Arap dünyasında geçen hafta: Sudan'da askeri yönetim baskısını arttırıyor
Bu hafta Arap basınında Sudan'da, El Beşir’in devrilmesi ile yönetimi devralan Askeri Konsey'in ülkedeki baskıcı tutumunu arttırması öne çıktı. Barışçıl gösterilere müdahale ile 100'ün üstünde sivilin ölümüne sebep olan orduyu eleştiren Sudan El Jarida gazetesinden El Fatih Cebra, "Asker göstericiler ihanet etti" yorumunu yaptı. Ürdün El Destur gazetesinden Oraib El Rintavi ise Sudan ordusunun El Beşir yönetimini aratmadığını yazdı.
DUVAR- Sudan’da halkın ayaklanması sonucunda ülkeyi 30 yıldır yöneten El Beşir’in devrilmesi için müdahalede bulunan ve yönetimi devralan Sudan ordusunun, demokratik bir geçiş için oturma eylemine devam eden göstericilere yönelik başlattığı müdahale sonucu muhalif kaynaklara göre ölü sayısı 100’ü aşmış durumda.
Ordu önce sivil güçlerle yaptığı anlaşmaları lağvettiğini açıkladı, ardından ön şartsız görüşmeler için çağrı yaptı. Son olarak Etiyopya taraflar arasında arabuluculuğa başladı. Arap basınında, yaşananlara yönelik ciddi tepkiler var.
Suudi basınında çıkan ve Kudüs’te ABD, İsrail ve Rusya arasında üçlü bir toplantı yapılacağı, toplantıda “Rusya’ya İran’ın Suriye’den çıkarılması karşılığında Esad’ın tanınmasının” önerileceğine yönelik haberler geniş yankı uyandırdı. Taraflar ise konuyla ilgili haberleri reddetti. Özellikle Rusya, üçüncü bir ülkenin varlığının ABD ve Rusya arasında anlaşma konusu olmasının mümkün olmadığını açıkladı.
İngiliz futbol takımı Liverpool’ün Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazanmasının ardından, kulübün Mısırlı yıldız oyuncusu Muhammed Salah yine gündem olmayı başardı. İngiltere’de yapılan bir kamuoyu araştırmasında, Muhammed Salah’ın İslamofobi’ye bağlı nefret suçlarının azalmasındaki etkisinin ortaya çıkması ise, Arap basınında Şampiyonlar Ligi finalinde attığı golden daha fazla yankı uyandırdı.
'ASKER GÖSTERİCİLERE İHANET ETTİ'
“Çok açık ki, Askeri Konsey iktidara gelmesinden bu yana hiçbir zaman halk hareketinden ve devriminden yana olmadı. Aksine her zaman için halkın devrimini boğmak ve öldürmek için sürekli fırsat kolladı. Dolayısıyla Askeri Konsey’in barışçıl bir şekilde oturma eylemlerine devam eden göstericilere yönelik böylesine vahşi ve kanlı bir katliama girişmesi ve onlara karşı gerçek mermi kullanması hiç de şaşılacak bir durum değil.
Askeir Konsey, göstericilere ihanet ederek onları arkadan bıçakladı. Üstelik bunu kimsenin aklına gelmeyecek şekilde kutsal Ramazan ayında ve bayramın ilk günlerinde yaptı. Bütün Sudan, ülkenin en iyi gençlerine veda ederken büyük bir hüzün yaşadı. Ancak bu durum halkın özgürlük ve vatan uğruma ödediği bedeldir. Ve yürekler attıkça bunu ödemeye devam edecektir.” (El Fatih Cebra / Sudan El Jarida gazetesi)
'ASKERİ KONSEY EL BEŞİR’İN YOLUNDA'
“Sudanlı generaller, Ömer El Beşir’in ülkenin tahtında 30 yıl boyunca kalabilmek için denediği yolların ve kullandığı araçların hepsini kullanmaktan geri durmadı veya kullanabileceğinin işaretini verdi. Halk hareketini bölüp yönetmeye çalışmaktan, eski rejimin kurup büyüttüğü müttefik milisleri kullanmaya kadar, kaos tehdidi, dış faktörler ve komplo söylemlerine kadar. Oturma eyleminin dağıtmak için güç kullanmakla da bitmedi iş.
