Almanya hükümetini arıyor

Almanya, seçimlerinde koalisyon çıkmasına rağmen, hiç hükümet kurmakta zorluk çekmeyen ve koalisyonlara rağmen istikrarla yönetilen bir ülke olarak örnek gösterilirdi. İlk defa aksi oldu.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Almanya’da Eylül ayında yapılan genel seçimlerin ardından bir türlü kurulamayan hükümet için, geçtiğimiz salı günü Hıristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) büyük koalisyon için anlaşmışlardı. Ardından SPD liderliğini bırakacağını açıklayan Martin Schulz, kurulacak hükümette Dışişleri Bakanı olarak görev yapacağını söylemişti.

Bir gün sonra da şu anda halen Almanya Dışişleri Bakanı görevini yürüten Sigmar Gabriel, yeni kurulacak koalisyon hükümetinde kendisine bakanlık verilmemesine tepki göstermiş, partisinin yönetimini ‘saygısızlık’la itham etmişti. Gabriel, "Geriye kalan, partimiz SPD’de birbirimize karşı yaklaşımımızın saygısız ve verilen sözlerin değersiz hale gelmiş olmasından üzüntü duydum" diye konuştu. Verilen sözün ne olduğunu açıklamamış olsa da, Dışişleri Bakanlığı olduğu düşünülüyor. Bu tartışmaların ardından Schulz, Berlin'de düzenlediği basın toplantısında, şahsıyla ilgili yürütülen tartışmaların, tüm parti üyelerinin koalisyon sözleşmesiyle ilgili yapacağı oylamanın başarısını tehlikeye atmasını istemediğini belirterek, Dışişleri Bakanı olmayacağını duyurdu.

Frankfurter Allgemeine Zeitung’un (FAZ) bugünkü haberine göreyse, koalisyon anlaşması feshedilebilir. FAZ, Martin Schulz’un dün gece koalisyon görüşmelerini durdurmakla açıkça tehdit ettiğini yazdı. Schulz, kaynak tahsisi ile ilgili anlaşmazlıktan dolayı gece yarısı "Öyleyse burada devam etmeyeceğiz, durmalıyız" dediği aktarıldı. CDU’nun Bavyera’daki kardeş partisi CSU’nun başkanı Horst Seehofer, önce Maliye Bakanlığı'nı, daha sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nı kendileri için talep etmişti. Schulz ve SPD yönetimiyse hem bu bakanlıkları, hem de Dışişleri Bakanlığı'nı almakta ısrar ettiler.

SPD, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın bölünmesini talep etti, ancak bu da Hıristiyan Birlik tarafından kabul edilmedi.

Yeni kurulacak hükümette İçişleri Bakanlığı görevini üstleneceği düşünülen Seehofer da geri çekileceğini açıkladı. CSU lideri, "Hükümet oluşturma önünde engel olmak istemiyorum, o halde federal hükümete girmeyeceğim" dediği yazıldı.

Şimdiye kadar Almanya, seçimlerinde koalisyon çıkmasına rağmen, hiç hükümet kurmakta zorluk çekmeyen ve koalisyonlara rağmen istikrarla yönetilen bir ülke olarak örnek gösterilirdi. İlk defa aksi oldu. SPD ile yeniden büyük koalisyon için anlaşma sağlanması, Almanya’nın istikrarsız olacağından korkanlara derin bir nefes aldırmıştı. Ancak Schulz, SPD liderliğinden ayrılınca, ortaya yeni sorunlar çıktı: Koalisyon anlaşmasını SPD tabanına kim anlatacak ve tabanı bu anlaşmaya kim ikna edecek? Bu kriz atlatılamazsa bundan Almanya seçim sistemi mutlaka etkilenecektir.

Her zaman Batı demokrasilerinde seçimlerden sonra izlenilen yol haritası ve hükümet kurma tarihleri açıkça belirlenir. Seçimler yapılır, ardından hükümet kurulur ve bir önceki dönemin devamı şeklinde çalışılır. Fakat şimdi Batı siyaseti de akıcı-düzensiz bir hal aldı. Almanya, istikrarın son kalelerinden biriydi ve görünen o ki, artık bu da değişiyor. Elbette hiçbir şey olduğu gibi kalmıyor. Temel yapısal değişim, geleneksel politik sistemleri bozuyor. Siyasal başarı için katı parti yapıları artık gerekli değil. Yeni hareketler, sosyal medya üzerinden hızla organize edilebilir. Geleneksel çevre veya birlikler gibi büyük örgütlerle bağlar hafifledi. Siyasete ve siyaset yapmanın önündeki engeller de azaldı.

Dünyada birçok denge değişiyor: Kim İngiltere’nin Brexit kararı alacağını tahmin edebilirdi? Ya da İtalya’da Mart ayında yapılacak seçimlerde belki de Euro'dan çıkmayı planlayan bir hükümeti seçilecek. Ve kimsenin beklemediği bir biçimde tüm bu yaşananlar, belki de Almanya’nın kökleşmiş geleneksel parti manzarasını kökünden değiştirecek. Eğer Almanya’da seçimler tekrarlanırsa, çok farklı ittifaklar, çok farklı yapılar ortaya çıkabilir. Bu potansiyel, hem sağda değişim isteyenlerde, hem solda değişim isteyenlerde mevcut. Artık politika ve siyaset eskisi gibi işlemiyor... Popülizm her şeyi etkiliyor. Tıpkı bir yıl içinde Martin Schulz’un büyük bir umutla, bir yıldız olarak SPD’nin başına geçmesi gibi. Bir yıl, bir liderin tamamen siyasette en güçlü dönemini yaşamasına da sönüp gitmesine de yetebiliyor. Dünyanın birçok yerinde artık liderler de bir anda üne kavuşup, sonra da adları bile hatırlanmayacak geçici ünlülük halleri yaşayabiliyorlar.