Arap dünyasında geçen hafta: 'Bu savaşın kazananı olmayacak!'

Ürdün El Destur gazetesi yazarı Arib el Rintavi, Suriye’deki son dönemdeki savaşların bir kazananının olmayacağını belirttiği yazısında, en büyük zararın Kürtlerden olacağını kaydetti. Yazar, “Kürtlerin hezimeti savaşın kazanacağının olmayacağı gerçeğini değiştirmez, çünkü Kürtlerin yenilmesi Kürt sorununun biteceği anlamına gelmez” yorumunu yaptı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkiye’nin Afrin’e yönelik “Zeytin Dalı” harekâtı bu hafta da Arap basının birinci gündem maddesiydi. Arap basınında Afrin operasyonuyla ilgili yer alan haber ve yorumlarda genel olarak “operasyon karşıtlığı” hâkimdi.

Türkiye’nin bu operasyonla neyi hedeflediği, operasyonun sınırlarının ne olduğu ve operasyonun nasıl bir uluslararası koordinasyon neticesinde başladığı ön plana çıkan konulardı. Operasyonla ilgili en genel yargı ise, “operasyonun Ruslar’ın yeşil ışık yakmasıyla başladığı” ve “İdlib’e yönelik operasyon karşılığında Afrin” şeklindeydi.

Türkiye’nin bu operasyona “Zeytin Dalı Harekatı” ismini vermesi de Arap basınında dikkat çekilen başka bir önemli husustu. Katar destekli Kuds el Arabi gazetesinde yer alan bir yazıda, bu durum İsrail’in 1982'de Lübnan’a müdahalesine “Celile’ye Barış” ismi verilmesine benzetildi.

Mısır’da mart ayının sonlarında yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri de bu hafta Arap basınında geniş yer buldu. Eski Genelkurmay Başkanı Sami Annan’ın adaylığını açıklamasından sonra gözaltına alınması, Sisi’nin şimdiden rakiplerini elediği şeklinde yorumlandı. Daha önce eski başbakan Ahmet Şefik de adaylığını açıklamış ancak geri çekilmişti. Bazı medya organlarında Şefik’in kendisine ait olduğu iddia edilen “CD”lerle tehdit edildiği iddiası yer almıştı.

Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle sonuçlanan “25 Ocak Devrimi”nin yıl dönümü de Mısır’ın bu hafta bir diğer gündem maddesiydi. Ancak Mısır basınında “devrimin” yıl dönümüyle ilgili “polis bayramının” 66'ncı yıl dönümü vurgusu oldukça dikkat çekti.

“ZEYTİN DALI’NIN MESAJI”

Rai Al Youm gazetesi yazarı Ömer el Raddad, Türkiye’nin Afrin operasyonuyla “Suriye rejimini devirmek değil, Kürt tehlikesiyle mücadele” şeklinde bir mesaj verdiğini yazdı:

“Zeytin Dalı operasyonu, Türkiye’nin Suriye krizi çerçevesindeki stratejisi hakkında önemli mesajlar veriyor. Bu stratejisi de, ulusal güvenliği bağlamında güney sınırında herhangi bir Kürt oluşumunu engellemek. Ki bu oluşum, Kürtler’in ulusal hayali olan Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da bir oluşuma gitmeyi güçlendirmektedir. Özellikle de Kürtler’in sayı olarak en fazla Türkiye’de olduğu hesap edildiğinde, istatistiklere göre bu sayı 15 milyon civarındadır. Türkiye’nin de bu hedefi gerçekleştirmek için Esad’ın kalması mevzusunda daha olumlu yaklaşacağına dair işaretler var.

Zeytin Dalı operasyonu, Türkiye’nin yaşadığı kafa karışıklığını da açık bir şekilde ortaya koydu. Zira, Erdoğan’ın son Tunus ziyaretinde ‘halkını katleden terörist’ şeklinde nitelendirdiği Suriye Devlet Başkanı Esad’a, bu operasyonun sınırı ve hedefleri konusunda güvence verildi.

Zeytin Dalı operasyonu, Türkiye’nin iç politikasından da bağımsız değildir. Yeni anayasaya göre önümüzdeki sene ilk başkanlık seçimleri yapılacak. Kürtler’e karşı herhangi bir operasyon da Erdoğan’ın oldukça hamarat bir şekilde ‘Osmanlı hilafetini yeniden canlandırma’ adı altında Türk milliyetçiliğinin yeniden canlandırılması çerçevesinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin elini güçlendirecek.”

