Özlem Alev Demirel: Almanya'da asıl yarış ana muhalefet olmak için

Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin Sol Parti Başkan'lığı görevini yürüten Özlem Alev Demirel, Almanya'daki seçimlerde SPD'nin Marti Schulz'la çok güçlü bir başlangıç yaptığını ancak sonra altını dolduramadığını söylüyor. Angela Merkel'in başbakanlığının kesin göründüğünü belirten Demirel, "Almanya seçimlerinde asıl heyecanla beklenen konu üçüncü büyük partinin kim olacağı sorusu" dedi.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Almanya genel seçimleri haftaya 24 Eylül Pazar günü yapılacak. Büyük bir sürpriz beklenmiyor. Almanya bir dönem daha yola Angela Merkel başbakanlığında ve koalisyonla devam edecek gibi görünüyor. Yakın politik ilişkiler ve Almanya'da yaşayan Türkiyeliler nedeniyle Türkiye seçimleri Almanya'nın gündemi olduğu kadar Almanya seçimleri de Türkiye'nin gündemine oturuyor. Bu seçim yarışının önemli partilerinden biri de Sol Parti (Die Linke).

Sol Parti milletvekillerini, Türkiye kamuoyu insan hakları ihlallerini dile getiren, Almanya'nın Türkiye'ye silah satışını durdurmasını isteyen kişiler olması nedeniyle tanır. Ayrıca Almanya'da yaşayan Türkiyelilerin bünyesinde politika yapmayı tercih ettiği bir partidir de Sol Parti. Önümüzdeki seçimleri, Sol Parti'nin beklentilerini, Almanya-Türkiye ilişkilerini, Sol Parti'nin programını ve Almanya'daki sosyo-ekonomik sorunları, aslen Malatya'lı Kürt bir aileden olan ve Almanya'da hem Siyasal Bilgiler okumuş hem çok küçük yaştan bu yana aktif politika içinde yer almış hem de şu anda Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin Sol Parti Başkan'lığı görevini yürüten Özlem Alev Demirel'le konuştuk.

Ayşegül Karakülhancı Duman: Sol Parti'nin (Die Linke) seçim çalışmaları nasıl gidiyor? Anket sonuçları sizin açınızdan nasıl görünüyor?

Özlem Alev Demirel: Anketlere göre başbakanlık sorusu ortadan kalkmış durumda görünüyor. Sosyal Demokrat Parti (SPD) Marti Schulz'la çok güçlü başlayıp daha sonra altını doldurmadı. "Sosyal adalet için" dedi ama somut olarak SPD'nin programı ele aldığında sosyal adalet için atılmış yeni adımlar yok. Bu nedenle de Angela Merkel'in başbakanlığı kesin görünüyor. Almanya seçimlerinde asıl heyecanla beklenen konu üçüncü büyük partinin kim olacağı sorusu. Hür Demokrat Parti mi (FDP), Sol parti (Die Linke) mi, yoksa Almanya için Alternatif Partisi mi (AfD)? Çünkü Yeşiller'in oyları daha düşük görünüyor. Anketler üçüncü parti olma yarışının sosyal adaletten yana Sol Parti ile ırkçı AfD arasında olduğunu gösteriyor. Seçimleri heyecanlı hale getiren küçük partiler arasında yaşanan bu çekişme. Sol Parti federal mecliste ana muhalefet partisiydi. Parti olarak bu konumumuzu korumayı hedefledik. Gönül isterdi ki başbakanlık yarışına girebilelim ama bu zamanla olacak bir şey.

AKD: Büyük koalisyon kurulmaması durumunda nasıl bir koalisyon kurulabilir?