Sudan’ın yeni askeri hükümdarları, tek taraflı olarak yönetimde kalma ve güçlerini konsolide etmeyi kararlaştırdılar. Yönetimde uzun süreli kalabilmek için bir sosyal taban da oluşturmaya çalışıyorlar. Bunun yanında bölgesel ittifaklar haritasında da kendilerine bir yer belirlediler. Bu yer de, Arap isyanlarına karşı olan ‘karşı devrim bloğu’ oldu. Bunlar için (asker) tek sorun, silahlı kuvvetler genel komutanlık binasının önünde toplanan kalabalıklardan kurtulmak kalmıştı artık.
Bunlar sonuçta El Beşir’in öğrencileri ve arkasında bıraktığı yetimleridir. Bulundukları yere ona bağlılıkla geldiler ve onun iktidardaki yöntemlerinden başka yol bilmezler.” (Oraib El Rintavi / Ürdün El Destur gazetesi)
SUDAN’DA İKİNCİ RABİA OLAYI MI?
“Askeri Geçiş Konseyi birçok baskıcı Arap rejiminin kullandığı yöntemleri kullanmaya başladı. Örneğin; halkın toplandığı meydanın “Sudan’ın ulusal güvenliğine tehdit oluşturması, kaos yayması ve suç yuvasına dönüşmesi” suçlamaları gibi. Suçlamalar, Ağustos 2013’te darbe lideri Abdulfettah El Sisi’nin emri ile Rabia meydanının boşaltılması sonrasında olduğu gibi bugün de konseye bağlı ‘acil müdahale güçlerini’ Hartum’da genelkurmay karargâhı önünde toplanan göstericileri dağıtmak üzere gönderen Hamidati’ye (Muhammed Hamdan Hamidati-Askeri Konsey Başkan yardımcısı) yöneliyor.
Hamidati, bu adımdan önce bazı açıklamalar yaparak işaret vermişti. Askeri Konsey’in başkan yardımcısı olarak yaptığı bir açıklamada, ordunun ülkede kaos ortamına izin vermeyeceğini söylemişti. Yine mevcut koşullarda bir sivil hükümetin oluşturmasının bir kaosa neden olacağını belirtmişti. Bu açıklamayla beraber, en büyük muhalif oluşum Hürrüyet ve Değişim Güçleri Cephesi’nin temel talebini reddetmiş oldu. Bu talep, sivil güçlerin bir demokratik geçiş için askeri konseyle yürüttükleri görüşmelerdeki esas talepti.” (Kuds El Arabi gazetesi)
MUHTEMEL KUDÜS TOPLANTISI NEYİ HEDEFLİYOR?
“ABD Ulusal Güvenlik Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın Kudüs’te Rus ve İsrailli mevkidaşları ile toplantı yapması bekleniyor. Toplantı Suriye ile ilgili olmasına ve Suriye meselesine müdahil üç önemli tarafı ilk kez bu düzeyde bir araya getirecek olmasına rağmen konu ile ilgili haberler yeterince ilgi görmedi.
Toplantının amacının İsrail’in ulusal güvenliğinin desteklenmesi olduğu açıklandı ve aslında bu mesele bu düzeyde bir toplantıyı gerekli kılmıyor. Rusya ve ABD İsrail’in ulusal güvenliği konusunda hiç de kusur etmiyorlar ve Netanyahu’nun iktidarda kalması için İsrail’in en sağcı hükümetine yardım konusunda ellerinden geleni yapıyorlar.
Kudüs’teki toplantıda İran meselesinin de masada olması bekleniyor. Çünkü İran’ın milislerinin (Suriye’den) çekilmesi ve İran’ın Esad üzerindeki nüfuzunun sona ermesi ABD ve İsrail’in öne çıkan istekleri arasında. ‘Çekilmenin’ aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yabancı tüm güçleri kapsaması da mantıklı görünüyor. Ve bu, ilk etapta tek başına kalmaması için Rusya’yı ikna etmek üzere İsrail’in daha önceki önerisiydi. Ve bu Astana’da vurgulanan Türkiye ve İran çıkarlarını gözetmiyor.
