Aslında Alman sağı Türk sağını çok sever
Almanya seçimleri zamanında Türkiye ile ilgili yaşanan her kriz AfD'nin propagandasının ekmeğine yağ sürmüştü. AfD 2017 genel seçimlerinde yüzde 12,6'ya ulaşınca ve en büyük muhalefet grubu olarak parlamentoda yerini aldığında diğer siyasi partiler AfD'nin güçlenmeye devam edeceği tehlikesi hakkında daha gerçekçi davranmaya başladılar.
KÖLN - Almanya'da 2017 yılına yapılan genel seçimlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya'da yaşayan seçmenlere seslenerek Sosyal Demokratlar'a (SPD), o zamanlar hâlâ Merkel'in genel başkanı olduğu Hıristiyan Demokratlar'a (CDU) ve Yeşiller'e oy vermeyin diye çağrıda bulunmuş bu çağrı Almanya'da Erdoğan AfD'yi destekliyor iddialarını gündeme getirmişti.
Erdoğan'ın o zamanki ifadesi AfD'ye belki açıktan bir destek değildi ancak sağ popülist parti liderleri, üyeleri ve taraftarları söylem ve pratikleriyle ve hatta şiddet olaylarıyla birbirlerinin politik düşüncelerini etkiledikleri, güçlendirdikleri gerçeğinin de bilincindeler.
Almanya seçimleri zamanında Türkiye ile ilgili yaşanan her kriz AfD'nin propagandasının ekmeğine yağ sürmüştü. AfD 2017 genel seçimlerinde yüzde 12,6'ya ulaşınca ve en büyük muhalefet grubu olarak parlamentoda yerini aldığında diğer siyasi partiler AfD'nin güçlenmeye devam edeceği tehlikesi hakkında daha gerçekçi davranmaya başladılar. AfD'nin eline koz vermemek için Almanya Başbakanı Angela Merkel de diğer partiler de temkinli davranarak uzun zamandır Türkiye ve Erdoğan'la ilgili yaşanan son dönem Alman gazetecilerin akreditasyon krizine, İçişleri Bakanı Soylu'nun Alman ve Avrupalı turistleri tehdit eden konuşmasına rağmen açıktan sert eleştiri yapmıyorlar. Hem AfD taraftarlarını hem de Almanya'da yaşayan fanatik AKP'lileri ve MHP'lileri harekete geçirmek istemiyorlar.
Erdoğan'ın veya AKP'lilerin söylemlerinin AfD gibi sağ popülist partilerce siyasete alet edilmesinin yanı sıra Batılı sağ popülistlerin söylemlerinin Türkiye iç siyasetinde kullanılması gibi zıttı bir durumda söz konusu elbette. AfD'li bir politikacının hiç yoktan Türkiye ve Erdoğan aleyhine konuşması da Türkiye'deki sağcıların ve sağ siyasetin ekmeğine yağ sürüyor. Şimdilerde Almanya'da politikacıların Türkiye ve Erdoğan hakkındaki suskunlukları malzeme vermediğinden olacak ki neredeyse bundan bir yıl önce AfD'nin en sağ kanadından olan politikacı Björn Höcke'nin partisini bir etkinliğinde yaptığı konuşmada söylediği "Gücü biz alacağız ve gelecekte özgür hayat yaşayabilmemiz için ne gerekiyorsa yapacağız. Daha sonra üç büyük M -Muhammed, müezzin ve minarenin- Bosporus’tan silinmesi için gerekli direktifi vereceğiz” sözleri yerel seçimler öncesi sosyal medyada yeni bir konuşmaymış gibi dönmeye başladı.
Sadece Alman politikacıların söylemleri değil Hollanda, Avusturya veya Fransa'da bir sağcı politikacının kurduğu herhangi bir İslam veya yabancı karşıtı söylem Türkiye iç siyasetine güçlü malzeme verebiliyor. Her iki tarafta birbirleri üzerinden toplumsal korkuyu nasıl körükleyeceklerini ve ulusal duyguları nasıl kullanacaklarını çok iyi biliyorlar. Bir ülkenin sağcısı olmadan öteki ülkenin sağcısının var olamayacağının farkındalar. Ne zaman bir tarafın güçlenmesi gerekse diğer ülkenin sağcısı aşırı bir söylemle ötekinin imdadına koşuyor.