ÖAD: Sosyal Demokratlar ile Hristiyan Demokratların koalisyonun devam etmesi bekleniyor. Bunun olmaması durumunda muhafazkarlar, liberaller ve Yeşiller (CDU ve FDP) koalisyonu olabilir. Yeşiller'in eş başkanları Katrin Görring Eckert ve Cem Özdemir CDU ile koalisyon yapabilecek kanat olarak seçilmişlerdi. Bu koalisyon ihtimali tartışılıyor ama büyük ihtimalle yine Angela Merkel ve Sosyal Demokrat Parti hükümeti devam edecektir maalesef! Maalesef diyorum, çünkü biz Sol Parti olarak barış ve sosyal adalet için farklı hükümetlerin kurulmasından yanayız. Ancak Sosyal Demokratlar'ın ve Yeşiller'in tavrı buna şu an açık görünmüyor. Seçimlerde halk asıl hangi partinin büyük muhalefet partisi olacağını oylayacak. Ben elbette ana muhalefet partisinin barıştan, güvenceli yaşamdan ve herkesin eşitliğinden yana olan Sol Parti olmasını, ırkçı hatta bazı faşizan düşünceleri olan AfD'nin bu konuma gelmemesini isterim.

AKD: Basında yer alan haberlere göre, Almanya'da küçük partilerin oy oranları yüzde elli artmış görünüyor. Bu yüzde ellinin büyük bir bölümünün de sağ popülistlere (AfD) gideceği tahmin ediliyor. Bu yorumların gerçeklik payı nedir?

ÖAD: Anketlerde genelde en düşük oy oranı Yeşiller: 6 ile 9 arası gözüküyor. FDP: 7 ile 10 arası, Sol Parti: 7 ile 11 arasında ve AfD: 7 ile 11 arasında duruyor. Bu bize bu seçimlerde asıl Sol Parti ile AfD arasında bir çekişme olacağını gösteriyor. Çünkü bir de yüzde beş barajının altında kalan partilerin oyları barajı geçenler arasında dağılıyor. Biz Sol Parti olarak elbette AfD gibi ırkçı partilerin hiçbirinin meclise girmesini istemiyoruz. Mücadelemiz biraz da bu partinin meclise girmesine engel olmak. Ancak asıl gerçeği 24 Eylül'de göreceğiz. Anketlere güvenmek gibi bir tavrımız yok. Her bir oyun ne kadar değerli olduğunu Kuzey Ren Vesfalya eyalet seçimleri bize gösterdi. Sekiz bin oy yüzünden eyalet meclisine giremedik. Ancak şu an yapılan anketler sadece bu eyaletten federal seçimlerde yüzde sekiz oy alabileceğimizi gösteriyor.

AKD: Genelde Alman kamuoyunda Sol Parti içinde Doğu Almanya sosyalizmi akımına bağlı kişilerin olması Sol Parti'ye karşı bir antipati oluşturuyor. "Aslında oyumu Sol Parti'ye vermek istiyorum Sarah Wagenknecht'i beğeniyorum ama geleneksel sosyalistler partide yer aldığı için oy vermiyorum" diyen çok kişi var. Bu eleştirileri veya endişeleri nasıl yorumluyorsunuz?

