Arap dünyasında geçen hafta: Erdoğan Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyorsa, bu gerçeklikten kopmaktır

Arap dünyasında bu hafta en çok Golan Tepeleri konuşuldu. Trump’ın kararına yönelik Arap ülkelerinden gelen tepkilerin cılızlığına dikkat çekilirken, bazı yazarlar cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumuna atıfta bulunarak “Arap liderlerin yapamadığını Erdoğan yaptı” yorumlarında bulundu. Ancak Erdoğan'ın bu tutumu Suriye basınında "gerçeklikten kopma" olarak nitelendirildi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Arap dünyasının bu hafta en önemli gündem başlığı Suriye’ydi. ABD başkanı Donald Trump’ın, işgal altındaki Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı olarak tanıyan kararnamesi ve buna karşı tepkiler Arap basınında geniş yer aldı. Trump’ın bu adımını daha önce İsrailliler’e Filistin topraklarında bir ülke vadeden 1917’deki Balfour Deklerasyonu’na benzeten bazı yazarlar, Turmp’ın ikinci Balfour olarak tanımladı.

Arap basınında, Trump’ın bu kararına yönelik Arap ülkelerinden gelen tepkilerin cılızlığına özellikle dikkat çekilirken, bazı yazarlar cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumuna atıfta bulunarak “Arap liderlerin yapamadığını Erdoğan yaptı” yorumlarında bulundu.

Suriye basınında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Golan ile ilgili açıklamalarına şiddetli tepkiler vardı. Bazı yazarlar Erdoğan’ın bu tutumunu “gerçeklikten kopma” olarak nitelendirdi.

Golan’la ilgili tartışmalar sürerken, İsrail’in Halep’te İran’a ait olduğu iddia edilen silah depolarını vurması, Suriye’deki tansiyonu daha da yükseltti. Ayrıca daha önceki saldırılarda olduğu gibi “Rusya neden sessiz kalıyor” şeklindeki sorular da tekrar edilmeye başlandı.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları da bu haftanın bir başka önemli konusuydu. İsrail’in bu saldırı ABD’nin Golan kararından sonra gerçekleştirmesine özellikle dikkat çekilirken, bu savaşın bölgeyi yeni bir şiddet sarmalına sürükleyeceği uyarıları yapıldı.”

TRUMP İKİNCİ BALFOUR MU?

“Trump’ın beyni, Mesih tarafından birtakım düzenlemeler yapmak üzere gönderildiğini düşünecek derecede yıkanmış. İnandığı bu düşünceye göre, görevleri arasında Mesih’in yeniden zuhur etmesinin şartlarının oluşturulması (kolaylaştırılması - sağlanması) var. Bu görevler içinde en barizi, Kudüs’ün İsrail adı verlien devletin ebedi başkenti ilan edilmesidir. Ve bu, Siyonist İncilcilere göre zorunlu bir adım. Bu adımı da sözde Süleyman mabedinin inşa edilmesi takip edecek. Ve inşaat Kubbet’ül Sahra’da değil, şu anda Mescid’i Aksa’nın bulunduğu alana yapılacak ki arada büyük fark var.

Yapılanlar arasında Trump’ın  “ikinci Balfour” olduğuna, vaatlerde bulunmaya ve bunların “Rab” tarafından gerçekleştirileceğine ve (bu yaptıklarının sonucu olarak) tarihe geçeceğine ikna edilmesi var. Ve Trump’ın ‘Golan İsrail’e aittir’ sözü ‘müjdeci’ olduğuna ikna olmuş olmasından kaynaklanıyor. Bu kanıda olmamın sebebi ise ise Pompeo’nun Trump’ın Golan ile ilgili kararını yorumlarken sarf ettiği ‘Trump İsraillileri İran’dan korumak için Tanrı’nın hediyesidir’ sözleri.

Ve Pompeo da İsrail’i ziyareti sırasında konuk olduğu Radyo Mesih’te şöyle diyor: ‘(Trump’ın) buna inanmasını sağlayan şey, onun imanı’." (Reca Talib / Ürdün El Rai gazetesi)

'ARAP REJİMLERİNİN YAPAMADIĞINI ERDOĞAN YAPTI'

“Arap rejimleri artık Arap topraklarını da umursamıyor. Aksine Körfez ülkelerinin basın organları, ABD’nin işgal edilmiş Arap topraklarıyla ilgili tutumundan ziyade, savcı Mueller’in Trump’ı suçsuz bulmasıyla ilgilendi. Aradaki fark ise, bu aynı rejimler, bir arap devletinin egemenliğinin çiğnendiği gerekçesiyle Rusya ve İran’ın Suriye’deki varlığını kınayan açıklamalarıyla bizi usandırdı. Ancak İsrail’in Golan’ı işgali ve ABD’nin bu işgali tanıması karşısında sessiz kaldı. Sanki İranlılar yabancı da, İsrailliler ev ahalisinden.

Özetle söylenebilir ki Arap dünyasının yaşadığı gerçeklik şu an derin bir sefalet içinde ve utanç vericidir. Nitekim hiçbir Arap lider ABD’yi kınayarak Golan’ın işgal edilmiş bir Suriye ve Arap toprağıdır demeye cesaret edemedi. Bunu sadece Erdoğan yapabildi.

