Avrupa, sağcı tehdit karşısında birleşmeyi seçti
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, aşırı milliyetçiler bir oy patlamasından mahrum kaldı ve seçmenler, Avrupa Birliği’ne en azından şimdilik son vermek istemediklerinin işaretini verdi.
Akbar Shahid Ahmed
Geçen Pazar, Avrupa’da yaşayan milyonlarca insan, Avrupa Birliği’ndeki (AB) ayrışmaları keskinleştirerek ve bloğun geleceği konusundaki tartışmaları hızlandırarak, tarihi biçimde Avrupa Parlamentosu meclisine hakim olacak farklı çeşitlilikte AB yanlısı partileri tercih ederken, aynı zamanda, şu ana dek görülmemiş oranda AB’nin gücüne darbe vurmak isteyen agresif aşırı sağcı politikacıyı da parlamentoya gönderdi.
Parlamentoda, ticaret gibi AB genelini ilgilendiren konulardan sorumlu olan bürokrasi üzerindeki baskıyı artıran bu kutuplaşma, kıtadaki artan siyasi mücadelelerin de bir yansıması niteliğinde. Parlamento seçimlerindeki katılım oranının, 1994’ten bu yana en yüksek düzeye ulaştığı tahmin ediliyor.
PASİF SİYASETİN VE MERKEZ PARTİLERİN SONU
1979’dan bu yana ilk kez, koltukların çoğunluğunu bir araya getiren çeşitli AB üye ülkelerinin merkez-sağ ve merkez-sol partilerinden oluşan iki büyük merkez grup, parlamentoyu etkin bir şekilde kontrol edebilecek sayıdan mahrum kalmış görünüyor. Eleştirmenlerin “korkak” diye nitelendirdiği ve muhafazakârlar karşısında aşırı derecede uysal bulduğu “büyük koalisyonlar” döneminin sonu gelmiş gibi görünüyor.
Diğer yandan, seçim sonuçları, Avrupa vatandaşlarının AB kurumundan ziyade onun politik geleneklerinden tamamen soğuduğunu gösteriyor. Brexit ve Başkan Donald Trump’la ilişkilendirilen küresel dalgalanmanın ardından seçime katılan ve Avrupa’nın bütünleşmesi meselesine şüpheyle yaklaşan aşırı sağ partiler, bir oy patlaması yaşayamadı. Bunun yerine, hâlihazırda güçlü oldukları ülkelerde, özellikle de (2014’teki seçimlerde daha büyük bir zafer kazandıkları) Fransa, İtalya, İngiltere, Macaristan ve Polonya’da seçimleri kazanarak azınlık desteğini sürdürdüler ve yeni seçmenlere ulaştılar. Aşırı milliyetçiler, sağladıkları desteğin bir kanıtı olarak, görülmemiş bir güce ve kaynağa sahip olacaklar. Ne var ki, AB politikaları karşısında çok önemli bir engel ya da yönetim üzerinde belirleyici olmayacaklar.
Asıl şaşırtıcı çıkışı yapanlar kıtada genelindeki Yeşil partiler oldu. Almanya’da güçlü bir yükseliş, Fransa’da beklenmeyen bir büyüme ve Finlandiya gibi daha küçük ülkelerde büyük bir destek elde ederek, Avrupa Parlamentosu’ndaki dengeleri ve kıta genelinde, özellikle de Batı Avrupa’daki genç seçmenlerin ilgisini çeken siyasi bir güç haline gelerek gittikçe daha fazla güvenilirlik kazanacaklar.
UFUKTA AB YANLILARI VE LİBERALLERİN ORTAKLIĞI GÖRÜNÜYOR
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un desteğiyle parlamentonun üçüncü en büyük gücü haline gelecek kesim iki büyük grubun isteklerini artık takip etmeyeceği için, birliğin işleyişi hususunda büyük öneme sahip AB yanlılarıyla piyasa yanlısı liberallerin kuracağı koalisyonunun performansı bağlamında mutlu olabilir. Almanya ve İngiltere’deki büyük kayıplara karşın, sosyal demokratlar ve müttefikleri, ulusal hükümetleri de ellerinde bulundurdukları İspanya ve Portekiz’deki gelişimlerini sürdürüyor ve politik dinamikler onlardan uzaklaşsa dahi, İtalya, Fransa ve Polonya’da dirençli olduklarını ispatladılar.
