Arap dünyasında geçen hafta: 'Trump'ın kararı savaş ilanı'
Rai Al Youm gazetesi genel yayın yönetmeni Abdulbari Atwan, Trump’ın bu kararını “savaş ilanı” şeklinde nitelendirdiği yazısında, bu adımın Tahran rejimini devirme çabalarının ilk ve temel adımı olduğunu savundu
DUVAR - Arap dünyası oldukça sıcak bir hafta geçirdi. Hafta boyunca yaşanan gelişmelerin etkileri ise uzun süre tartışılamaya devam edecek nitelikte.
Lübnan’da 2013’te yapılması gereken geçtiğimiz günlerde ancak gerçekleştirilebilen parlamento seçimlerinde Hizbullah’ın başını çektiği blokun seçimlerden güçlenerek çıkması, bu sonuçların bölgesel denklemler üzerindeki etkisi dolayısıyla büyük yankı uyandırdı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran ve 5+1 ülkeleri arasında 2015’te imzalanan nükleer anlaşmasından çekildiklerini ve İran’a ambargoları geri getireceklerini açıklaması, bölgedeki gerginliği had safhaya çıkardı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi ülkelerin medyası Trump’ın bu kararını alkışlarken, İran çizgisine yakın basın organlarında ciddi tepkiler hakimdi.
Uzun süredir devam eden İran-İsrail restleşmesi bu hafta da devam etti. Hem Hizbullah’ın seçimlerden zaferle çıkması hem de Trump’ın nükleer anlaşmasından çekilme kararı, İsrail’in Suriye’deki İran hedeflerine yönelik saldırılarını arttırmasına ve tutumunu daha da sertleştirmesine neden oldu.
İsrail’in Suriye’deki Golan ve Kuneytra bölgelerinden kendi topraklarının hedef alındığını açıklaması tansiyonu oldukça yükseltti.
Irak’taki parlamento seçimleri her ne kadar diğer gelişmelerin gölgesinde kalsa da, Arap basının bu haftaki başlıca gündem maddelerinden biriydi. Arap basınındaki genel değerlendirmelere göre, Irak seçimlerden sonra istikrarı hemen yakalayamayacak.
“İRAN VE İSRAİL DOĞRUDAN SAVAŞIYOR”
Suudi Şark’ül Evsat gazetesi eski genel yayın yönetmenin Abdurrahman Erreşad, İran ve İsrail’in daha önce bir vekalet savaşı içinde olduğunu, şimdi ise Suriye’de doğrudan savaştığını yazdı:
“Şu anda farklı bir dönem ve yeni bir savaşla karşı karşıyayız. İran ve İsrail ilk defa savaşıyor. Daha önce aralarındaki savaş vekâlet savaşı şeklindeydi. Şimdi ise doğrudan bir savaş var, bu savaş da Suriye’de dönüyor. İran Devrim Muhafızları Irak, Yermen ve Suriye’deki faaliyetlerinden dolayı ilk defa ağır bir bedel ödüyor ve sınırlarını aştığını da çok iyi biliyor.
Devrim Muhafızları Lübnan’da her zaman olduğu gibi bir ‘reddetme’ yoluna gitti ve yayınladığı beyanda, İsrail’e fırlatılan onlarca füzeden sorumlu olmadığını açıkladı. Ve suçu Esad’ın güçlerine attı. Ancak İsrail bu konuda mahkemeye gitmiyor ve tahkikat için uluslararası heyetleri beklemiyor. Hiçbir kanıta gerek duymaksızın failin Kasım Süleymani’ye bağlı güçler olduğunu iyi biliyor.
Fotoğraf bugün eskisinden daha net. Burada amaç Tahran rejimini geri adım atmaya zorlamak. Plan, Donald Trump’ın nükleer anlaşmayı yırtması, yaptırımların geri gelmesi, İsrail’in askeri açıdan rolünü aktif hale getirilmesi ve Ruslar’ın tarafsızlığa ikna edilmesini kapsıyor. Daha önce itiraz eden Ruslar, şimdi İsrail’in saldırıları karşısında konuşmuyor. Bütün bunlar tek bir amaca hizmet ediyor. Bu amaç da, Tahran’ın askeri olarak kendi sınırlarına çekmesi için yapılan uluslararası çağrıları reddetmesinden sonra, bölgenin iç işlerine karışmasını ve hükümetlerin devrilmesi için verdiği çabaları durdurmaktır.”