ÖAD: Bu Almanya'nın tarihinden gelen bir problemdir. Sol denildiğinde bir şekilde Doğu Almanya tecrübesi hatırlanır. Eyalet seçimlerinde bana dair yapılan açıklamalarda bile oldu. Oysa Sol Parti on yıl önce kuruldu. SPD ve Yeşiller hükümetinin Almanya'yı ilk kez bir dış müdahale olan Yugoslavya savaşına götürmesinden sonraydı. Yine SPD'nin "Agenda 2010" programı ve politikasına karşı, yani taşeron işçiliğinin genişletilmesi, süreli çalışmaya izin verilmesi, Harz IV yasalarının çıkarılması gibi yanşlış politikalar Doğu Almanya'daki eski Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) ile Batı Almanya'daki Seçim Alternatif İş ve Sosyal Adalet (Wahlalternative Arbeit und Sozialegerechtigkeit) partilerinin birleşmesinden doğdu. Sol Parti'nin içinde doğa hareketinden gelenler, Yeşiller'den ve SPD'de den umudunu kesmiş, onların politikalarına yüzünü çevirmiş yeni bir alternatifler arayanlar, sosyalistler, marksistler var. Kısacası Sol Parti renkli ve geniş bir harekettir. Türkiye ile karşılaştırırsak Sol Parti, HDP ile doğan yeni bir muhalefet gibidir. Sol Parti'nin kurulduğu dönemde Avrupa'nın birçok ülkesinde yeni bir sol arayışı vardı ve Sol Parti buralardan doğdu. Eski önyargılar yavaş yavaş kırılıyor. Özellikle genç nesil Sol Parti'ye gittikçe yakınlaşıyor. 30-40 yaşındasınız bir aile, bir yaşam kurmak istiyorsunuz bunu yapabilmek için iş güvencesi gerekiyor, kreş yerleri gerekiyor, iyi eğitim sistemi gerekiyor ki bu yaşamı kurabilesiniz. Almanya'da eskiden var olan bir politikayken bu saydıklarım artık yok! Sadece geçen yıl işe alınan kişilerin yarısı süreli olarak işe alınmış. Süresiz işe alınma uzun vadede hayatını planlayabilme neredeyse mümkün değil. Harz IV yasaları insanları yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda bırakıyor. Gençler bunun farkındalar. Akademisyenler , üniversite mezunları için de bu geçerli. Zenginliğin büyümesine rağmen birçok insan bundan pay alamıyor, tam tersine yoksullaştılar. Sol Parti'nin sosyal adalet, eşitlik ve barıştan yana çok somut bir tavrı mevcuttur.

AKD: Sol Parti'ye Alman medyası yeterince yer veriyor mu? Sol Parti seçmene kendisini anlatabiliyor mu medyada?

ÖAD: Eskiden basın bize karşı çok çok daha mesafeliydi. Bunda partimizin talepleri etkilidir. Mesela savunduğumuz vergi politikası buna bir örnektir. En net vergi konseptiyle seçime giden tek parti biziz. Bir örnek vereyim: Biz diyoruz ki ayda brüt 7100 Avro'ya kadar kazanan, evli olmayan kişinin vergisi azaltılmalı ki ayda 7100 brüt nadir bir gelirdir. Bir aile için bu miktar tabiki de daha yüksek. Bunun üzerinde kazananların daha çok vergilendirilmesi gerekir. Almanya'da normal gelirli insanlar en çok vergi ödeyenlerdir. Ülkenin alt yapı giderleri orta sınıfın üzerinden çıkarılıyor. Süper zenginlerin vergileri azaltıldı, tekellerin ödediği vergiler düşürüldü ama katma değer vergisi yükseltildi. Toplumun yüzde sekseni daha çok sorumluluk alırken vergi sisteminde yüzde yirmilik zengin kesim daha az vergi ödeyerek daha da zenginleşti. Bu adaletsizliğe karşı Sol Parti'nin çok net talepleri var. Bu durumda bizim önerdiğimiz vergilendirme sisteminde büyük bir gazete şirketinin veya holdingin sahibi de daha fazla vergi ödeyecek. Buradan yola çıkarsak bize medyada neden az yer verildiği anlaşılır.

AKD: Almanya seçmeni partilerin emeklilik, vergi, eğitim politikalarını mutlaka takip eder. Bu konulardaki parti programları seçmen üzerinde etkilidir. Sol Parti'nin bu konularda oldukça somut bir programı var. Bu program seçmene neden yetrrince ulaşmıyor?

