Arap dünyasında geçen hafta: Golan Tepeleri Trump'ın hediyesi mi?
Arap basınında Trump’ın Golan Tepeleri çıkışıyla ilgili yer alan yorumlarda, “Kudüs’ten sonra Golan, peki sırada ne var?” sorusu sık sık gündeme geldi. Bazı gazeteler ise Trump’ın bu çıkışının yaklaşan İsrail seçimlerinde Başbakan Bünyamin Netenyahu’ya bir “hediye niteliğinde” olduğunu yazı.
DUVAR - Hafta boyunca Yeni Zelanda’daki terör saldırıları ve bu saldırıların yankıları ile Cezayir’de Buteflika’nın çekilme kararına rağmen süren protesto gösterilerini konuşmaya devam eden Arap dünyası, hafta sonuna doğru Trump’ın Golan Tepeleri'yle ilgili çıkışına dikkat kesildi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın daha önce Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan ve Tel Aviv’deki büyükelçiliğini buraya taşıyan kararnamesinin şokunu atlatamayan Ortadoğu, bu defa Suriye’ye ait ve İsrail işgali altında bulunan Golan Tepeleri'nde, İsrail egemenliğini “resmi olarak tanıma vakti geldi” açıklamasıyla sarsıldı.
Arap basınında Trump’ın bu çıkışıyla ilgili yer alan yorumlarda, “Kudüs’ten sonra Golan, peki sırada ne var?” sorusu sık sık gündeme geldi. Bazı gazeteler ise Trump’ın bu çıkışının yaklaşan İsrail seçimlerinde Başbakan Bünyamin Netenyahu’ya bir “hediye niteliğinde” olduğunu yazı.
Suriye sahasındaki gelişmeler Trump’ın açıklamasıyla sınırlı değildi. Trump’ın açıklamasında önce, Şam’da İran ve Irak genelkurmay başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen toplantı ve Suriye yönetimi ile Kürtler arasındaki restleşmeler dikkat çekmişti.
Uzun süredir İsrail’e karşı “Büyük Dönüş Yürüyüşüne” sahne olan Gazze, bu sefer de hayat pahalılığı ve zorlaşan yaşam koşullarına karşı “Yaşamak İstiyoruz” adıyla protesto gösterileri düzenlendi. Gösterilere karşı Hamas yönetimine bağlı güvenlik güçlerinin sert bir şekilde karşılık vermesi, Arap medyasında ciddi tepkilere yol açtı. Hamas yönetiminin gösterilerin nedeniyle ilgili Ramallah’taki Filisitin Özerk Yönetimini işaret eden tutumu da medyada pek destek bulmadı.
'NETENYAHU’YA SEÇİM HEDİYESİ'
"ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail’in Golan Tepeleri üzerinde egemenlik hakkını tanımasının zamanının geldiği yönündeki açıklamasının böyle bir zamanda Netenyahu açısından en iyi seçim hediyesi olduğu konusunda herkes aynı düşünüyor. Çünkü bu açıklama, Netenyahu’nun rüşvet ve yolsuzluk konusunda damgalanmayı engellemek için girdiği seçim mücadelesinin zirve yaptığı bir dönemde geldi.
Trump’ın bu açıklaması zamanlama açısından bakıldığında bir seçim hediyesinin de ötesinde bir durum. Aralarında Haaretz ve Israel Hayoum gibi gazetelerin bulunduğu basın organları cuma günü yayınladıkları haberlerde, Washington’un bu tutumunun aylar öncesinde Beyaz Saray’da olgunlaşmaya başladığını belirtti. Buna göre, ABD’nin bu ilanı seçimlerden sonra yapması bekleniyordu. İşte bu yüzden Trump, bu seçim yarışında Netenyahu’ya hizmet etmiş oldu." (El Arabi El Cedid Gazetesi)
'ŞAM’IN ÖNÜNDEKİ SEÇENEKLER'
"İsrail 1970 yılından itibaren Golan Tepeleri'nde petrol ve gaz arama çalışmalarına başladı. Bu arama çalışmaları da 1992 yılında dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin tarafından durdurulmasına kadar devam etti. Rabin bunu, Suriye ile barış anlaşması yapmak için bir iyi niyet göstergesi olarak yapmıştı. Ancak çalışmalar 1997 yılında Rabin’in ölümünden ve başbakanlığa Netenyahu’nun gelmesinden sonra tekrar başladı. Alman iktisatçı William Gandal’a göre, Golan Tepeleri'nde yer alan gaz ve petrol yatakları Suudi Arabistan kuyularına eş değer oranda. İşte bu yüzden Amerikalılar ve İsrailliler, buradaki petrol ve gaz için Golan Tepeleri üzerindeki kontrolü sağlamlaştırmaya çalışıyor. Özellikle de 2011 yılında New Jersey kentinde Genie Energy şirketinin bir holding olarak kurulması da bunun içindi.
