Dünyanın demokrasi krizi
60'lı yıllarda geleneklere başkaldırarak sınırları zorlayan solculardı. Günümüzdeyse tüm sınırları zorlayanlar sağcılar: Dünyada az çok oluşmuş ortak etik veya hümanizm, sağ popülistler tarafından tamamen yok ediliyor.
KÖLN - Devrim zamanlarını insanlar nasıl yaşadılar? İnsan kendisini gelecek yeniliğe nasıl hazırlar? 1789'da biliyor muydu insanlar kendilerini giyotinin beklediğini? Hiç düşündüler mi acaba giyotinin çalışma mekanizması üzerine? Ekim devrimi için sokaklarda çarpışan insanların aklına, savaştıkları burjuvazinin bir gün proletarya dikatatörlüğünde, kendini yeniden varederek karşılarına bambaşka bir yüzle çıkacağını hiç akıllarına getirdiler mi?
Nereden bulur insan sadece beyazların binebildiği otobüse binip en öne oturma cesretini? Ya da insan sadece beyazların gittiği bir okulda ilk siyahi olup her türlü aşağılanmaya maruz kalmayı nasıl göze alır? Ya da ölüm riski olduğu halde sokaklara çıkan, protestolarda yer alan insanlar bu cesareti nereden alıyor? Bir diğer tarafta da susanlar ve hiçbir riski göze alamayanlar var. Her geçen gün daha da güçlenen devletlerin akıl ve ulusal bencillik doktrinine karşı nasıl bir tavır belirlemek gerekir?
İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan "denge", 1989'dan bu yana dramatik bir şekilde değişti. Artık "şeyleri" anlamlandırmaktan daha önemli olan, ne yapıldığı ve neyin değiştirildiğidir. Elbette, her yerde iyi ve doğru gördükleri için savaşan ve hayatlarını tehlikeye atan insanlar var. Ama bu henüz tarihsel kimi "uyanma anları"nda olduğu gibi, kitlesel bir değişime neden olacak büyüklükte değil. Elbette hayat devam eden bir süreçtir. Bazen bir tesadüf, bazen bir sohbet, bazen bir resim veya bir film bir değişim sürecini başlatabilir. Ya da belki o değişim süreci başlamıştır ama, bizler de değişimin parçaları olduğumuzdan, o belirleyici anın geldiğini farketmiyoruzdur. Belki biz sıradan insanların doğru bulduğumuz şey uğrunda mücadele etmeyi öğreneceğimiz tarihsel uyanma anının içerisindeyizdir.
Yapısal ırkçılığa karşı ne yapmak lazım? İklim değişikliğine karşı nasıl bir tepki vermek gerekir? Olası bir nükleer savaş durumunda bireysel olarak ne yapabiliriz?
Otoriter keyfiyete karşı, demokratik savunma ve çalkantılı bir dünya karşısında, çaresizliğimiz ve vurumduymazlığımızı üzerimizden atıp, kendi güçsüzlüğümüzü görmemiz gerektiği söyleniyor. Dünya, seyahat etmenin ve ticaretin kolaylaştığı bir yere dönüşmüşken, iletişim ağının geliştiği günümüzde daha iyi bir yer olması gerekirken, tam tersi, biz sıradan insanlar, her gün otoriterler ve demokrasi düşmanlarıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Sağ düşünce son yıllarda dinamik, cesur ve kararlı bir noktada seyrediyor. Bu durumu siyaset bilimci Peter Pomerantsev "transagresif enerji" olarak adlandırıyor. Oysa altmışlı yıllarda geleneklere başkaldırarak sınırları zorlayan solculardı. Günümüzdeyse tüm sınırları zorlayanlar sağcılar: Dünyada az çok oluşmuş ortak etik veya hümanizm, sağ popülistler tarafından tamamen yok ediliyor. Poltitikayı bir sirke, sonsuz eğlenceye dönüştüren liderler sayesinde halkın beyninde, ruhunda, kalbinde yıkım meydana geliyor. Bu tahribat sayesinde Trump, Putin, Erdoğan gibi politikacılar, ortaya olumlu hiçbir siyaset koyamadıkları halde kitlelerden saygı ve sevgi görebiliyorlar. Politikayı sadece gerçeklerden uzak, insanların duymak istediklerini onlara vererek, siyaseti tüm bilimsel verilerden mahrum bir politik şova çeviriyorlar.
Bu problemlerin bir çoğunun kökü doksanlı yıllara, soğuk savaşın bittiği döneme uzanıyor. Şimdi iktidarda olanlar, doksanlı yılların politika, medya ve ekonomi alanlarında yanlış anlaşılmış postmodern bir ruhla yetiştiler. Gerçek ve doğru olanın ortadan kalktığı bu postmodern düşünce, insanla dünya arasında bağ kurmaya yarayan politikayı da etkisi altına aldı. Bir durumun yalan veya gerçek ya da sanal olup olmaması önemini yitirdi.
Sol, yanlış anlaşılmış postmodernizm yüzünden, kendi kendisinin neoliberal bir projeye dönüşmesine izin vererek ardında, birşeyler isteyip istemediğini unutmuş, vurdumduymaz bir jenerasyon bıraktı.
Şu andan itibaren artık önemli olan yeni düşüncelerle, vizyonlarla ve yeni bir arzuyla sağ kesim tarafından oyun sahasının dışına atılmadan, sağcı düşüncenin karşısına elle tutulur, insanların enerjisini insanlığa ve dünyaya yararlı bir mekanizmaya dönüştürecek, inandırıcı bir perspektifle çıkabilmek olmalıdır.
Görünen o ki, önümüzde zorlayıcı ve sıkıntılı yıllar var: Zaten demokrasi her zaman düşünce ve uygulamanın birleşmesi, hiç bitmeyen bir mücadele, günlük bir ödevdir. Günümüzün eksikliği, içinde bulunulan bu felaket sürecinin farkında olup, bu felaketten bir ütopya üretilebilecek bilinci var edebilmektir.