Almanlar Türkiye krizine nasıl bakıyor?
Uzun zamandır Türkiye'de yaşanan insan hakları ihlalleri, basın ve ifade özgürlüğünün neredeyse hiç kalmaması, bağımsız yargının olmayışı gibi genel sorunlar, Deniz Yücel, Meşale Tolu ve daha başka Alman vatandaşlarının da tutuklanmaları, iki ülke arasında krizi derinleştiren konular oldu. Türkiye’nin Alman şirketlerini hedef alan listesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her fırsatta Almanya'ya yönelttiği Nazi benzetmeleri, İncirlik krizi ve son olarak aktivistlerin tutuklanmaları, Almanya'nın Türkiye'ye karşı izlediği sabırlı tutumunu artık kendi kamuoyuna izah etmesini imkânsız hale getirdi.
KÖLN - Türkiye ile şimdiye kadar hiçbir bağı bulunmayan, meslek hayatının uzunca bir süresini Filistin ve Afrika ülkelerinde çatışmasız barış sağlanması için mücadele eden insan hakları aktivisti Peter Steudtner'in 5 Temmuz'da Türkiye'de tutuklanması Almanya politikacılarında ve kamuoyunda bardağı taşıran son damla oldu.
Almanya Türkiye ile ilgili birkaç önlem almak zorunda kaldı. Bu önlemleri ve uyarıları açıklarken Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, basın açıklaması yaparken çok dikkatli bir dil kullandı. 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili özellikle uzun ve empati dolu cümleler kurdu. Ancak artık sadece paranoya ile hareket eden Türkiye hükümeti ile ortaklığa devam etmek Almanya için ve AB için her geçen gün daha zor hale geldi.
Uzun zamandır Türkiye'de yaşanan insan hakları ihlalleri, basın ve ifade özgürlüğünün neredeyse hiç kalmaması, bağımsız yargının olmayışı gibi genel sorunlardan Deniz Yücel, Meşale Tolu ve daha başka Alman vatandaşlarının da tutuklanmaları iki ülke arasında krizi derinleştiren konular oldu. Türkiye’nin Alman şirketlerini hedef alan listesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her fırsatta Almanya'ya yönelttiği Nazi benzetmeleri, İncirlik krizi ve son olarak insan hakları aktivistlerinin tutuklanmaları, Almanya'nın Türkiye'ye karşı izlediği sabırlı tutumunu artık kendi kamuoyuna izah etmesini imkânsız hale getirdi.
Nitekim Türkiye'nin elinde tuttuğu mülteci krizi kartının da etkisini yitirmeye başlaması Almanya'nın Türkiye’ye yönelik politika değişikliğine gitmesinin önünü açmış oldu.
Berlin ve Ankara arasında tırmanan kriz sonrası AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Johannes Hahn, Brüksel’deki Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Avrupa Bakanı Ömer Çelik ile Gümrük Birliği'ni yenileme ve genişletme görüşmesi öncesi Türkiye ve Almanya arasındaki gerginlikle ilgili olarak "bu durum Türkiye toplumuna ve ekonomisine zarar veriyor" dedi.
Almanya’nın Frankfurter Allgemeine gazetesi ekonomi köşe yazarı Christian Geinitz 25 Temmuz tarihli "Ekonomik tehditler Türkiye'yi donduruyor" adlı köşe yazısında Gümrük Birliği anlaşmasının genişletilmesini isteyen ve AB'ye üye olmak için aday olan Türkiye'nin AB'ye hukuk ülkesi olduğunu garanti etmesinin elzem olduğunu yazdı.
Johannes Hahn da, Türkiye'nin hukuk devleti olma durumunu geçici olarak askıya almış olmasının Türkiye ve AB arasında planlanan tüm ekonomik işbirliği anlaşmalarını geciktireceğini ifade etti.
Avusturya Şansölyesi Christian Kern de Frankfurter Allgemeine gazetesine "Cumhuriyet gazetesinin gazetecilerine veya Enis Berberoğlu'na yapıldığı gibi muhalefet partilerin milletvekilleri işlerini yaptıkları için cezaevinde tutuldukları ve onlara yönelik göstermelik dava devam ettiği sürece, Gümrük Birliği Anlaşması'nın genişletilmesinin zemini yoktur" diye açıklamada bulundu. Kern açıklamasına "Türkiye ciddi bir biçimde Avrupa ve Batı'ya bağlıdır. Ayrıca bazılarının düşündüğü gibi göç sorununda artık şantaj yapılacak durumda değiliz. Direkt yatırımcıların neredeyse büyük bir bölümü Batılı. Bu durum göz önünde tutulduğunda eğer Batılı yatırımcılar geri çekilirse Türkiye'nin gelişmesinin devam edemeyeceği görünüyor" şeklinde devam etti.