Diğer bir deyişle; Rusya’ya önerilen kendi çıkarları ve İsrail’in çıkarları için İran ve Türkiye’nin uzaklaştırılması ve kendi nüfuzunu da koruyarak Suriye’deki varlığının siyasal süreç ile normalleştirilmesi, yeniden imar konusunda ise uluslararası toplum için bir giriş kapısı olarak kabul edilmesi.
Böyle bir çorba içinde İran etksini tek başına azaltmak kolay değil. Tercih edilir olan Rusya’nın Hama ve İdlib operasyonları ile ilgili olarak sınırlandırılması ve diğer yerlerde İran etkisinin azaltılmasıdır.” (Ömer Kaddur / Lübnan El Modon internet gazetesi)
RUSYA İRAN’A KARŞI ABD VE İSRAİL İLE ANLAŞIR MI?
“Ateş olmayan yerden duman çıkmaz ama Rusya’nın İran’a Suriye’den çekilmesi için baskı uygulayacağına dair haberler de, Suriye’de sahada yenişmiş olan iki taraf olan İsrail ve ABD ile onların Arap müttefiklerinin endişelerini ortaya koymaktadır. Özellikle de Suriye ordusu ve Rusya’nın yakında başlatacakları İdlib operasyonu ve ABD’nin İran’ı teslim olmaya zorlamak için uyguladığı baskı ve onu terörize etme siyasetinin başarısız olmasından sonra.
Suudi basınında yer alan bu haberler karşısında göz ardı edilmemesi gereken bazı hususlar vardır:
Öncelikle Rusya, Suriye’deki savaşı kendisi ve müttefiklerinin çıkarına olacak şekilde sonuçlandırmış durumda. Dolayısıyla bir İsrail ve ABD projesine bulaşıp İran’ı Suriye’den çıkarmak için baskı uygulamaz.
Eğer Rusya, İsrail ve ABD arasında bir anlaşma olacağına dair haberler doğruysa ve böyle bir anlaşma olursa, bunun sonu aynı Yüzyıl’ın Anlaşması gibi başarısızlık olacaktır. Bir diğer husus da, ABD ve İsrail 65 ülke ile beraber 90 milyar dolar para akıtarak ve yüzbinlerce kişiyi örgütleyerek Suriye rejimini değiştirmeyi başaramadı. Dolayısıyla ABD’nin bu başarısızlığı kabul edip etmemesi çok da önemli değil.
Başka bir önemli nokta da, İran Rusya’nın önemli bir müttefiki ve artık bölgesel bir güç olarak da tanımlanıyor. Ayrıca Rusya’yla beraber Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde aktif rol oynuyor. Ayrıca böyle bir toplantının olacağına dair haberler de psikolojik savaş çerçevesinde yayınlanıyor ve Suriye’de kazanan taraflar arasında fitne sokmayı hedefliyor.” (Abdülbari Atwan / Rai Al Youm gazetesi)
'KÜÇÜK FİRAVUN’UN BÜYÜK BAŞARISI'
“Spor aynı kültür gibi son dönemlerde dünyada yaygınlaşmaya başlayan, islamofobi gibi radikal söylemlerin önündeki en önemli silahlardan biri haline geldi.
İngiliz futbol takımı Liverpool’ün yıldız oyuncusu Muhammed Salah, son dönemlerde hoşgörü mesajı taşıyan Müslüman sporcuların en önemlisi haline geldi. Liverpool gibi köklü bir futbol takımında adını altın harflerle yazdırmanın yanı sıra bir başka başarıya daha imza attı. Bu da Müslümanlarla ilgili İslamofobi’nin yarattığı algının aksine bir algı yaratması oldu.
‘Küçük Firavun’ gerçekten de asil insani görevinde başarılı oldu. Liverpool’un geçtiğimiz günlerde tekrar şampiyonlar ligi şampiyonu olmasında oynadığı rolden ve hatta bu futbol karşılaşmasından önce bir İngiliz kamuoyu araştırması, Muhammed Salah’ın İslamofobi’nin gerilemesinde büyük katkısı olduğunu ortaya koydu.” (Londra merkezli BAE El Arab gazetesi)