Senatör Paul: Suudi Arabistan sattığımız silahlarla ne yapıyor?
Bir yandan Orta Doğu barışını istediğimizi öne sürerken, diğer yandan bölgede ölümcül bir silahlanma yarışına neden olamayız. Suudi Arabistan, ABD’nin desteğini hak etmiyor. Gerçekler hiç karmaşık değil. Suudi Arabistan, silah tedariki devam ettiği müddetçe rotasını değiştirmeyecek. Neden değiştirsinler ki?
Rand Paul / Cumhuriyetçi Parti Senatörü
Suudi Arabistan, en temel insan haklarını görmezden geliyor, Yemen’deki masum halkı katlediyor, muhaliflerini korkunç biçimde öldürüyor, milyonlarca insanı açlık sınırına mahkûm ediyor ve düşmanlarımızı destekleyerek onları güçlendiriyor.
Herhangi biri, silahlarımızı bu tür bir ülkeye satmamamızın kolay bir tercih olduğunu düşünebilir; fakat Washington’daki her olumlu değişiklikte yaşandığı üzere, Kongre’nin bu konuda bir tavır alması için verilen mücadele gayet zorlu oldu.
Son dönemde, 50’yi aşkın sayıda senatör, toplam değeri 8 milyar doların üzerinde olan Amerikan silahlarının satışını bloke etmek ve öncelikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gidilmesini desteklemek amacını güden 22 ortak kararı geçirmek yönünde oy kullandığında, büyük bir zafer elde ettik.
Yalnızca birkaç yıl önce, böylesi bir kazanım olasılığı çok uzakta görünüyordu; zira sadece 27 senatör, ben ve iki partiden de katılan bir senatör grubu, 2016 yılında Senato’da oy kullanmak zorunda kaldığında, Suudilere silah satışını durdurma yönünde tercihte bulundu. Buna rağmen, zorlamaya devam ettik. 2017’de yeniden aynı tavrı gösterdiğimizde, sayımız 47 senatöre dek çıktı.
Son zamanlarda Senato, ABD’nin Yemen’de bir felakete yol açan savaşa verdiği desteği bitirmek lehinde defalarca oy kullandı; Temsilciler Meclisi’yse nihayet bu yılın başlarında bize dahil oldu.
Silah satışlarını durdurmak için henüz vetoyu aşacak bir sayıya varamasak da oraya ulaşana dek bir kez daha zorlamaya devam edeceğiz.
Bunu yapmak zorundayız.
SUUDİ ARABİSTAN SİLAHLARIMIZI NASIL KULLANIYOR?
Oylamadan bir gün önce, bir Birleşmiş Milletler araştırmacısı, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın “Suudi Arabistan devletinin uluslararası insan hakları hukuku kapsamında sorumlu olduğu ve önceden tasarlanmış, kasıtlı bir yargısız infazın kurbanı,” olduğu sonucuna vardı.
Bu yılın başlarında, CNN, silahlarımızın Suudi Arabistan ve müttefikleri vasıtasıyla düşmanlarımızın eline geçtiğini bildirdi.
Bunun dışında silahlarımızla neler yapıyorlar? Örneğin Yemen’deki sivilleri ve okul çocuklarını bombalıyorlar.
Suudi adaleti şöyle işliyor: Müvekkillerimden biri öldü, diğeri yaşıyor ama sıradaki o olabilir.
Buna, Batı’ya karşı nefreti körükleyen aşırılıkçılığın yayılması için finansal desteklerinin yanı sıra, Hillary Clinton’un kendi ifadesiyle “Katar ve Suudi Arabistan hükümetleri ... bölgedeki (İslam Devleti) ve diğer aşırılıkçı Sünni gruplara gizli mali ve lojistik destek veriyor,” bilgilerini ekleyin.
Endişe veren bir gelişme olarak, ABD’nin, Suudilerin nükleer güç yeteneklerini geliştirmeye yönelik niyetlerini raporlardan öğrendik; bu eğilim, bölgede gerginliğin tırmanmasına ve istenmeyen sonuçlara davetiye çıkarıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, geçtiğimiz yıl yayınlanan bir raporunda, “krallığın herhangi bir cezai kovuşturma ya da duruşma yapmaksızın binlerce kişiyi altı aydan fazla, kimi zamansa on yılları bulan süreler boyunca cezaevinde tuttuğunu” ortaya koydu.
Gerçekler hiç karmaşık değil. Suudi Arabistan, silah tedariki devam ettiği müddetçe rotasını değiştirmeyecek. Neden değiştirsinler ki?
EVET, BU OYLAMADA. ŞİMDİ TAM ZAMANI!
Öyle görünüyor ki, kurulu düzen herhangi bir itirazla karşılaştığında, buna cevabı “bu oylamada olmaz, şimdi bunun zamanı değil” şeklinde oluyor. Devasa harcamalar yapanlar, bin bütçeyi bile iflas ettirecek acayip fikirlerden biriyle gelip itirazları aşmak istediklerinde bu sözleri işitiyoruz. Politikacılara Dördüncü Anayasal Değişikliğin hâlâ mevcut olduğunu hatırlatmayı denediğimizde ve ayrıca ülkemizin aşırılıkçılara silah satışını durdurmaya çalıştığımızda da aynı sözleri duyuyoruz.
Eğer şimdi değilse ne zaman?
Washington’daki kurum (Beyaz Saray) açısından cevap gayet basit: Asla! Bütün dünyayı kendi hayal güçlerinde yeniden şekillendirilecek bir şey gibi gören savaş kışkırtıcıları için, askeri birliklerimizi asla eve getiremeyiz ya da amaçlarımıza hizmet ettiklerini hissediyorsak, aşırılık yanlılarını desteklemekten vazgeçemeyiz.
Sizin erdem sinyallerinize ihtiyacımız yok: Ben Müslümanım ama başörtüsü takmıyorum. Başörtüsünü bir ‘dayanışma’ aracı olarak kullanmayı bırakın.
Arkalarında başarısızlık, ölüm ve yıkımdan başka hiçbir şey bırakmadılar ama iştahlarını hâlâ doyuramamış gibi görünüyor.
Yemen’de ölen, yaralanan ve açlıktan ölen çocukların fotoğraflarına bakın; ana-babalar açlıktan zayıf düşen çocuklarına sarılıyorlar. Ve sonra bana Suudi Arabistan’ın desteğimizi hak eden bir ulus olduğunu söyleyin. Sizin desteğinizi!..
Başkan Donald Trump’a birçok konuda katılıyor ve destekliyorum; ayrıca onu günlük olarak maruz kaldığı seviyesiz saldırılara karşı şiddetle savunuyorum. Buna karşın, Suudi Arabistan’a silah satmanın ulusal güvenliğimize güç kattığı görüşüne katılmıyorum ve şimdi Başkan’ı cesurca, diğer birçok alanda yaptığı şeyi yapmaya davet ediyorum: Geçmişin başarısız politikalarını reddedin!
Bir yandan Orta Doğu’da barış istemeyi, diğer yandan da bölgede ölümcül bir silahlanma yarışını başlatmayı kabul edemeyiz.
Artık “bir daha asla” dememizin zamanı geldi ve hareketimiz geçen ay büyük bir sıçrama yaşadı.
* Yazının aslı USA Today sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)