'TIRMANAN GERGİNLİK TRUMP’IN KARARIYLA ALAKALI'
Mısır’ın El Ahram gazetesi, Suriye’deki İran-İsrail geriliminin ve İsrail’in İran’ın Suriye’deki hedeflerine yönelik saldırılarının Trump’ın nükleer anlaşmasından çekilmesiyle ilişkili olduğunu yazdı:
“Suriye’de uzun süredir devam eden gerilim endişeleri arttırırken, uluslararası ve bölgesel güçler ile uluslararası toplumun Suriye’de sekiz senedir devam eden krizi sonlandırmak için istekli olup olmadıkları konusunda soru işaretleri yaratıyor.
Suriye bir ay içerisinde birçok defa saldırıya uğradı. ABD ve müttefikleri kimyasal silah bahanesiyle Suriye’yi vururken, Türkiye terör tehdidi iddiasıyla, İsrail ise İran tehdidi bahanesiyle Suriye’yi vurdu.
İsrail’in ateşe benzin dökme niteliğindeki son saldırıları ve artan gerilim, ABD’nin İran ile nükleer anlaşmadan çekilmesinden bağımsız değil.”
'İRAN SURİYE’DE MİLİS GÜÇLER OLUŞTURABİLİR'
Merkezi Londra’da bulunan BAE El Arab gazetesi yazarı Selam El Saadi, İran’ın Suriye’de İsrail ile savaşacak özel milis güçler oluşturabileceğini iddia etti:
“İran-İsrail savaşı halihazırda İran’ın İsrail’in koyduğu angajman kurallarını değiştirmeye yönelik rağbetiyle devam ediyor. İsrail açısından her şey net. Zira istediği zaman askeri açıdan saldırmaya dönük siyasetinden vazgeçmeyecek. İsrail bu tarz saldırılarda bulunmak için gerekli istihbarat bilgilerine sahip. Ayrıca Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesiyle ABD desteğine de sahip oldu.
İran’ın Suriye’de gayri nizami güçlere dayanması, bir yandan İran’ın zayıf noktasını oluşturuyor. Bu durum İsrail ve ABD’nin İran’la doğrudan bir savaşa girme tehlikesiyle karşılaşmadan Suriye’deki üslerine saldırılarda bulunulması hususunda cesaretlendiriyor.
Buradan hareketle İran’ın tutumunun hibrit savaşı ile sınırlı kalması bekleniyor. Ayrıca İran, Lübnan Hizbullah’ı gibi İsrail ile savaşmak için özel milis güçler oluşturabilir. Hem de Suriye rejiminin bu tarz milis kuvvetlere olumlu yaklaşmamasına rağmen.”
'TRUMP’IN KARARI SAVAŞ İLANI'
Rai Al Youm gazetesi genel yayın yönetmeni Abdulbari Atwan, Trump’ın bu kararını “savaş ilanı” şeklinde nitelendirdiği yazısında, bu adımın Tahran rejimini devirme çabalarının ilk ve temel adımı olduğunu savundu:
“ABD Başkanı Donald Trump’ın İran ile nükleer anlaşmasından çekilmesi savaş ilanı niteliğindedir. Ayrıca, daha önce Irak ve Libya’da olduğu gibi kitle imha silahları olduğu iddiasıyla İran’da rejimi devirmenin ilk adımıdır.
Trump bu kararıyla, İran Devrim Rehberi ve İran Devrimi’nin şahinlerine paha biçilmez bir hediye sundu. Çünkü bu karar reformculara ve İran muhalefetine büyük bir darbe indirerek, şahinlere ve radikallere İran yönetiminde ellerinin güçlenmesi için altın bir fırsat verdi.
Trump, böyle bir karar almaması için nasihatlerde bulunan Avrupalı müttefiklerini dinlemeyi reddetti çünkü Trump sadece Bünyamin Netenyahu, damadı Jared Kushner, Tel Aviv’deki Büyükleçisi David Friedman, Irkçılık, radikalizm ve İslam ve Müslümanlara nefretin simgesi olan Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu dinliyor.”
SUUDİ BASINI: 'TARİHİ BİR OLAY'
Suudi Arabistan gazetesi El Riyad, Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesiyle ilgili yayınladığı başyazıda, bunu tarihi bir olay nitelendirdi:
“ABD Başkanı Donald Trump’ın İran ile nükleer anlaşmadan çekilmesi, uluslararası düzeyde tarihi bir olaydır. Bu kararla beraber İran’ın 5+1 ülkeleriyle 2015 yılında imzaladığı anlaşma geçmişin bir parçası oldu.
