Arap dünyasında geçen hafta: Cezayir'de Sisi senaryosu mu?
Arap basınının gündeminde Yeni Zelanda'da yaşanan katliam ve Cezayir Cumhurbaşkanı Buteflika'nın protestolar nedeniyle adaylıktan vazgeçmesi vardı. El Arabi El Cedid gazetesinden Macid Abdülhadi, yaşananları eski Mısır Devlet Başkanı Mübarek'in istifasını açıkladığı anı hatırlattığını belirtti. Abdülhadi, "Cezayirliler, perdenin arkasındaki Sisi’ye dikkat edin ve onun başkanlık sarayına çıkmasına engel olunuz. Onun tankları sizin hürriyete giden yolunuzu kapatmadan önce" ifadelerini kullandı.
DUVAR - Yeni Zelanda'da iki camiye cuma namazı sırasında yapılan ve 49 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan silahlı saldırı Arap basınında geniş yer buldu. Arap basınında saldırıyla ilgili olarak, Avrupa’da artan ırkçılık, aşırı sağ ve İslamofobya’ya ve batılı siyasetçilerin bununla ilgili kullandığı nefret söylemine sıkça dikkat çekildi.
Birçok yazar, dünyada göçmenleri hedef alan politikaların sadece göçmenlere zara vermekle sınırlı kalmayacağının altını çizerken, yükselen radikal sağın herkes için bir tehlike arz edeceğine dikkat çekti.
Dünyanın birçok yerinden saldırıları kınayan açıklamalar gelirken ABD Başkanı Donald Trump’ın, saldırıyı “terör saldırısı” olarak nitelendirmemesi Arap medyasında tepkilere neden oldu. Birçok yazar, saldırıdan, ırkçı söylemleri nedeniyle dolaylı olarak Trump’ı sorumlu tuttu. Saldırılarla ilgili Arap basınında yer alan yaygın yorumlardan biri de, bu saldırıların radikal İslamcı grupların intikam eylemleri için bir bahane yaratacağı şeklinde.
Arap dünyasının bu haftaki bir diğer gündemi ise Cezayir’di. Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika'nın 5'inci dönem başkanlık için aday olacağını açıklaması gösterilerin başlamasına neden olmuştu. Buteflika’nın bu hafta aday olmayacağını açıklaması da gösterileri durdurmaya yetmedi. Ülke idaresinde en güçlü kurumun ordu olması nedeniyle, Cezayir’in Mısır’daki ne benzer bir sürece girebileceği ve ülkede ikinci “Abdülfettah el Sisi”nin ortaya çıkabileceği yorumları yapılıyor.
'KATLİAM, IŞİD VE EL KADİE’YE HEDİYE SUNUYOR'
“Doğrudur, batılı hükümetler ırkçı grupların kendi ülkelerinin güvenliği ve istikrarı için tehlike yarattığının farkındalar. Yine aynı şekilde vatandaşlık hukuku konusunda eşitliği vurguluyorlar. Göçmenlerin ve onların hukukunu korumanın gerekliliğini de. Asıl tehlike de bunları (ırkçıları) kucaklayan parti, örgüt ve ideolojilerdir.
Bu kanlı ve dışlayıcı fikrin lideri ve babası da şimdi Trump’tır. Kendisi bu fikri destekliyor ve ona siyasi kılıfı sağlıyor. Bunu sadece 7 İslam ülkesinin vatandaşını ABD’ye sokmama kararı aldığında göstermedi. Ayrıca Yeni Zelanda saldırısını ‘terör eylemi’ olarak nitelendirmekten kaçındığında da gösterdi. Hem de bütün küstahlığıyla.
Bu katliam, İslamcı radikal örgütlere çok değerli bir hediye sunuyor. Başta da El Kaide ve IŞİD gibi. Avrupalı devletlerde ırkçı sağın hedef aldığı ve hayal kırıklığı yaşattığı binlerce gencin bu örgütlerin eline düşmesini daha da kolaylaştıracak.” (Abdülbari Atwan/Rai Al Youm gazetesi başyazarı)
Arap dünyasında geçen hafta: 'Sanki Arap kadının tek eksiği erkeğin vereceği gül'
'KATLİAMIN NEDENİ YÜKSELEN AŞIRI SAĞ MI?'
“Yeni Zelanda’da yaşanan katliamı nitelendirecek olursak, bu namaz kılanlara karşı gerçekleştirilmiş radikal bir terördür. Avustralya Başbakanı da ‘eylemi gerçekleştiren radikal bir sağcıdır’ dedi.
Yeni Zelanda’da bu katliamdan sonra Müslümanları artık bir endişe kapladı ve güvenlik kaygısıyla yaşamaya başladılar. Bu katliam bireysel bir eylem değil. Bundan önce Norveç’te, çoğunluğu gençlerden oluşan 90 kişinin katledildiği hadise yaşandı. Bu da aşırı sağcı partileri besleyen nefret söylemi ve ırkçılığın artmasından kaynaklanıyor. Bu yüzden Yeni Zelanda’da yaşananları, demokrasiye karşı aşırı sağcı partilerin yükselişinden bağımsız açıklayamayız.