ZEYTİN DALI’NA “CELİLE’YE BARIŞ” BENZETMESİ

Kuds El Arabi gazetesinden Jalber el Aşkar, Türkiye’nin Afrin’e yönelik askeri harekatına “Zeytin Dalı” ismini vermesini İsrail’in 1982’de Lübnan’a yaptığı müdahaleye “Celile’ye Barış” ismini vermesine benzetti:

“Türk ordusunun Suriye topraklarını istilasına ‘zeytin dalı’ adını vermesi ve 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmasına yönelik hedefin belirlenmesi, bize Siyonizm’in ordusunun 1982’de Lübnan’ı istilası ve 40 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturulması hedefine ‘Celile’ye Barış’ adını vermesini hatırlatıyor. Benzerlik sadece isimlendirmeden ve açıklanan hedeften ibaret değil. Türk ordusunun, Suriyeli Arapların ‘Kürt’ teröristlerden kurtarılacağını iddia etmesi, Siyonizm’in ordusunun Lübnanlıları Filistinli teröristlerden kurtaracağı iddiasına benziyor.”

“KÜRTLER ABD’YE YASLANMANIN BEDELİNİ Mİ ÖDÜYOR?”

Lübnanlı yazar Halid Gazali’nin Suudi El Hayat gazetesindeki yazısında, Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye Kürtleri ile ilgili siyasetini ele aldı. Gazali, ABD’nin Suriye’deki emelleri için yaslanacak güç olarak Kürtleri seçtiği, Kürtlerin de bugün bunun bedelini ödediği görüşünde:

“Devam eden savaşta Kürtler halihazırda bu savaşta ‘yakıt’ konumundalar. Ve ilk kaybedenler de onlardır. Kürtler bu savaşta çok büyük bedel ödeyecek. Amerikalıların Suriye’deki savaşa müdahil olmalarından bu yana planları iki yönlüydü. Bunlardan ilki Rusların dayatmaya çalıştığı siyasi çözümü engellemek. Diğer yandan da Suriye’deki paylarını belirleyip içeride bu savaşı yürütecek bir nüfuz alanı oluşturmaya çalıştılar. Amerikalılar içeride yaslanabilecek güç olarak Kürtler’i belirlediler. Ve Kürt grupları, özerklik talebi konusunda daha yüksek ses çıkarmaları için cesaretlendirdiler.

Kürtler IŞİD ile mücadelede önemli bir rol oynadılar. Ve diğer Suriyeliler gibi belli bir hukuklarının olması da en doğal hakları. Ki Kürtler Hafız Esad döneminden beri zulüm gören bir kesim. Ancak mevcut güç dengelerini aşacak şekilde hırsların büyütülmesinin de olumsuz sonuçları olur. Kürtler de bu bedeli ödemeye başladılar. Ki Irak tecrübesinin mürekkebi de daha kurumadı. Amerikalılar Irak Kürtleri cesaretlendirerek, Kürtleri muhtemel sonuçları hesap edemeyecek şekilde davranmaya yönlendirdi. Amerikalılar aniden Kuzey Irak’ın bağımsızlığını desteklemekten vazgeçtiler.

Bu gün Suriye’de olanlar da Irak’taki gelişmelere büyük oranda benziyor. Amerikalılar Kürtlere verdikleri desteği hafifleterek, vaat ettiklerinden geri adım attılar. Ve onları Türk kuvvetlerinin önünde bir av gibi bıraktılar. Böylece IŞİD ile mücadelede kazandıklarını tekrar kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyalar.”

“KÜRTLERİN HEZİMETİ KÜRT SORUNUNUN BİTECEĞİ ANLAMINA GELMEZ”

Ürdün El Destur gazetesi yazarı Arib el Rintavi, Suriye’deki son dönemdeki savaşların bir kazananının olmayacağını belirttiği yazısında, en büyük zararın Kürtlerden olacağını kaydetti. Yazar, “Kürtlerin hezimeti savaşın kazanacağının olmayacağı gerçeğini değiştirmez, çünkü Kürtlerin yenilmesi Kürt sorununun biteceği anlamına gelmez” yorumunu yaptı.

“Kuzey Suriye’deki karışık dengeler daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Suriye’ye yönelik devam eden savaşların bu yeni döneminde herhangi bir kazananın olacağını da zannetmiyorum. Sadece kesin olan, en büyük kaybeden Kürtler olacak. Ankara güvenli bölgesini oluşturacak, Şam İdlib’i geri alacak, İran kendi Kürtlerine hiçbir çaba sarf etmeden büyük bir ders vermiş olacak, Washington son Kürt ölene kadar savaşmaya devam edecek, Rusya ise Soçi’ye dönük adımlarını daha da besleyecek, hem de bölgenin en büyük iki gücü, Türkiye ve İran’ı buna dâhil ederek.

Bu savaşın bir kazananı olmayacağını söylüyorum çünkü Kürtlerin bu savaşta hezimete uğraması Kürt sorununun tamamen ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor. Ne bölgesel düzlemde ne de her ülkenin kendi sınırları dâhilinde yani ulusal bağlamda.”

