'Türkiye AB için enerji konusunda oyun bozucu'
'Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kıyı ülkelerle yaptığı girişimleri ve özellikle doğalgazın Avrupa'ya getirilmesi projesini destekliyor. Bu denklem içerisinde AB açısından Türkiye karşı pozisyonda ve oyun bozucu.'
KÖLN - Türkiye'nin izlediği dış politika uzun zamandır gerginliklerin sınırlarında dolaşıyor. Ankara'nın tüm ittifak kurmuş olduğu başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin ve NATO'nun tüm itiraz ve sert eleştirilerine rağmen Rusya'dan S-400 hava savunma sistemini aldı. Tam bu karmaşa devam ederken bu kez de uluslararası yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle başta Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve AB'nin itirazlarını dikkate almayarak Doğu Akdeniz'de gaz arama çalışmalarını başlattı. AB'nin ikaz ve uyarıları Ankara'ya geri adıma attırmadı. Bu nedenle de AB Türkiye'ye AB’den 2020’de alması öngörülen katılım öncesi mali yardımlarda kesintiye gidilmesini, ortaklık konseyi gibi ekonomi ve ticari ilişkilere ilişkin kurumsal ve yine üst düzey siyasi diyaloğun askıya alınmasını öngören, Havacılık Anlaşması müzakerelerini askıya alan, Avrupa Yatırım Bankası’ndan Türkiye’ye verilecek kredi desteğinin de gözden geçirmesi talep eden bir dizi yaptırım uygulama kararı aldı. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de izlediği politikayı bunun AB ve Almanya'daki ilişkileri nasıl değiştireceğini, S-400 sorununu Freie Universität Berlin'de (Özgür Berlin Üniversitesi) Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinde ders veren; barış ve çatışma, defekt demokrasiler, De Facto devletler, Kıbrıs sorunu, Kürt sorunu ve Türkiye ile ilgili bir çok dilde makaleleri yayınlanmış olan Adjunkt Prof. Dr. Gülistan Gürbey ile konuştuk:
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de doğalgaz sondajı yapması uluslararası hukuka aykırı bir durum teşkil ediyor mu?
Hukuki olarak evet, çünkü uluslararası düzenlemeleri bypass ederek tek taraflı hareket ediyor. Bilindiği gibi Münhasır Ekonomik Bölge (MEB), 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile düzenlenmiş olup kıyı devletine kıyıdan başlayarak açık denize doğru en fazla 200 deniz mili kadar uzanan bölgede bazı egemenlik haklarının tanınmasını içerir.
Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkelerin tümünün üzerinde uzlaşabildikleri bir MEB anlaşması henüz yoktur. Dolayısıyla denize kıyısı bulunan ve kıyıları karşılıklı ya da yan yana olan devletlerin MEB ve kıta sahanlığı gibi bazı deniz alanlarında bağımsız hareket edebilmeleri için aralarında antlaşmalar yapmaları gerekir. Ancak Türkiye 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf değildir. Doğu Akdeniz’de de facto var olan ama uluslararası tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) haricinde herhangi bir devletle sınırlandırma antlaşması yapmamıştır. Ayrıca Türkiye kıyıdaş ülkeler arasında olan anlaşmaların hiçbirini kabul etmemektedir.
Avrupa Birliği'nin bu konuda izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Uygulanacak olan yaptırımlar Türkiye için ne anlama geliyor?
AB, Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının paylaşımı konusuna hem stratejik açıdan hem de kemikleşmiş Kıbrıs sorunu açısından bakıyor. Bir yandan da Rusya'ya bağımlılığını ve Rusya'nın Doğu Akdeniz'de ki etkisini bertaraf etmek istiyor. Bunun içinde kendi enerjisini çeşitlendirme yollarını arıyor. Dolayısıyla Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kıyı ülkelerle yaptığı girişimleri ve özellikle doğalgazın Avrupa'ya getirilmesi projesini destekliyor. Bu denklem içerisinde AB açısından Türkiye karşı pozisyonda ve oyun bozucu. Kaldı ki, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyeleri olarak AB'nin içerisinde yer alıyor. Kıbrıs'a yönelik geçmişte de günümüzde de başarılı stratejiler izleyerek Türkiye üzerinde her daim baskıyı arttırabildi. Bugün de durum böyle ve yaptırımlar bunun bir sonucu. Tabii ki yaptırımlar şu an ekonomik gidişatında sorunlar yaşayan Türkiye'yi daha da zorlayacaktır.
AB'nin yaptırım kararı da Türkiye'yi gaz arayışından vazgeçirmedi. Aralarında çatışma olan İsrail ve Lübnan'da Akdeniz'de kendi kıyılarında gaz aramaları yapmak istiyor. İki ülke arasında 860 km'lik bir üçgen var. ABD burada arabulucu olarak deverede. Bu çerçeveden bakılınca Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs dolayısıyla AB ve ABD arasında farklı görüşler var. Suriye'yi de dahil edersek oldukça sıcak ve çok piyonlu bir oyun ortaya çıkıyor. Kimi güvenlik uzmanları Doğu Akdeniz'de çatışmalı bir sürece girileceğinden endişe ettiklerini ifade ettiler. Sizce böylesi bir ihtimal gerçekten mevcut mu? Bundan sonra süreç nasıl devam edebilir?