Avrupa’da Hitler, Mussolini ve Franco’dan kalan faşizm ve Nazizm’in mirası sadece Batı’da yaşayan Müslümanlar için bir felaket olmayacak. Aksine bunun ahı Avrupalı Hıristiyanları da vuracak. Oradan Müslümanları çıkarmak isteyen radikaller daha sonra onların bu radikal düşüncelerini kabul etmeyen Hıristiyanları da hedef alacak.” (Cibril El İbadi/Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)
'YENİ ZELANDA KATLİAMI POPÜLİSTLER ÜZERİNDE LEKE OLARAK KALACAK'
“Yeni Zelanda katliamı, ırkçılığa ve insanlar arasında ayırımcılığa dayanan ve kökleri eskilere kadar uzanan popülizmden kaynaklandı.
11 Eylül saldırılarından bu yana İslam dini çok büyük zorluklar ve baskılara maruz kaldı ve sürekli olarak ona radikalizm ve şiddet etiketi yapıştırılmaya çalışıldı. Basın buna büyük bir katkı sağladı. Yazarlar düşünürler bununla ilgili kitaplar yazdı. Siyasetçiler de bu konuda medya aracılığıyla insanların duygularını harekete geçirdi.
Söz konusu siyasetçiler, iktidara yürürken nefret söyleminden destek aldılar. Bu siyasetçiler, yerli vatandaşlarla başka yerden gelenler arasındaki ilişkinin sınırlarını da çizdiler. Bunlar, başka yerden gelen vatandaşların önüne bir duvar örmek ve bunların yerli halkla iç içe geçmesini önlemek konusunda büyük başarı sağladı.
Bu yüzden Yeni Zelanda saldırısı, ırkçılar, popülizm yanlıları ve radikaller üzerinde kara bir leke olacak kalacaktır.” (Mekram m El Teravne/Ürdün El Ğad gazetesi)
Arap dünyasında geçen hafta: Sudan'da 'beyaz darbe'
'BUTEFLİKA'NIN BİTİŞİ MÜBAREK'İN BİTİŞİNİ HATIRLATIYOR'
“Cezayir’de binlerce kişinin Abdülaziz Buteflika’nın adaylığını geri çekmesi karşısında kutlama yapması akıllara başka tarihi bir anı daha akıllara getiriyor. Bu tarihi an da Mısır’ın eski devlet başkanı Hüsnü Mübarek’in 2011 yılında rejimin devrilmesi talebiyle Tahrir Meydanı’nda toplananların karşısında istifa ettiğinin açıklandığı andır.
Her iki deneyimde de önemli olan Buteflika’nın bitişi Mübarek’in bitişine benziyor. Her iki durum da ordudaki generallerle zengin kesim arasındaki ittifakın oluşturduğu rejimin devamı içindi. Mısır’da da Cezayir’de de. Bu da Cezayir’i Mısır’ın içinden geçtiği senaryonun aynısının burada da tekrarlanmasıyla karşı karşıya bırakıyor. Önce seçimler, sonra da siyasi, toplumsal ve ekonomik sıkıntılar. Sonra da Abdülfettah El Sisi’nin yeni bir versiyonunun çıkıp hikâyeyi sonlandırması. Sonrasında da her şeyi eski zamanına döndürmek.
Bu karşılaştırma karşısında, her iki ülkenin veya halkın veya koşulların farklı olduğu ve kıyası doğru olmadığı söylenebilir. Ama her durumda Cezayirlilere bir nasihat olsun. Perdenin arkasındaki Sisi’ye dikkat edin ve onun başkanlık sarayına çıkmasına engel olunuz. Onun tankları sizin hürriyete giden yolunuzu kapatmadan önce.” (Macid Abdülhadi/El Arabi El Cedid)
Arap dünyasında geçen hafta: Soçi'de kayda değer sonuç çıkmadı
CEZAYİR, SUDAN VE ARAP BAHARI’NIN YENİDEN GÜNDEME GELİŞİ
“Cezayir ve Sudan’daki halk ayaklanmalarının aynı zamana denk geldi. Her iki ayaklanma da sosyal-ekonomik sebepler dolayısıyla başladı ve her iki ayaklanmanın fitilini de devlet başkanlarının yeni bir başkanlık dönemine aday olması ateşledi. Her iki ülke de zamanında iç savaşı deneyimledi.
Her iki ülkede ayaklanmaların başlamasından sonra, cumhurbaşkanları çıkıp kamuoyuna değişim için bir şeyler vaat etmeye başladı. Ancak bu öfkeli kalabalıkları dindiremedi ve şu soru herkesçe sorulmaya başlandı: Birkaç dönemde yapamayıp da bir dönemde yapabileceğiniz şey nedir? Madem şimdiki vaatlerinizi gerçekleştirebiliyordunuz, neden insanlar sokaklara ve meydanlara inene kadar bunları gerçekleştiremediniz?
Gelinen noktada ne Cezayirliler ne de Sudanlılar, demir pençeye, onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmalara rağmen gösterilerden vazgeçmedi. Her iki halk da birçok Arap ülkesindeki gençlik ve halk hareketinin duygularını uyandırdı. Cezayir ve Sudanlılar Arap Baharı’nı yeniden gündeme getirdi.” (Oraib El Rintavi/Ürdün El Destur gazetesi)