Arap dünyasında geçen hafta: Bahçeli'nin açıklaması erken seçimden kaçıştır

İstanbul seçimini CHP'nin adayı Ekrem İmamoğlu'nun kazanması Arap basınında geniş yer buldu. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin seçim sonrasında yaptığı açıklamayı değerlendiren Daraj sitesinden Hüseyin Jamo, "Bahçeli'nin açıklamaları, Erdoğan'ın çağrısını yapma ihtimali olduğu söylenen erken seçimlerden kaçıştır" ifadelerini kullandı.  

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) iptal kararı nedeniyle 23 Haziran’da tekrarlanan ve Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri Arap basınında geniş yer buldu. Birçok gazete, seçim sonuçlarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açısından "ağır bir hezimet" olarak değerlendirirken, bu seçimleri Türkiye için yeni bir dönem olarak nitelendiren yazarlar dikkat çekti.

Lübnan El Nahar gazetesinde Monalisa Feriha imzasıyla yayınlanan “haftanın kişisi” köşesinin geçtiğimiz haftaki konusu İBB’nin yeni başkanı Ekrem İmamoğlu oldu. Yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Mart seçimlerinin iptal edilmesi için büyün ağırlığını ortaya koyduğu ifade edilirken, “Ancak büyü, büyücünün aleyhine döndü” yorumu yapıldı.

Arap dünyasının geçtiğimiz haftada bir diğer gündem başlığı Bahreyn’deki Manama Çalıştayı’ydı. “Refah için Barış” başlığıyla ve Filistin ekonomisini desteklemek amacıyla düzenlendiği iddia edilen konferansa tepkiler oldukça sertti. Birçok Arap gazetesi, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Gerard Kushner’in katılımıyla düzenlenen çalıştayı “Filistin satmak için düzenlenen bir müzayede” niteliğinde olduğunu yazdı.

ABD ve İran arasında karşılıklı açıklamalarla devam eden gerginlik Arap medyasında ön sırlarda yer almaya devam ediyor. Uzun süredir medyada yer alan “savaş tamtamları çalıyor” manşetleri, yerini “geniş kapsamlı bir savaş olmaz” yorumlarına bırakmış durumda.

'BÜYÜ, BÜYÜCÜNÜN ALEYHİNE DÖNDÜ'

"Erdoğan'ın 31 Mart seçimlerinde Ankara'yı kaybetmesinden sonra İstanbul'u da kaybetmesi, Türkiye'nin güçlü adamına ağır bir darbe niteliğindedir. Özellikle de İstanbul'un Erdoğan'ın siyasi hayatının başlangıç noktası olduğu hesap edilirse.

İmamoğlu ilk sürprizi 31 Mart seçimlerinde, Türkiye'nin en büyük ili ve ekonomisinin başkenti olan şehirde birinci çıkarak gerçekleştirdi. Erdoğan o tarihten sonra seçim sonuçlarının iptal edilmesi için bütün ağırlığını koymaya başladı. Ancak görünüşe göre bu durum onun itibarına çok büyük bir zarar verdi. Ayrıca seçmende de kızgınlık yarattı. Onun muhafazakâr tabanında bile. Büyü büyücünün aleyhine döndü. Bu, genç adayın tabanını daha da büyütmesine yaradı. Hem de iktidar partisinin onu çeşitli yollarla zayıflatma girişimlerine rağmen. Bu yollardan biri de onun Yunan asıllı olduğu yönünde haberler yaymak oldu.

Bütün bunların karşısında İmamoğlu rehavete kapılmadı. Kağıt üstünde rakibi Binali Yıldırım'dı. Ancak fiili gerçek rakibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı." (Monalisa Feriha/Lübnan El Nahar-Haftanın Kişisi köşesinden)

'TÜRKİYE'DE YENİ BİR DÖNEM'

"Erdoğan'ın hezimeti, işlediği büyük bir taktiksel hatanın sonucunda geldi. Bu da onun, başkalarını yok sayan ve başkasının fikrini kabullenmeyen kişiliğinden kaynaklanıyor. Erdoğan ilk seçim sonuçlarını kabullenmiş olsaydı, İmamoğlu'nun kazanmasının önemi bu derece büyüklükte olmazdı. Çünkü aradaki fark sadece 13 bindi. Erdoğan böylece bu aradaki düşük fark üzerinden İmamoğlu'nu sıkıştırabilirdi.