AfD ve AKP çok farklı, birbirlerine zıt gibi dursalar da temelde birbirlerine oldukça benzeyen siyasi görüşlerini ve yöntemlerini gözardı etmemek gerekiyor. Erdoğan'ın her fırsatta dış güçlerin Türkiyeyi zayıflatmakla uğraşmasından yakınması gibi AfD'liler de Almanya'nın hala ittifak güçlerince işgali altında olduğunu düşünüyorlar. Erdoğan'ın tüm Avrupalı sağ popülistlerle ortaklaştığı en yegane konu ise AB karşıtlığı.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Münih Ludwig-Maximilians-Üniversitesi ekonomi tarihi profesörü Davide Cantoni başkanlığında yapılan bir araştırma, AfD'nin başarısının arkasında geleneksel sağcılığın önemli bir rol oynadığını ortaya koyuyor.
Araştırma Hitler'in de genel başkanı olduğu Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin (NSDAP) güçlü olduğu yerlerde günümüzde AfD'nin başarı sağladığını gösteriyor. Bu noktada dahi ortaklıklarını görüyoruz. Türkiye'de de sağ geleneğin güçlü olduğu hiç taviz vermeyen coğrafik bölgeler mevcut.
Münih Ludwig-Maximilians-Üniversitesi araştırmasında Federal Meclis seçim sonuçlarına, 11 bin belediye düzeyinde bakılmış. 1930'lu yıllardaki NSDAP'nin, özellikle Mart 1933'teki seçim olmak üzere, 1928 ve 1930'daki başarılı olduğu seçimlerle karşılaştırdıklarında NSDAP'nin tarihte seçimleri güçlü kazandığı yerlerde günümüzde de AfD'nin başarılı olduğu görülüyor. Prof. Cantoni araştırmaların ebeveynlerin politik eğiliminin çocuklar üzerinde de etkili olduğunu çocuklarının da sonraki dönemlerde benzer tutumlar sergilediklerini ifade ediyor. Şaşırtıcı bir sonuç olmasa gerek. Bu nokta da aşırı sağın veya sağ popülizmin ortak bir özelliği olarak tanımlanabilir. Türkiye sağının da sürekli devamlılığının arkasında geleneksel güçlü yapı olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz.
Aşırı sağcı fikirlerin veya sağ popülist partilerin günümüzde Fransa, Hollanda, İsveç gibi ülkelerde güçlenmesinin arkasında büyük oranda artan işsizlik, endüstri sektöründeki iş kaybı, ücret oranlarındaki düşüş, göçlerden dolayı yaşanan güvensizlik gibi faktörler etkili oldu.
Ancak Almanya'da işsizlik oranı diğer Avrupa ülkelerine kıyasla son on yıldır düşüş göstermesine, güçlü bir sanayi ülkesi olmasına rağmen AfD yükselmeye devam etti. Türkiye'deki sağcılığın yükselmesinde veya devamında ekonominin çokta belirleyici bir rol oynamaması gibi. Prof. Cantoni gibi araştırmacılar bu durumun sağcı yada sağ popülist düşüncenin kültürel bir geleneği olduğuna dair hipotezin belirtilen diğer faktörler kadar önemli olduğunu söylüyorlar.
Aşırı sağ popülist partilerin ortak noktaları sağcı popülist zihniyette olan insanlara, zamanın sorunlarını, krizlerini nispeten hızlı ve ulusallaştırılmış çözümlerle hitap etmeleri. Bu noktada her ülkede farklı çizgilerde seyredebiliyor. Fakat Alman aşırı sağı ve Türk aşırı sağı ve sağ popülizmi birbirine çok benzer bir çizgideler ve aralarında dışarıya yansıtıldığından daha güçlü bağları mevcut.