Dijital interaktif politika çağı
Trump, Erdoğan, Orbán, Putin, Bolsonaro gibi liderlerin "güç" söylemleri istemeseler de sivil toplumun faaliyetlerine ekstra katkıda bulunuyor, çünkü bu 'yapıyorum pozları'nın ardında, asıl sorunların çözülmediğinin ortada öylece durması da aklı başında kimsenin gözünden kaçmıyor.
Fransa'da 'Sarı Yelekliler' hareketinin arkasında herhangi bir organizasyon yok. Liderleri, sözcüleri de yok. Bir programa bile sahip değiller. Politikacılara daha iyi yaşam koşulları talebinin ötesinde verdikleri gerçek tek politik talepleri var; o da halkın politikaya katılımının arttırılması. Bunun için halk referandumu 'Référendum d'initiative citoyenne' (RIC) aracılığıyla alınacak kararlara iştirak etmek istiyorlar. Fransa hükümeti içinde bulunduğu bu süreçten halkı memnun edecek ve görece huzuru yeniden herkes için inşa edecek bir çözümü henüz bulamadı. Halkın yüzde 80'i politikacılara güven duymuyor. Reformcu cumhurbaşkanı umuduyla seçilen Macron'a duyulan öfke, hayal kırıklığı oldukça büyük.
Manş Denizi'nin diğer tarafındaki İngiltere'de ise Brexit ile ilgili tartışmalar kavgaya ve umutsuz bir sürece girdi. Başbakan Theresa May ve hükümeti, Avam Kamarası, Brexit çerçevesinde çoğunluğun üzerinde mutabık olabileceği teorik olarak herhangi bir seçenek bulamadıkları için her türlü manevra alanlarını kaybetmiş durumdalar. Bu nedenle, aralarında bir grup bilim insanının yanı sıra Canterbury Başpiskoposu ve Baş Haham Laura Janner-Klausner ile birlikte bireylerden oluşan ve artarak büyüyen bir grup, Brexit konusunu herkesin üzerinde sakince tartışarak bir çözüm geliştirebileceği bir 'Vatandaş Forumu'na verilmesini talep ediyorlar. Buna örnek olarak da 2016'da İrlanda'da kurulan İrlanda Vatandaşlar Meclisi'ni bir rol model olarak gösteriyorlar. Çünkü politikacılardan oluşmayan yenilikçi bu forum, Katolik İrlanda Cumhuriyeti'nde kürtaj için yıllarca süregelen mücadelenin barışçıl bir sonuca bağlanmasını başardı.
Bazı siyaset uzmanları Fransa, İngiltere ve İrlanda örneğinden yola çıkarak gelecekte belki de politik değişikliklerin artık bakanlıklarda veya parlamentolarda değil de, sokakta, sivil toplumda, internet gibi sistemin dışında tetikleneceği görüşündeler. Bu görüşte olanlar politikanın artık güçlü adamların istediklerini yaptırmayı başardıkları, düşmanlık etmekle gururlandıkları devri geride bıraktığını savunuyorlar.
Trump, Erdoğan, Orbán, Putin, Bolsonaro gibi liderlerin "güç" söylemleri istemeseler de sivil toplumun faaliyetlerine ekstra katkıda bulunuyor, çünkü bu 'yapıyorum pozları'nın ardında, asıl sorunların çözülmediğinin ortada öylece durması da aklı başında kimsenin gözünden kaçmıyor. İklim değişikliği, küreselleşme veya insanların işini yakın gelecekte bir robota kaybetme korkusu gibi sorunlar özlü tweetlerle, maço söylemlerle, tehditlerle bertaraf edilemiyor.
Karmaşık sorular basit cevapları kaldırmıyor. Dünya ölçeğindeki sorun ve gelişmeler tecrit edilip bir milletin içine çekilerek de çözülemiyor. Planların iyi düşünülmüş, rasyonel ve zekice olması da yeterli olmuyor, aynı zamanda alınan kararlardan etkilenen insanlara da doğru şekilde yaklaşılması gerekiyor. Bu nedenle hem Fransız reform projesi hem de Brexit planları toplum tarafından kabul görmüyor.
İngiliz siyaset bilimci ve eski diplomat Carne Ross, lidersiz devrim terimini buldu. İnternet sayesinde, bireysel olan çarpıcı eylemler, kısa bir süre içerisinde tamamen farklı yerlerde çok fazla sayıda taklitçi bulabiliyor. Politik sistemde bir faz kayması yaşandığı su götürmez bir gerçeklik. Occupy, #MeToo gibi hareketler de aynı çizgidedirler. Yerleşmiş siyasi süreçlerle ilgili memnuniyetsizlik belirleyici bir katalizatör. Toplu ayaklanmalara katılanlar kendilerini ifade etmek istiyorlar ancak doğru adres bulamıyorlar. Artan kiralardan, kadınla erkek arasındaki ücret eşitsizliği gibi daha birçok kompleks sorunun internet ortamında açılan imza kampanyalarıyla çözülebileceğini ciddi biçimde kimse inanmıyor ve fakat bu bir süreliğine de olsa sorunu kitlesel hale getirip, görünür kılıyor.
Ortada olan şey harekete geçen kitlelerin neye karşı savaştıklarını biliyor ama ne için savaştıklarını bilmiyor oldukları. Hemen hemen tüm ayaklanmalarda müzakere edecek bir program olmuyor. Örneğin Occupy hareketinde, herkesin fikirlerini ve taleplerini bir kağıda yazmasına ağaçlara asmasına izin verildi. Orada kendi içinde sonunda “ekonomik eşitsizliğe son vermek” dışında, hiçbir ortak istek çıkmadı. Sarı Yelekler belki de "biz karşıyız" protesto hareketi aşamasında sıkışıp kalacaklar ve böylece taraftarları yavaş yavaş toplumun ortasında eriyip gidecek.
Ancak bu başkaldırılar değişen yaşam koşullarının politikacıların davranışlarında bir değişiklik yapılmasını dayattığını ortaya net biçimde koyuyor. Yaşananları "devrim" olarak adlandırmak gerçeklikten uzakta olsa görünen o ki dijital çağda bir yenilenmeyi dayatıyor. Elbette politika çok kompleks bir alan ve birçok değişeni içinde barındırıyor. Yine de insanların etkileşimli, direkt katılımcı olabilecekleri yeni bir politik hayat istediklerini görmezden gelmek mümkün değil. Bu durum sorunlar üzerinde ortak düşünce üretme, karşılıklı eleştiriler sayesinde geleneksel parlamento tartışmalarına göre çok daha yüksek kalitede politika üretmeye de sebep olabilir. Politik tartışmaların internete taşındığı bu süreçte, başka önemli bir husus da geleneksel çalışma gruplarından ve toplantılardan farklı olarak çok sayıda ve hatta küresel çerçevede katılımcının bu tartışmalarda yer alabiliyor olmasıdır.
Dijital çağın teknik olanakları ilk etapta parlamento dışı alanı belki öfkeli ve aktif vatandaşlar sayesinde hem daha önemli hale getirecek hem de daha yapıcı politika üretilmesine sebep olabilecek. Lidersiz bir devrim çağında olmayabiliriz ama ciddi bir dönüşüm içerisindeyiz.