Ancak Erdoğan'ın karakterini şekillendiren büyüklenme, onun her şeye kadir olduğunu düşünmesine yol açtı. Ne değişimi  ne de en azından büyük kentlerde halkın karakteristiğindeki dönüşümü okuyabiliyor. Ancak büyü, büyücünü aleyhine döndü ve bu, Erdoğan'ı dedelerinin ulaşmak istediği son noktaya kadar sürmek istediği atın sırtından düşürdü.

At, binicisini daha yarış başlamadan hem de başlangıç noktasında sırtından düşürdü. Bu başlangıç noktası da, Erdoğan’ın 1994'ten beri göz bebeği olan İstanbul'dur. Türkiye, 23 Haziran'la beraber, Ekrem İmamoğlu'nun performansı, muhalefetin birliği, demokrasi, adalet ve barış taleplerine karşı duyarlılığına bağlı olarak yeni bir döneme girdi." (Muhammed Nureddin/BAE El Haliç gazetesi)

'BAHÇELİ, DESTEKÇİLERİNİN GÖZÜNDE CİDDİ BİR HATA İŞLEDİ'

"Seçim sonuçların açıklanmasından sonra Erdoğan'ın söyleyeceği pek bir şey yoktu. Ancak müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli seçimlerde zühdünü ispatlamak için acele etti. Türkiye'nin normale hayatına dönüp seçim sürecini geride bırakması gerektiğini belirtti. Bahçeli'nin açıklamaları, Erdoğan'ın önümüzdeki ekim ayı veya bir sonraki yılın bahar ayları için çağrısını yapma ihtimali olduğu söylenen erken seçimlerden bir kaçıştır.

Bahçeli'nin erken seçimler konusundaki endişesi, seçimlerde partisinin parlamentoya girmesinin zorluğunun farkında olmasından kaynaklanıyor. Zira daha önce Meral Akşener'in partiden ayrılıp İYİ Parti'yi kurmasıyla ciddi oranda oy kaybetti. Bunun aynında Bahçeli, tarafsızlık çağrısı yapan Öcalan'ın çağrısından faydalanmaya çalışarak, kendisini destekleyenlerin gözünde ciddi bir hata işledi.

Resmi basını bir kenara bırakacak olursak, Bahçeli, Erdoğan yanlılarının gözünde artık partisini tam olarak kontrol edemiyor. Erken seçim olması durumunda da, bu seçimler İslamcı-milliyetçi ittifakı sona erdirecek. Bu yüzden Erdoğan'ın başka bir müttefik araması gerekiyor." (Hüseyin Jamo/Daraj.com)

MANAMA KONFERANSI’NIN TEMEL HEDEFİ NE?

“Gerard Kushner, Filistin davasını sanki bir emlak alım satım anlaşmasıymış gibi ele alıyor. Kendisi de işinin ehli olan bir simsarmış gibi. Bu komploya dâhil olanlara ve de özellikle Arap kesiminden olanlara nasıl rüşvet dağıtılacağını da iyi biliyor. Bu yüzdendir ki, Lübnan, Ürdün ve Mısır’daki yatırımlardan bahsetti. Bunu da bu ülkelerin hükümetlerine söz konusu planı kabul ettirmek için onları cezbetmek için yaptı.

Kushner, onun gibi olan diğer tüccarlar ve simsarlar ile bunları alkışlayanların bilmesi gereken şey, bedeli milyarlarla ölçülse dahi ülkeler satılmaz. Toplumu refahı da, Gazze’de ve Batı Şeria’da Filistin halkını kuşatanlar tarafından sağlanamaz.

Manama Konferansı'nın, Yüzyılın Anlaşması'nın sadece mali ve ekonomik yönünü ele aldığını söyleyenler, yalan ve çarpıtmanın en iğrenç halini yapıyorlar. Bu konferansa birinci hedef siyasidir ve İsrail ile Körfez Arap ülkeleri arasında normalleşmenin sağlanması için gereken ortamı hazırlamaktır. Bu ülkelerin başında da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gelmektedir.” (Rai Al Youm gazetesi/başyazı)

'ARAP ÜLKELERİ MANAMA KONFERANSINA NEDEN KATILDI?'

