Egemenin yaşatma ve öldürme hakkı

İktidarların ne olduğunu ve nereye doğru evrildiğini biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki, sadece ortak hareket ederek, birlikler kurarak, güvenlik krizleri üreterek ayakta durabiliyorlar. Bilmediğimiz dünyanın her yerinde bulunan bunun farkında olan insanların buna karşı nasıl bir araya gelebilecekleri

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Bir insanın üzerinde -bir canlı varlık olarak- güç edinme ya da bir türü -biyolojik olarak- millileştirme, insanın kendi üzerinde somut olarak hakkını kaybetmesi, iktidara ait hale gelmesi demektir.

Klasik egemenlik teorisinin ana unsurlarından biri, yaşam ve ölüm hakkını elde tutmaktır. Egemen olan aynı zamanda yaşatma veya öldürme hakkına sahip olandır: Yaşam ve ölüm, politik iktidar sahasına girmiş olur. Artık her ikisi de doğal bir süreç olmaktan çıkarak, egemen olanın düzenlediği alanına dönüşür. Bu noktada da ırkçılık, iktidarın ele geçirdiği bu yaşam alanına bir araç olarak sokularak, kimin öleceğine ve kimin yaşayacağına karar verir.

Irkların ortaya çıkışı, ayrılığı, hiyerarşisi, insan türünün biyolojik sürekliliği ve bazı ırklara diğerlerinden daha iyi bir değer biçilmesi, hepsi iktidarın parçalara ayırabildiği biyolojik alanı temsil eder. Bir biçimde nüfusun kendi içerisinde de birbirine karşı mücadele etmesinin de önünü açar. Kısacası bir biyolojik tip, başka bir biyolojik tipin veya melezlenmiş biyolojik bir tipin alanına yerleştirilerek, diğer biyolojik varoluşları parçalar. Foucault'ya göre ırkçılık, öldürme hakkının kullanılmasının şartıdır. Egemen olan, yani yaşam ve ölüm hakkını elinde tutan güç, tüm yönetim araçlarını elinde tuttuğu gibi ırkçılığı da bir araç olarak elinde bulundurur! İktidar olan bu gücü, bazen doğrudan öldürme, bazen ölüm riskine maruz bırakma, bazen 'öteki' olan için ölüm riskini arttırma, bazen sınır dışı etme (ya da göçe zorlama), bazen ekonomik açıdan güçsüz ve muhtaç bırakma gibi biçimlerde kullanır.

Klasik anlamda iktidar bu şekilde işlerken, buna daha sonra teknolojik gelişmeleri de kendi gücüne dahil ederek nüfus kontrolü, beden üzerindeki hakların birçoğunun bireyden alınıp egemene devredilmesi eklenir. Biyoloji devlet-iktidar tarafından kontrol edilen bir mekanizmaya dönüşür, fakat bu sadece türün biyolojik kontrolünü sağlamakla da kalmaz, bunun da ötesine geçerek, zihinsel kontrole kadar evrilir. "Seçimlerimizin, kararlarımızın ne kadarı sandığımız gibi bizlerin özgür iradesiyle verdiği kararlar, ne kadarı veri bankalarında depolanan bilgilerin yönlendirilmesiyle alınmış kararlardan oluşuyor?" sorusu özellikle sosyal medya platformlarının, bireylerin kişisel bilgilerini veri analiz şirketlerine sattıkları ortaya çıkmaya başlamasından sonra en çok tartışılan konuların başında geliyor.

Foucault tüm bunların arkasında da temelde ırkçılığın yattığını söyleyerek, biyopolitik iktidar teknolojisinin disiplin mekanizmalarından farklı birçok işleve sahip mekanizmalar yaratacağını savunur: Tahminlerle, istatistiksel değerlendirmelerle ve küresel ölçümlerle örneğin ölüm oranını değiştirmek, hayatı uzatmak ve doğumu teşvik etmek vs., insan türünün yaşamını ve biyolojik süreçlerini ele geçirmeyi hedeflediğini söyler.

Şirketler ve bu şirketlerin devletlerinin küresel bütünlüğü için Frankfurt Okulu'ndan Max Horkheimer'nın "Kapitalizmi eleştirmeyen, faşizm hakkında susmalıdır" ünlü sözünü de tekrar not düşmekte fayda var.

Bu nedenledir ki 9'u göçmen 10 kişinin öldürüldüğü, Avrupa'nın en güçlü ve en demokratik ülkelerinden biri olduğunu düşünülen Almanya'nın NSU davasındaki tutumu, Türkiye'nin politik suikast davalarındaki tutumu ile benzer özellikler gösteriyor. Bu nedenle Angela Merkel, Avrupa Türk Konfederasyonu eski genel başkanı, MHP milletvekili Cemal Çetin ile böylesi bir süreçte görüşüyor. Bu nedenle "mülteci krizi" dedikleri insanlık dramı üzerinden kirli pazarlıklar yapılıyor; bu nedenle silah ticareti, enerji çatışmaları bitmek tükenmek bilmiyor; bu nedenle Trump, ülkesinin sınırına devasa duvarlar ördürerek, yüzlerce insanı çöl ortasında açlığa, susuzluğa terk edebiliyor; bu nedenle Batılı ülkeler dün destek verdikleri, birlikte savaştıkları, kahraman ilan ettikleri grupları, bu gün "terörist" ilan edebilecek rahatlıkta olabiliyor; bu nedenle Akdeniz'de botları batarak ölen binlerce kişi, sadece sayılardan ibaret kalıyor; bu nedenle artık tüm iktidarlar tek bir bütün arz ediyor: Her biri kapitalizmi korumak için ellerinden geleni yapıyorlar; bu nedenle uzun zamandır artık faşizm küreselleşti ve ideolojiden ziyade, teknolojiden besleniyor! İktidarların ne olduğunu ve nereye doğru evrildiğini biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki, sadece ortak hareket ederek, birlikler kurarak, güvenlik krizleri üreterek ayakta durabiliyorlar.

Bilmediğimiz dünyanın her yerinde bulunan bunun farkında olan insanların buna karşı nasıl bir araya gelebilecekleridir; bilmediğimiz yeniden ve daha kapsayıcı, daha özgürlükçü bir sol kültür inşaa etmek için nereden ve nasıl başlanması gerektiğidir.