Yeni parlamentonun güçlü biçimde AB yanlısı eğilime sahip olması, bilhassa da birlik bürokrasisinin büyük kısmına ve bloğun savaş sonrası bir barış projesi olarak kurulmasından beridir geçen yıllarda Avrupalılar için hareketli bir buluşma noktasına ev sahipliği yapan Brüksel’de, memnuniyetle karşılandı.
Seçim sonuçlarıyla ilgili açıklamaları izlemek için arkadaşlarıyla birlikte Avrupa Parlamentosu kampüsünün önüne gelen ve 36 yaşında bir İtalyan olan Piero Delucia, “İnsanlar Avrupa’ya (AB’ye) oy verme konusunda endişeliydiler ve halk kendini önceki seçimlerden daha fazla Avrupalı hissediyordu. Bu, benim açımdan zaten bir başarı,” diyor. Kendisi ve arkadaşları, Avrupa düzeyindeki örgütlenmenin faydalarını anlatan gençlerin doldurduğu beyaz çadırların arasında dururken, çiseleyen yağmurun altında küçük bir duş alıyorlar. Delucia, “Git gide artan biçimde Avrupalılık, Avrupa vatandaşlığı hissini yaşıyoruz,” diyor.
YENİ OLUŞUMLAR AB’NİN GELECEĞİNİ BELİRLEYECEK
Bu yeni toparlanma, bir dereceye kadar, korkudan kaynaklanıyor olabilir. Analistler Trump ya da Brexit’in kıtaya etkileri hususundaki endişelere işaret ederken, Brüksel’de yaşayan bir Finlandiyalı olan Sofi Lindholm, aşırı sağ partilerle ilgili hoşnutsuzluğun da insanların sandık başına gitmesinde etkili bir rol oynadığını söylüyor.
Buna karşın, yeni değişkenler ve olasılıklar açısından bariz bir cazibe söz konusu. Kişisel olarak tanıdığı bir merkez sağ adaya oy verdiğini ifade eden Lindholm, parlamentoda daha büyük bir Yeşiller grubunun bulunmasının dünya açısından iyi olduğunu ifade ediyor. ‘Alliance4Europe’ (Avrupa için İttifak) adlı bir grup dahilinde, seçmenlerin harekete geçirilmesi hususunda çalışan 34 yaşındaki İtalyan Alessandro Zunino, özellikle de her parti bazında AB seviyesindeki üst düzey adaylar arasında yaşanan tartışmaların çoğalmasından dolayı mutlu olduğunu söylüyor. Zunino, bu tartışmaların, geçen seçimlerde koalisyon lehine oy kullanmamasına karşın, kendisini sosyal demokrat lider Frans Timmermans’ı desteklemeye yönelttiğini söylüyor.
Parlamento seçimlerinin sona ermiş olması, meclis dahilinde gündemi belirlemeye yönelik güçlü pozisyonları elde etmek için yeni bir yarışın başlayacağı anlamına geliyor. Yanı sıra, iklimsel bozulmadan dijital ekonomiyle ilgili düzenlemelere dek, belirli konularda harekete geçmek için yeni ve daha önce mümkün olmayan koalisyonlar kurulması çabalarının başlangıcına da işaret ediyor.
Parlamenterler, birliğin farklı bürokrasilerini yöneten ve politika önerme gücüne sahip “komisyon” görevlilerinin atama yöntemleriyle ilgili olarak, Avrupa’daki ulusal hükümetlerin liderleriyle de müzakereler gerçekleştirecekler. Bu meseleye dair, Avrupa yanlısı bütünleşme cenahında bile bir ayrışma söz konusu ve olumsuz çatışmalardan kaçınmak için karmaşık tedbirlere ihtiyaç duyulacak.
Geleneksel partilerin önünde bir ruh arayışı dönemi var. Geniş ve kapsayıcı siyasetin pasif olarak görüldüğü bir dönemde kendilerini nasıl daha keskin biçimde tanımlayabilirler?
Öte yandan bir cenahta net bir duruş söz konusu: Avrupa, şimdilik birleşmiş durumda.
* Yazının aslı Huffpost sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)