"Manama Konferansı, gelecekteki Filistin Devleti’nin ekonomisini ve Filistinlilerin refahını desteklemek adı altında yapıldı. Ancak zaten popülist Amerikan Devleti'nin, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesi, UNRWA’ya (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) desteğini kesmesi ve FKÖ’nün Washington’daki ofisini kapatmasıyla söz konusu Filistin Devleti’nden geriye bir şey kalmadı.

Bazı Arap ülkelerinin Manama’daki konferansa katılmaları, belki Arap ülkelerinin içerideki ve dışarıdaki hasımlarına karşı zayıf tutumundan kaynaklanıyor. Ayrıca, Özellikle Körfez bölgesinde Arapları korkutmak için İran kullanılıyor. ABD, lokomotif görevini gördüğü bu trene binmeleri için Araplara hiç düşünmemeleri için çağrıda bulunmaktadır. Bu, onlara büyük bedeller ödetse de. Buradaki bedel, ABD’nin koruması altında kalabilmek için ödedikleri bedellerdir.

Bunun yanı sıra, başka Arap ülkelerinin ABD’nin verdiği yardımlar ve hibelere ihtiyaçları olmaları da konferansa katılmalarında etkili olmuştur." (İyhab Amro/Filistin El Hayat El Cedide gazetesi)

'İRAN'A YÖNELİK BİR SAVAŞ OLMAYACAK'

“Washington ve Tahran arasındaki sözlü hakaret savaşı öngörülebilir gelecekte de devam edecek görünüyor. İp üstünde cambazlık savaşı da öyle. Ama geniş çaplı bir askeri savaş hiç olmayacak. Bir takım çatışmalar olsa da veya Washington, bazı anlarda intikam saldırıları gerçekleştirse de geniş çaplı bir savaş olmayacak.

İran’a yönelik geniş çaplı bir savaş başlatmak ABD'nin elinde değil. Tabi bunu istemediğinden değil. Aksine bunu yapamayacağı için. Trump, Amerikan halkına yeni bir savaş başlatmayacağı hususunda bir vaatte bulundu.

İran, herkesten önce mevcut koşulların farkında. ABD’nin de kendisine karşı geniş kapsamlı bir savaş başlatmayacağını çok iyi biliyor. ABD’nin büyük bir askeri güç olduğu doğru ancak, İran’da olası bir kara savaşı için harekete geçme fırsatına sahip değil.” (Abdülhalim Kandil/Kuds El Arabi)

ABD-İRAN UZLAŞISI MÜMKÜN MÜ?

“Trump, İran’ın öyle ya da böyle müzakere masasına geleceğini bekliyor. Bunu da birkaç defa dile getirdi. Yaptırımların birkaç sene sürebileceğini söyledi. İşte tehlikeli olan da burası. İran, kısa zaman içinde çözülmesi zor bir bürokratik yapıya sahip. Ancak Trump’ın beklediği gerçekleşirse de bazı talepleri var. Bunların başında da, İran’ın nükleer silah sahibi olmasını kesinlikle bir şekilde engelleyecek yeni bir nükleer anlaşması geliyor. Bu da 2015’teki anlaşmanın revize edilmesiyle teorik olarak mümkündür. Ancak neye karşılık?

Diyelim ki bu da gerçekleşti. Trump bu anlaşmanın, düşmanlığın sonu olacak bir başlangıç olmasını istiyor. Hem ABD ve İran arasında, hem de İran ve İsrail arasında. Yine aynı şekilde İran ve diğer bölgeleri arasında. Peki, bu neye karşılık olacak?

İranlılar da bu soruyu soracak. Neyin karşılığında? Çünkü onların hedefleri değişmeyecek. Zira -eğer gerçekleşirse- uzlaşma masasından bekledikleri sadece ambargoların kalkması değil. Aradaki düşmanlığın sona ermesi demek, İran rejiminin siyasi ve dini vizyonunun değişmesi anlamına gelmektedir. Bunun da büyük bedelleri olur. Trump’ın yolun başındayken iyi hesap yapması gerekiyor. Akis takdirde görüşmeler başarısız olacaktır.” (Abdülvahap Bedirhan/Suudi El Hayat gazetesi)