ÖAD: Birçok sebebi vardır muhakkak ama alışkanlıklar önemli. Burada yaşayan Türkiyeliler alışkanlıktan dolayı SPD'yi seçerler. Sosyal devletten, işçiden yana diye hala SPD'ye oy verirler. Oysa sosyal alandaki kısıtlamaların çoğunu, maalesef bunu üzülerek söylüyorum SPD ve Yeşiller hükümeti yaptı. Şu anda Martin Schulz'un vaatlerinden biri de: Açıklaması olmayan süreli iş alımlarını kaldıracağız demesidir. Bu SPD'nin 2013 programında da vardı ve SPD hükümetteydi yapmadı. Martin Schulz bunu dile getirince biz de Federal Parlemento'da eğer şirketin çok önemli bir sebebi yoksa bir dönem aynı şirkette çalışmış kişiyi süresiz işe alsın, tasarısını sunduk. Şu anda mecliste SPD, Yeşiller ve Sol Parti birlikte oy kullanırsa çoğunluğu sağlıyor ve istediği her yasayı geçirebiliyor. SPD kendi parti programında olan öneriye karşı oy kullandı. Sebepte hükümet ortağı olmasıydı. Bu tasarıyı üç yıl önce getirseydik bu çekinceleri anlaşılırdı. Fakat seçimlere üç ay kalmışken artık koalisyon disiplininden bahsetmek ne kadar anlaşılır. SPD istediği yerde bu koalisyon disiplinini kırabiliyor. Örneğin "herkese evlilik" – yani eşcinsellerin evlenebilmesi - yasa tasarısında bizimle beraber CDU'ya karşı oy kullandı. O zaman da hükümet ortağı değil miydi? Mesela Rusya'nın Kırım'ı işgal etmesi kabul edilemez. Ancak ABD'nin yaptığı bir çok hususta da insan haklarına aykırı noktalar var. "Birisi iyi, diğeri kötü" değildir. İnsan hakları herkes için geçerlidir. Ancak Almanya politikası bunu içermiyor. Biz asıl bunu eleştiriyoruz. Barıştan yanayız ve barışın diplomasiyle olacağına inanıyoruz. Rusya'nın Ukrayna politikasında ikiyüzlülük vardı, ancak Avrupa'nın da ikiyüzlülüğü vardı. Bunu eleştirdiğimiz için başta Yeşiller olmak üzere, "Sol Parti'nin Rusya politikası" diyerek bize saldırmaya çalışıyorlar.

almanic

AKD: Bu çok ilginç bir şey: Sol Parti, Sosyal demokratlar ve Yeşiller – bir çok ortak noktası olan üç parti. Ama bazen birbirlerine sağ partilerin sarf ettiğinden daha ağır sözler sarf ediyorlar. "Sol Parti'yle asla koalisyona girmeyiz" diyen Sosyal demokratlar var. Bu sertliğin nedeni nedir?

AÖD: Partiler arasında uzlaşma, yakınlaşma elbette olur, ama savaş ve barışın arası yoktur. Eğer silah satışına bir parti destek veriyorsa, örneğin Suudi Arabistan'a satıldığı gibi, biz böyle bir tutumla uzlaşamayız. SPD kendisini uzun dönem işçi partisi olarak göstermesine rağmen – işçi partisi olmayı bıraktı ve neoliberal politikalar yaptı. Bu, Yeşiller için de geçerli. SPD bunun krizini önceden yaşadı, Yeşiller şimdi yaşıyor. Asıl mesele o parti, bu parti meselesi değil, politikayı değiştirebilmek meselesidir. Ama eğer SPD Sol Parti ile kesinlikle hükümete girmeyiz diyorsa, Sol Parti bunlara cevap verecektir tabi. Kuzey Ren-Vestfalya eyalet seçimlerinde Yeşiller'in baş adayı Sylvia Löhrmann, Sol Parti'nin parlamentoya girememesini ana hedef olarak belirledi. Hatta seçim günü televizyonda kendinsini bu söylemle yüzleştirdiğimde benden canlı yayında özür dileyip, "Böyle bir şey söylemem gerekirdi" dedi. Keza SPD'li eski eyalet başbakanı Hannelore Kraft, CDU adayı ile çıktığı televizyon açık oturumunda, Sol Parti'yi parlamento dışı bırakmak istediğini söyledi. Eğer bu partiler, gerçekten daha sosyal olmak istiyorlardıysa, farklı politikalar yapmak zorundaydılar. Sol Parti'ye saldırmalarının sonucu ne oldu? Sosyaldemokratlar'ın kalesi olan Kuzey Ren-Vestfalya de CDU-FDP hükümeti kuruldu ve SPD, tarihinin en kötü sonuçlardan birini aldı. Bundan, diğer partilerin ders alması gerekiyor. Sosyal olmakla geçinen partiler Sol Parti'ye saldırmasınlar, ya da sosyal söylemleri kessinler; başka partilerle, uğraşsınlar.