Maddi gelirlerle çok fazla ilgilenen Trump, Golan Tepeleri'nin İsrail’in olduğunu iddia edecek kadar aceleci davranıyor. Zira Golan’daki petrol ve gaz dosyası ABD tarafından yönetiliyor.
Peki, Şam, ABD’nin Golan’ı resmi olarak İsrail toprağı olarak tanıması halinde ne yapacak? Bu bağlamda Şam’ın önünde iki yol var: Pazarlık ya da direniş. Birinci yol, Suriye’nin on yıllarca dayattığı ve istediği şartlarda bir çekilmeyi öngördüğü için zor görünüyor. Dolayısıyla Suriyeliler açısından ikinci yol daha kolay görünüyor." (Abbas Daher / Lübnan el Nashra)
'GOLAN: YENİ BİR ŞİDDET SÜRECİNİN BAŞLANGICI MI?'
"İsrail, Trump’ın Golan kararının Batı Şeria’nın ilhak edilmesine yönelik “ilk ve keskin” bir adım olduğunu herkesten önce ve herkesten daha fazla idrak etti, Knesset’in sağcı başkanı Yuli Adelstein, Trump’ın Suriye’nin işgal altındaki Golan Tepeleri'yle ilgili “tweet'ini” böyle yorumladı.
Bağımsız ve yaşayabilecek bir Filistin devletinin kurulması İsrail’in işgali ve yerleşimine varoluşsal bir tehdittir. İsrail’de etkin bir okulun necip öğrencisi olan Adelstein iki devletli bir çözüme inanmıyor. Bağımsız ve buna elverişli olabilecek bir Filistin devletini İsrail’e ve yerleşimlerine karşı “varoluşsal” bir tehdit olarak görüyor. Söz konusu okul “büyük İsrail’e” inanıyor ve Ürdün Nehri ile Akdeniz’in arasını “sadece Yahudilerin” devleti olarak görüyor. Adelstein işgal altındaki Filistin’in kendi kaderini tayin ile ilgili kararlarda Yahudilerden başkasının söz sahibi olmadığını düşünen sağcı liderlerin arasında “başlardan” biri değil.
Trump kendisinden önce ve 1967’de Golan Tepeleri'nin işgalinden bu yana Beyaz Saray’da bulunan dokuz başkanın (Johnson, Nixon, Ford, Carter, Reagan, Baba Bush, Clinton, Oğul Bush, Obama) kararlarını dikkate almadı. Beş İsrail Başbakanının (Rabin, Peres, Barak, Olmert ve Netanyahu’nun kendisi) barış anlaşması ve ilişkilerin normalleştirilmesi karşılığında Golan’ı iade etmeyi teklif ettiğini de dikkate almadı.
Bu tarihsel gerçekleri hiç dikkate almayan adam sadece yeni dönemde yeniden seçilmeyi önemsiyor. 21. Knesset için seçimler nisanda yapılacak.