Tarih, Donald Trump’ın İran’a ve onu destekleyenlere yönelik mesajlar içeren konuşmasını yazacak. Bulanık tutum ve durumları asla kabul etmeyen ABD, İran’ın bu anlaşmayı kullanıp, nükleer silah elde etme rüyasını gerçekleştirmesini ve bölge ile bütün dünyayı tehdit etmesini engellemek için güçlü bir şekilde çalışacak.
Washington sözünü söyledi. Bu da, 5+1 ülkelerinin işlediği yıkıcı hata sonucu eski başkan Barack Obama’nın askıya aldığı ve nükleer programla ilişkili ekonomik ambargoların geri gelmesi demek.”
LÜBNAN’DA DÜŞÜK KATILIMLI SEÇİMLER
Arap dünyasında geçtiğimiz hafta en çok tartışılan konulardan biri de Hizbullah’ın zaferiyle ve Saad Hariri liderliğindeki Müstakbel Partisi'nin gerilemesiyle sonuçlanan parlamento seçimleriydi.
Lübnanlı akademisyen Muhammed Nureddin Birleşik Arap Emirlikleri El Haliç gazetesindeki yazısında, seçimlerdeki katılımın düşüklüğüne dikkat çekti. Nureddin’e göre katılımın düşük olmasının nedeni, şu ana kadar birçok vaatte bulunan ancak başta elektrik, çöp, su, yolsuzluğun önlenmesi gibi sorunların çözülmemesi karşısında vatandaşların siyasetçilere güvenmemesidir. Nurreddin, vatandaşın bu tutumla yeni milletvekillerine ve partilerine bir mesaj verdiğini aktardı.
LÜBNAN SEÇİMLERİNİN KAZANANI İRAN
Kuds El Arabi gazetesi ise Lübnan seçimleriyle ilgili başyazısında, Lübnan’daki parlamento seçimlerinin en büyük kazananının İran olduğunu vurguladı:
“Seçim sonuçlarından çıkarılacak derslerden biri, Şii kesimin büyük bir bölümü halen Hizbullah’ın yanında durduğudur. Beşar Esad’ın yanında askeri olarak Suriye’ye müdahale etmesi ve ‘direnişin’ silahını İsrail yerine Suriye içine doğru yöneltmesine rağmen hem de. Bu durumun Hizbullah’ın halk desteğini azaltması bekleniyordu.
Bir diğer ders de, Lübnanlı güçler, kazananı, kaybedeni veya yerini korumuş olanı, hepsi bu seçim yarışına katıldı. Ancak seçimin en büyük kazananı Tahran ve Irak’tan Yemen’e, Suriye’den Lübnan’a uzanan ekseni oldu. Özellikle de Irak’ta yapılacak seçim anketlerine bakıldığında İran’ın lehine olacak sonuçlar beklendiği de dikkate alınırsa.”
SEÇİMLERDEN SONRA IRAK
Middle East Online haber sitesinde İbrahim Zubeydi imzalı yazıda, Irak’ın seçimlerden sonra uzunca bir süre faal bir hükümete kavuşamamasının beklendiği ifade edildi. Yazar, bunun sebebi olarak da, Irak siyaset sahnesinin dış ülkelerin etkisi altında olmasını gösterdi:
“Irak seçimlerinde 320 siyasi parti ve 7 binin üzerinde aday yarışıyor. Peki asıl soru, bu seçimlerde komşu veya komşu olmayan ülkelerden teklif üzerine seçime giren, Amerikalı, Asyalı, Avrupalı ve Arap ülkelerinin istihbarat örgütlerinden fonlanan ve hiçbir ülkenin himayesinde olmayan adayları ezmeye kadir kaç tane aday var?
Evet, binlerce aday arasında sicili temiz, şerefli ve rüşvete bulaşmamış adaylar var. Ancak gözle görülmeyecek kadar az.
Ne İran ne de yönetimdeki Şii partileri, kendi koalisyonları dışından kimseye başbakanlık veya etkili herhangi bir bakanlık verilmesine göz yummayacak.
ABD, onun Iraklı ve Arap ile Avrupalı müttefikleri, silahını bırakma ve deveyi İran’a terk etme niyetinde değil.
İşte bugün Irak siyaset sahnesinde hâkim olan atmosfer bu şekilde. Beklenen, uzunca bir süre Irak’ın aktif bir hükümetten yoksun kalacağıdır.”