AKD: Acaba SPD "Hükümette olalım da, nasıl olursa olsun" diyerek koltuk sevdasına mı düştü? Schulz ve Merkel arasındaki televizyon açık oturumunda ikisinin arasında pek fark yoktu. Tartışmadan ziyade, birbirlerini tamamlıyorlarmış gibiydiler.

AÖD: Düello değil düet gibiydi.

AKD: Türkiye, Almanya seçimlerine Türk Demokratları Birliği (Allianz Deutscher Demokraten/ADD) partisinin dış güdümlü tutumuyla dahil olmuş durumda. Bu konuya ne diyorsunuz?

AÖD: Burada yaşayan insanlar, ev sorunu, emeklilik sorunu, asgari ücret veya taşeron işçilik gibi sorunlarla boğuşuyorlar. Almanya'nın siyaseti hayatlarını şekillendiriyor. Olumsuz şartlardan istatistiklerin de gösterdiği gibi ilk olarak göçmenler etkileniyor. Bu nedenle burada yaşayan insanlar buranın siyasetiyle ilgilenmelidir. "Benim sorunlarıma kim eğiliyor? Benim yanımda kim duruyor?" bunlara dikkat etmeleri lazım. Ama ADD gibi oluşumlar bunu baltalıyor, buradaki göçmenleri içlerinde yaşadıkları toplumdan uzaklaştırıyor. Uyumlu yaşanacak güzel bir gelecek için burada, hayatını sürdüren Alman olsun göçmen olsun herkesin kendi çıkarlarını gözeten bir partiye yönelmeleri gerekir. Bu yüzden sadece bir etnik kimlik üzerinden tanımlanmış listeler doğru değildir. ADD gibi partiler bu davranışlarıyla toplumu bölmektedirler. İnsanlar için somut politika gerekli "Bizden olsun, ne olursa olsun" anlayışı yanlıştır.

AKD: Almanya'nın Türkiye politikasıyla hakkında ne düşünüyorsunuz?

AÖD: Almanya'daki genel seçimlerin konusu öncelikle iç politika olmalıdır. Ama Schulz Merkel'e karşı puan toplayabilmek için Türkiye'ye karşı sert sözler bulmaya çalıştı. Ama başarılı olamadı, çünkü altını dolduramadı. Türkiye AB'ne girsin mi, girmesin mi, sorusundan önce, o ülkeye silah satılmamasının konuşulması gerekirdi. Hatta Almanya'nın en büyük silah üreticilerinden Rheinmetall Türkiye'de panzer üretimi girişiminde. Sembolik politikaları bırakıp, somut politikaların konuşulmasının zamanıdır. SPD'li Sigmar Gabriel ekonomi bakanıyken Türkiye'ye silah satışlarını onayladı. Madem yaptırım uygulanmak isteniyor, o zaman silah satışı durdurulsun, çünkü o ülkede savaş ortamı hüküm sürüyor. Bu somut konular hiç konuşulmadan sembolik şeyler konuşuluyor. Bizim açık eleştirilerimiz var. Bu eleştirileri diğer partilerden ses çıkmazken de yapıyorduk. Biz sadece Almanya'nın Türkiye politikasını eleştirmiyoruz, dış politikadaki tutumunu eleştiriyoruz. Erdoğan ilk seçimlerde çoğunluğu sağlayamayıp, bir seçim daha yapma kararı aldığında, Merkel onun sarayına gidip, altın varaklı tahta oturarak Erdoğan'a seçim yardımı yaptı! Bunu biz eleştirdik. Daha HDP'ye yönelik tutuklamalar başlamamıştı. Biz HDP ile kardeş partiyiz. O dönemde de Kürt halkına yönelik saldırılar vardı ve biz Kürt halkının yanında durduğumuzu hep söyledik ve bunu söylemeye de devam edeceğiz... Biz haksızlığa karşı sesimizi hep yükseltiriz.