Özellikle Suriye ve ardındaki İran’a yönelik sert siyaset ve Hizbullah başlığı altında tüm Lübnan’ı patlatacak politikalar, Yemen’de BM arabuluculuğunu geciktiren engellemeler ve BM temsilcisinin bizatihi söylediklerinin aksine Husilere Stockholm kararlarının uygulanmamasının sorumluluğunu yükleme eşliğinde (verilen) Kudüs ve Golan kararları ile birlikte Trump ve ABD yönetimi, yeni bir mücadele ve şiddet sürecinin tohumlarını ekmiş oldu. (Oraib El Rintavi / Ürdün El Destur gazetesi)
GAZZE’DE 'YAŞAMAK İSTİYORUZ' GÖSTERİLERİ
“11 yıllık bir abluka, üç savaş, Ramallah yönetiminin Gazze’deki memurları üzerindeki yaptırımları, Mısır’la neredeyse devamlı olarak kapalı olan bir sınır, eksik maaşlar, bozuk altyapı ve durmak bilmeyen İsrail bombardımanı… Yüzde seksenlere ulaşan fakirlik, yüzde 50’lere varan işsizlik… Bunların hepsi sosyal patlama için yeterli sebepler. Ancak kime karşı?
Bu soru uzun zamandan beri Gazze halkının zor bir denklemini oluşturuyor. Hamas’a karşı gösteri yapmak, örtülü olarak İsrail için bir zafer demek. Hamas yöneticileri aleyhine slogan atmak da Ramallah’taki yönetimin lehine bir durum.
Gazze’deki protesto gösterileri, bu bağlamda ilk gösteriler değildi. Hamas’ın oradaki halka karşı baskıcı yöntemler kullanması da ilk değil. ‘Yaşamak istiyoruz’ gösterilerinin ilişkili olduğu geniş bölgesel bağlam, belki de bu gösterilere karşı kullanılan abartılı baskıyı daha iyi anlatır. ‘Halk rejimin devrilmesini istiyor’ sloganlarının Cezayir’deki manevi kazanımları, Sudan’daki gösterilerin devam etmesi, Arap devrimlerinin ikinci dalgasının yaklaştığına dair yorumlar, Hamas’ı pahalılık protestolarının kendi iktidarına karşı gösterilere dönüşmesi konusunda korkutmaktadır. Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in akıbetinden korkan Hamas hareketi, bunu bir beka savaşı olarak görmektedir. Ama bu sefer İsrail ile değil, kendi kontrolü altında yaşayan Gazzeli Filistinlilerle bir savaş.” (Şadi Louis / Lübnan El Modon internet gazetesi )
ŞAM’DAKİ ÜÇLÜ TOPLANTI NE ANLAMA GELİYOR?
“General Ali Abdullah Eyyub, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın aylar önce söylediği ‘Fırat’ın doğusundaki bölgeler barış yolu ya da askeri yolla özgürleştirilecek ve devletin egemenliğine girecek’ sözlerini yineledi. Bu barışın yokluğundaki bu günlerde askeri seçeneğin tercih edilmesi ihtimali arttı.
Kürtlerin çoğunlukta olduğu Suriye Demokratik Güçleri son yıllarda ve özellikle son aylarda gel - gitler yaşadı. ABD Başkanı Donald Trump’ın geçtiğimiz aralık ayında SDG’yi bırakacağını ve Suriye’den kendisine (SDG’ye) destek olarak bulunan güçlerini çekeceğini açıklamasının ardından, SDG yöneticileri uzlaşma, destek istemek ve vatanın kucağına dönmek için Şam’a yöneldiler. Özellikle de özellikle Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendilerini bombalayacağı ve yok edeceği tehditlerinden sonra. Ancak Trump yönetimi -askeri kanadın baskısı ile- bu kararından vazgeçince SDG, barış ve anavatana geri dönme vaatlerine sırtını döndü ve tekrar Amerikalılarla ittifak yaptı.
General Eyyub’un tehditleri ve General Osman El Ganimi’nin Irak - Suriye sınırının yakında açılacağı sözleri, üçlü toplantının, bu bölgelerin bu üç ülkenin ordularının iştirak edeceği ortak operasyonla geri alınmasının planının yapılması için gerçekleştirildiği anlamına geliyor.
Bu da ABD güçleri sınırlı ya da kapsamlı karşı karşıya gelinmesi demek çünkü SDG hala ABD himayesine dayanmaya devam ediyor.” (Abdulbari Atwan / Rai Al Youm)