Türkiye özellikle iki sebepten dolayı gaz aramaktan vazgeçmiyor: Birincisi Kıbrıs'ı stratejik konumu nedeniyle her daim Türkiye'nin güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir mesele ve güney sınırlarının doğal uzantısı olarak görüyor. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kıyı ülkelerle yapmış olduğu anlaşmalar, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün, Filistin ile oluşturduğu bölgesel Doğu Akdeniz Gaz Forumu ve enerji projelerini tehdit olarak algılıyor, çünkü böylece çevrelendiğini, bölgesel ittifakların dışına itildiğini ve Doğu Akdeniz enerji denkleminden tamamen çıkarıldığını düşünüyor. İkincisi, Türkiye’nin doğal gazda dışa bağımlılığı göz önüne alındığında Doğu Akdeniz’deki bu potansiyel Ankara için yaşamsal önem taşıyor. Hem artan enerji ihtiyacını gidermek hem dışa bağımlılığını azaltmak hem de Doğu Akdeniz enerji denkleminde nüfuzunu arttırmak istiyor. Tüm bunlar da hegemonik bir rol oynayabilmek için. Durum çatışmalı sürece sancılı devam edecek, ancak her ne kadar risk olsa da tarafların sonunda kendi çıkarlarına zarar verecekleri bir çatışmayı göze almayacaklarını düşünüyorum.
AB'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ni adadaki sorun çözülmeden AB'ne kabul etmiş olması yanlış bir karar olarak değerlendiriliyor. Sizce Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ne dahil edilmesi AB için yanlış bir adım mıydı?
AB Kıbrıs sorununu bu şekilde çözeceğini ümit etmişti, ancak yapılan bu hesap tutmadı, tersine çözümü daha da zorlaştırdı. Şöyle ki çözüm arayışları bağlamında gerekli olan nötr, tarafsızlık ve güvenirlilik konumunu yitirdi. Dolayısıyla çözüm üretecek güç ve konumda değil artık.
S-400 hava savunma sistemi tüm tartışmalara rağmen Türkiye tarafından satın alındı. Türkiye'nin attığı bu adım ABD yönetiminde de ikircikli bir durum ortaya çıkardı. Trump Türkiye'ye yaptırım uygulamak istemediğini ifade etse de CAATSA yasası bağlamında Kongre'den baskı var. Bu çelişkili yaklaşımların kaynağında sizce ne var?
Gerçekten bir çelişkinin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü S-400'ler sadece bir Amerikan-Türk anlaşmazlığından öte bire bir ABD-Rusya hegemonya çatışmasıyla ilgili. Gerek ABD gerek NATO için yaşamsal nitelikte, doğrudan güvenliği tehdit eden bir adım olarak görülen bir konu. Trump, her ne kadar Türkiye'ye yaptırım uygulamak istemediğini söylese de özünde stratejik olarak farklı bakmıyor.
S-400'ler NATO içinde de ayrışmalara sebep olacak denilse de NATO Türkiye konusunda oldukça ihtiyatlı açıklamalar yapıyor. Türkiye'yi NATO gerçekten hala önemli bir partner olarak görüyor mu?
NATO Türkiye'yi jeo-stratejik konumundan dolayı hala önemli bir partner olarak görüyor, çünkü Türkiye'nin jeo-stratejik konumunu dolduracak başka bir güç henüz ortada yok. Dolayısıyla Türkiye-Rusya yakınlaşmasını yakından takip ediyor. Ancak sert dil kullanmıyor. Bu görevi daha çok ABD yapıyor.
Avrupa Komisyonu Başkanlığı'na seçilen Almanya'nın eski Savunma Bakanı Ursula Von der Leyen ile birlikte sizce bundan sonra AB ve Türkiye ilişkileri nasıl devam eder? Olumlu veya olumsuz bir etkisi olur mu?
Von der Leyen geçmişte Türkiye´nin AB üyesi olabilme şansının olduğunu dönem dönem dile getirmişti, yani kendi partisi olan CDU´nun aksine doğrudan üyeliğe karşı çıkmayan bir siyasetçi. AB'nin bugüne kadar bütün gelgitlere rağmen Türkiye ile ilişkilerini koparmamasının en temel nedeni Türkiye´nin jeo-stratejik değeri ve konumudur. Van der Leyen de bunu gayet iyi biliyor ve önemsiyor. Bu nedenle Türkiye ile bir yandan işbirliği öte yandan sınırlı baskı stratejisinde pek büyük değişiklikler olacağını düşünmüyorum.
AB ve Almanya'nın Ortadoğu ve Suriye politikalarında Türkiye S-400'lerden sonra ve de Doğu Akdeniz krizi sonrasında hala Türkiye'yi partner olarak görmeye devam edecek mi?
Gerek AB gerek Almanya özünde Türkiye´yi stratejik partner olarak kaybetmek istemezler. Bu Suriye konusunda da aynı, çünkü Türkiye Avrupa'ya mülteci akımını engelleyen önemli stratejik bir konumda. Buna rağmen Türkiye ile S-400 ya da Doğu Akdeniz enerji meselelerinde yaşandığı gibi, süregelen sorunlu ilişkinin devam edeceğini de biliyorlar.
Dolayısıyla Türkiye ile bağlarını koparmayacaktır. Herşeyden öte ekonomik ilişkiler önemini hala korumakta. Unutmayalim ki, Almanya ekonomik krizin önlenmesi için Türkiye'ye yardım edilmesi gerektiğini açıkça savunan bir ülke. Almanya'da Türkiye'ye özellikle demokrasi konusunda kritik bakan bir kamuoyu var ve bunun da yaratmış olduğu baskı sonucunda Alman hükümeti geçmişte de olduğu gibi kamuoyunu rahatlatacak kısıtlı ve uzun süreli olmayan adımlar atabilir, ama Türkiye ile çıkar ilişkilerini korumaya devam eder.