Hatta Sol Parti'nin soru önergeleri, Türkiye polisinin AB paralarıyla ve bizzat Alman polisi desteğiyle eğitildiğini ortaya çıkarmıştı. Bunları somut biçimde değiştirmek lazım. Ancak görünen o ki, iki taraf da birbirini körüklüyor: Erdoğan kalkıp buradaki Türkiyeliler üzerinden politika yapıp, buradaki yaşamı zehirliyor, öte taraftan da AfD gibi partiler de yaptıkları islamfobi açıklamalarıyla buradaki yaşamı zehirliyor, demin de bahsettiğim gibi CDU-SPD hükümetiyse yaptığı somut politik pratiğiyle zamanında Erdoğan'ın oy potansiyelini ve olanaklarını arttırdı.

AKD: Almanya'nın uzun vadede Türkiye'ye bakışının nasıl şekilleneceğini düşünüyorsunuz? Görünen o ki, şu aralar anlaşamadıkları bir konu var onu halledince – seçimlerden sonra – tekrar eski ortaklıkları devam edecek mi?

AÖD: Almanya kendi çıkarında politika yapar – Türkiye de öyle. İlişkiler gerilir mi, gerilemez mi, iki tarafın tavrına bağlı. Örneğin Türkiye'de tutuklanan Alman vatandaşlarına rağmen, silah satışlarını onaylayan eski ekonomi bakanı ve şimdiki Dışişleri Bakanı Gabriel, Türkiye için seyahat uyarısında bulunmadı, sadece bir tavsiyede bulundu –aslında vatandaşlarını uyarması gerekirdi ve hala da gerekiyor.

AKD: Gazetelerin "Erdoğan, Alman vatandaşlarını elinde rehin tutuyor" yorumu var. Alman hükümeti çıkarı için kendi vatandaşlarını gözden çıkarır mı?

AÖD: Bu işlerin nasıl değişeceği, nereye gideceğini söylemek zor olur, çünkü bunlar çıkar politikalarının gidişatına bağlı. Türkiye, Almanya için ekonomik ve politik olarak önemli bir ülke –Ortadoğu politikaları için de öyle. Konu sadece mülteci meselesi de değil. Biz ancak ekonomik ve siyasi çıkar politikası değil yani bir azınlığın çıkarları değil de, geniş emekçi ve ezilen halkların çıkarı doğrultusunda siyaset yapıyoruz.

AKD: 'Sosyal adalet ve güvence' Sol Parti sloganlarında öne çıkanlar. Kime sesleniyor partiniz?

AÖD: Sol Parti sadece işçi değil, aynı zamanda orta tabakanın ve fakir kesimin de yanında. Çünkü bu insanların talepleri aslında birdir. Geçtiğimiz yıllarda bütün bu kesimlere karşı, süper zenginlerin ve tekellerin çıkarları doğrultusunda siyaset yapıldı. Biz ise safımızı ve de taleplerimizi farklı belirliyoruz. Sol Parti olarak bütün emekçi kesimine seslenmektir görevimiz. Ancak yoksullukla baş başa bırakılmış insanların çoğu bütünlüklü bir siyasete yüzünü çevirmiş durumda. Orta sınıf ise alttaki sınıfa biraz hor bakmaktadır. İşte bizim görevimiz bu yaklaşımları kırıp gelecek için umut vermektir. Seçimlerde bizim için önemli olan, diğer partiler tarafından önemsenmeyen bu insan gruplarının bizim çatımız altında birleşmesidir. Yani siyasi sisteme güveni kalmamış insanları kucaklamak, yoksa biz insanlar için önemli olan konut, eğitim, taşıt sorunu vb. konulara eğilmezsek, seçmen hakkımızda "Bunlar da diğerleri gibi" der. Bizim sloganımız. "Herkes için sosyal. Adil. Barış".