“MISIR ORDUSU SİSİ’YE BAĞLILIĞINI İLAN ETTİ”

Rai Al Youm genel yayın yönetmeni Abdulbari Atwan, Mısır’da cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklayan eski genelkurmay başkanı Annan’ın tutuklanmasını köşesine taşıdı. Atwan yazısında, Annan’ın tutuklanmasının ardında bazı İhvan önde gelenlerinin destek açıklamasının etkili olduğu konusunda iddialı:

“Mısır ordusu General Sami Annan’ı gözaltına alıp ona suçlamalar yönelterek, cumhurbaşkanı Sisi’ye, cumhurbaşkanı olarak ikinci dönem bağlılığını ilan etmiş oldu. Kim bilir, bu bağlılık belki de bütün bir hayat boyunca sürecek. Kendi içinden çıkan bütün cumhurbaşkanlarına olan bağlılık gibi.

Sami Annan’ın ordunun stratejisini ve yönetimdeki demir yumruğunu, ordunun eski bir mensubu olarak idrak edememiş olması garipsenecek bir durum. Nitekim kendisi zamanında bu ordunun en önde gelenlerinden biriydi. Annan, meydan okurcasına ordunun tercih edilen adamına karşı seçimlerde adaylığını açıkladı. Kim bilir belki ordunun bir başka kanadı tarafından kendisine yeşil ışık yakıldı. Bu da uzak bir ihtimal değil. Bu bağlamda, Mısır ordusunun içinde farklı tarafların bir çekişmesinin olduğu yönündeki haberlerin doğru olup olmadığını da ilerleyen süreç gösterecek.

Müslüman Kardeşler’den bazı önde gelen isimler, Sami Annan’ın adaylığını açıklamasını memnuniyetle karşılayarak, onu desteklemeye hazır olduklarını açıkladı. Bu memnuniyetin nedeni de ulusal uzlaşmanın sağlanabilmesi umududur. Kesin olan şu ki, Annan’ın tutuklanmasında, İhvan’dan gelen bu desteğin - küçük veya büyük fark etmez – etkili olduğudur. Ordu, İhvan’ın bu destekle, orduda ihtilaflar çıkarma yönündeki amacının başarılı olmasını engellemek için böyle bir adım attı.

Şu ana kadar cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklayanlardan altısı geri adım attı. Bunlardan ikisi demir parmaklıklar ardında. General Annan ve Albay Ahmet Kansuva. Diğerleri ise mecburi ikamet altında tutuluyor. Acaba bu saatten sonra kim adaylığını açıklamaya cesaret edebilir?”

“25 OCAK TAHRİR DEVRİMİ’NİN YIL DÖNÜMÜ”

Geçtiğimiz Perşembe günü, 25 Ocak 2011’de Mısır’ın başkenti Kahire’deki Tahrir Meydanı’nda Hüsnü Mübarek’e karşı başlayan ayaklanmanın yedinci yıl dönümüydü. Ancak, “devrim” olarak nitelendirilen bu ayaklanmanın –ki Ortadoğu’da dengelerin tamamen sarsılmasına yol açmıştır- yıl dönümü, mart ayının sonunda yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayların birer birer çekilmesinin (bazılarının tutuklanmasının) gölgesinde kaldı.

Şüphesiz Mısır’da özellikle 3 Temmuz 2013 darbesiyle gelinen sürecin yarattığı “hayal kırıklığı” da devrimin yıl dönümünün sönük geçmesinde etkili oldu.

Mısr al Youm gazetesinden Ömer Tahir, 25 Ocak’ın yıl dönümü ile ilgili yazısında, dikkat çekici bir noktaya değindi.

“Mevcut Mısır yönetimi, şu ana kadar Ocak Devrimi ile ilgili tutumunu netleştirmiş değil. 25 Ocak, anayasada ‘devrim’ olarak geçerken, resmi, söylemlerde ‘hadise’ şeklinde yer almaktadır. Bazen de sadece ‘polis bayramına’ denk gelen gün olarak anılıyor.”

El Ahram gazetesinin 25 Ocak’taki başyazısı da Ömer Tahir’in bakış açısını destekler nitelikte. “Polis Bayramı” başlıklı yazı şu şekilde başladı:

“Mısır bugün iki tane bayramı kutluyor. İlki bu ülkenin güvenliği ve istikrarı için her gün evlatlarını feda eden polislerin bayramıdır. İkinci bayram ise, halkın başlattığı, ordunun koruduğu ve İhvan’ın iktidara gelmek için çaldığı 25 Ocak Devrimi’nin yıl dönümüdür.”