Aslında Hollanda, Belçika, Avusturya ve Lüksemburg uzun zamandır Türkiye'ye karşı sert bir tavırdan yanalardı. Ancak Berlin'in çekimser tavrı nedeniyle bu ülkeler yeterince etkin olamıyorlardı. Şimdi AB'nin güçlü ve büyük ülkesi Almanya'nın Türkiye politikasını değiştirmesi sertleşme yanlısı bu ülkeler için önem taşıyor.
Hemen hemen Alman gazetelerinin tümünün iki ülke arsında yaşanılan gerginlikle ilgili üzerinde durdukları ana konu Türkiye ekonomisinin Alman yatırımcıların çekilmesinden büyük zarar göreceği yönünde oldu. Rakamlar da bunu doğruluyor. Türkiye'nin dış ticaretinin yüzde 40’ı Avrupa ile ve AB şirketlerinin de doğrudan yatırımlarının üçte ikisini kapsıyor. Christian Geinitz köşesinde Alman yatırımcıların Türkiye’de 12 milyar euro'luk yatırımları var diye yazdı. AB'den Türkiye'ye şimdiye kadar verilen yardımlar gözden çıkarabilecekleri bir kaç milyar euro. Ama AB Türkiye'ye yardımları keserse yatırımcıların üzerindeki etkisi oldukça negatif olacaktır. Avrupa Birliği anlaşılan Türkiye hükümetinin bunu göze alamayacağını düşünüyor. “Frankfurter Allgemeine” gazetesinin politika yazarı Rainer Hermann 24 Temmuz'da yazdığı "Kırıklar" başlıklı yazısında, Türkiye'nin teröre destek verdikleri iddiasıyla Almanya'ya verdiği şirketlerin listesi geri çekildi. Fakat hükümet yanlısı gazetelerin bu şirketleri boykot etmeye çağırması yabancı yatırımcıların ve şirketlerin üzerinde tıpkı bir porselenin kırılıp parçalanarak etrafa saçılmasının gibi bir etki yarattığını yazdı.
Salı günü AB ile yapılan Gümrük Birliği Anlaşması'nın yenilenmesi görüşmesinde Hahn ve Mogherini Türkiye tarafına birlikte çalışmaya devam edebilmelerinin ancak Türkiye'nin hukuk devleti ilkelerine ve demokratik değerlere acilen geri dönmesiyle mümkün olacağı şeklinde oldu.
Brüksel'de Salı günü gerçekleştirilen bu görüşmeyi “der Spigel” in politika yazarı Marcus Becker "Ankara ve Brüksel arasında buz devri" başlığı ile yazdı. Becker eğer Türkiye tarafı insan hakları ve gazeteciler konusunda küçük bir adım atmayı kabul etseydi bu görüşme AB ile Türkiye arasında gerilen ilişkileri az da olsa yumuşatabilirdi diye yorumladı.
Salı günü yapılan görüşmede Ankara hükümetinin ne Türkiye'de tutuklu bulunan Almanlar için ne tutuklu seçilmişler için ne de insan hakları, basın ve düşünce özgürlüğü konularında bir tek geri adım atmayacağını Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Avrupa Bakanı Ömer Çelik vurgulamış oldular. AB yaşanan gerginliği her ne kadar daha da tırmandırmamaya çalışsa da Ankara tam tersi reaksiyon veriyor. Nitekim Brüksel'de AB ile görüşmelerin devam ettiği saatlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya'yı Türkiye'de ajanlık faaliyetleri ile suçluyordu.
Süddeutsche Zeitung’dan Stefan Kornelius, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında tüm ilişkilerin tüm gerginliklere ve yaşanan krize rağmen kesilemeyeceğini ifade ediyor. Kornelius, "her iki taraf için de AB üyeliğinin mümkün olmadığı açık olmasına rağmen, Avrupa Birliği ve Türkiye arasında birbirlerine bağımlılıkları çok büyük olduğu için bu ilişkiyi kestirip atmak, birlik içerisinde bazı ülkelerin isteği bu doğrultuda olsa da, bu mümkün değil" diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün grup toplantısında Almanya’ya karşı yaptığı suçlamalara Almanya basını çok tepki vermedi. Brüksel ile yapılan görüşmelerin sonucu da beklenenin tersine daha az etki yarattı. Almanya yine sabırla diplomasinin sonuç verip vermeyeceğini beklemek ve görmek istiyor. Ankara hükümetinin politikasının artık Almanya’da da AB’nin diğer ülkelerinde de kabul görür tarafı kalmadı ancak tarihsel ve ekonomik ilişkiler Türkiye’yi gözden çıkarmaya izin vermiyor. Ayrıca tüm ilişkileri kesip atmanın muhalefet için daha da sert sonuçlar doğuracağı yönünde görüşler de mevcut. Türkiye’de hukuk devletinin tekrar işlerlik kazanması için Türkiye’nin kendi içerisinden güçlü bir muhalefet oluşmak zorunda. Kısacası Türkiye kendi yarasını kendisi sarmak, kendi demokrasisi için mücadele etmek zorunda. Bu güç oluşursa belki o zaman Avrupa Birliği de muhalefetin güçlenmesi için daha güçlü bir tavır sergiler.