Amerikalılar’ın bunu neden yaptığına gelince, bu sorunun cevabı oldukça basittir. Amerikalılar, Filistin davasını bitirme ve bölgedeki çekişmeleri hiçbir uzalaşma olmadan tedrici bir şekilde sonlandırmak istiyorlar. Hem de Filistinli veya Arap olan herhangi bir tarafı umursamadan.” (Muhammed Ayeş / Kuds El Arabi)

ERDOĞAN’IN GOLAN AÇIKLAMALARI

“Türkiye rejiminin başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Trump’ın işgal edilmiş Golan’ı işgalci İsrail’e ilhakını tanımasına karşı yaptığı hamasi ve ateşli açıklamalarıyla bizi etkiledi. Erdoğan -kendi iddiasına göre- Suriye’nin toprak bütünlüğü ve selametinden yana olduğunu dile getirdi ve İsrail işgalini kınayarak bu toprakların Suriye’ye geri verilmesini talep etti.

Eğer Erdoğan Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyorsa, bu durum gerçeklikten kopmaktır. Zira o sekiz senedir Suriye’nin harap olması için çalışıyor. Tek hedefi ise Suriye’yi işgal etmektir. Münbiç ve İdlib ve bu bölgelerde izlediği Türkleştirme politikası bu niyetinin açık örneğidir.” (Cemal Zarife / Suriye Teşrin gazetesi)

RUSYA İSRAİL’E KARŞI NEDEN SESSİZ?

“İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ABD başkanı Donald Trump’ın işgal devletinin sınırlarını Golan’a kadar genişleten ve Yahudi toprağı ilan eden kararını Beyaz Saray’da kutlamasından birkaç gün sonra, İsrail uçakları Halep’in kuzey doğusuna yeni bir hava saldırısı düzenledi. Bazı haberlere göre İsrail, İran’a ait olduğu söylenen silah depolarını hedef aldı.

Rus makamlarının İsrail’in bu provokatif saldırganlığına karşı neden sessiz kaldığını ve müttefikleri Suriye ve İran’ın maddi ve manevi bütün yasaların meşru kıldığı nefsi müdafaa hakkı çerçevesinde S - 300 veya S-400’lerle cevap vermelerini neden yasakladığını bilmiyoruz.

Rusya Venezuela devlet başkanı Maduro’nun ABD’den gelecek herhangi bir saldırıya karşı kullanmak üzere Caracas’a S-300 yerleştirmesine izin verdi. Aynı hakkı neden Suriye makamlarına da vermiyor? Ve neden Suriyeli subayların Rus subaylardan kullanma eğitimini aldığı bu S-300’ler saldırıların aşağılayıcı bir hal aldığı bu dönemde kullanılmıyor ve sadece göstermelik oalarak öylece duruyor?” (Abdülbari Atwan / Rai Al Youm)

İSRAİL’İN GAZZE SALDIRILARI

“Bölgedeki durum herkesi etkileyecek bir savaşı kaldırmaz. Aklı selim olan; gerginliği tırmandırmaktan ve karşı karşıya gelmekten çekinmek, sorunları diyalog yolu ve karşılıklı anlayış ile çözmek, eğer başlarsa kontrol edilmesi ve bitirilmesi mümkün olmayan ve çok daha yıkıcı olacak yeni bir savaşın çıkmasını önlemek için müdahale etmektir.

Gazze ile İsrail arasında gerginlik senaryosunun tekrarı; , başkentinin Doğu Kudüs olan bir bağımsız Filistin’in devletinin kurulması ve 1967 sınırlarına dönülmesi, Filistin’in kendi topraklarında bağımsız otorite olacağı ve kendi ulusal çıkarlarına sahip olacağı iki devletli çözümün kaybolması olacak.

Bu nedenle, kapsamlı bir barışın gerçekleştirilmemesi, bağımsız Filistin devletinin kurulmaması ve Filistin’in bölünmesinin durdurulmaması halinde şiddet ve gerginlik had safhada sürecektir. Filistin halkı da işgal, kuşatma ve saldırganlık siyasetinin faturasını ödemeye devam edecek, Batı Şeria ile Gazze arasındaki bölünme de devam edecektir. Özellikle savaş tehditlerinin ufukta toplanmaya başladığı bugünlerde bölge yeni bir şiddet sürecine girecektir.” (Mısır El Ahram gazetesi)

CEZAYİR’DE MIUHALEFET ORDUNUN ÇÖZÜMÜNE SICAK BAKMIYOR

“Cezayir ordusu, başkanlık makamının boşaltılmasını öngören 102. Maddenin işletilmesi çağrısı ve genelkurmay başkanı Ahmed Kayid Salih’in halkın taleplerinin meşru olduğunu vurgulamasıyla Buteflika’dan vazgeçmiş oldu.

Ordunun, ‘cumhurbaşkanının sağlık sorunları gerekçesiyle görevini yürütemediğinin ispatlanması durumunda cumhurbaşkanlığı makamının boşaltılmasını’ öngören anayasanın 102. maddesinin işletilmesi çağrısı, Buteflika’nın görev süresinin dolması ve seçimlerin ertelenmesiyle ülkede doğabilecek kanuni boşluğu da kapatmış oldu.

Genelkurmay başkanının bir askeri bölgeyi ziyaretinde yaptığı ve subaylar tarafından alkışlanan açıklamasında barışçıl gösterileri överek bu gösterilerin iç ve dış mihraklar tarafından istismar edilmesi konusunda da uyarılarda bulundu. Kayid Salih, ülkenin egemenliğini koruyacak ve halkın taleplerini karşılayacak ve herkesi kapsayacak çözüm olarak 102. Maddeyi işaret etti. Ancak bazı muhalif partiler bu ‘herkesi kapsayacak çözüm’ yolunu pek de memnuniyetle karşılanmadı.” (Lübnan El Akhbar gazetesi)