Suriyeli mültecilere karşı ırkçılığı kim kışkırttı?
Suriye’de siyasi çözümün yeniden bahsedildiği bugünlerde, özellikle de Suriye rejimi Rusya ve İran’ın devrimin kalesi İdlip, Halep ve Hama gibi kentlerde düzenledikleri saldırıların büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra bu durum, derin bir analize ihtiyaç duyuyor. Nitekim karada İran havada Rus desteği olmasına rağmen Şam rejiminin nihai bir zafer elde etmeye güç yetiremediğini ortaya koyuyor.
Muhammed Yasin en Neccar
Suriye, tarih boyunca stratejik konumu ve parlak durumu açısından işgalcilerin daima iştahını kabartan bir ülke olduğu gibi, halkının misafirperverliği nedeniyle mültecileri karşılama durağı olmuştur. Muaviye Bin Ebu Sufyan (r.a.) Şam’ı, Emevi Hilafeti’nin başkenti yapınca, ilk Arap İslam İmparatorluğu’nun önemli bir merkezi haline gelmiştir.
Osmanlı hilafeti döneminde Halep vilayeti -ki o dönemde Kilis, Antakya, İskenderun ve İdlib’i kapsamaktadır- başkent İstanbul'dan sonra Kahire ile birlikte aynı öneme sahip ikinci vilayet konumundaydı. Döneminde Halep, hilafetin en önemli ticaret merkezlerinden biri kabul edilirdi.
Suriye, 19. ve 20. yüzyılda Suriyelilerden farklı bir kültüre sahip olan Ermenileri büyük bir sıcaklıkla karşıladı ve hatta onlara şu ana kadar halen ayakta olan ve faaliyetlerine devam eden dernekler, kulüpler kurma, okullar ve kiliseler inşa etme izni verdi. Ve Ermeniler, Ermenistan Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını ilan ettikten sonra dahi Suriye'yi terk etmedi.
Aynı şekilde Emir Abdulkadir devriminden sonra Suriye’ye göçen Arnavutlar ve Cezayirliler de böyleydi. Cezayir'in bağımsızlığına kavuşmasından sonra topluma entegre olmuş olmaları nedeniyle Suriye’yi terk etmediler. Hatta 1966 yılına kadar Emir Abdulkadir’in Suriye’de bulunan naaşı ülkesine nakledilmedi.
Daha sonra Suriye, 1948 Nekbe olaylarından itibaren ülkeye gelmeye başlayan Filistinli mültecileri de ağırladı. Filistinliler, Suriye’de çalıştılar ve hem devlette hem de toplumda çok önemli makamlara geldiler. Filistinlilere karşı Suriye’de herhangi bir ırkçı gösteri düzenlenmediği ve sorun çıkarılmadığı gibi Iraklılara ve Lübnanlılara da aynı şekilde davranıldı.
Suriyeliler aynı dönemde farklı isimler altında komşu ülkelerde haksız kampanyalara maruz kaldılar. Lübnan’da maruz kaldıkları haksızlığın nedeni ırkçıydı ve Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in de ifade ettiği gibi Finikelilik adı altında ortaya çıktı. Halbuki Finikeliler sadece Lübnan’da değil aynı zamanda Biladı Şam’ın sahillerinde de yaşamışlardı. O dönemde Ugarit, insanlık tarihindeki ilk alfabe olan Finike alfabesini icat etti.
Ancak bu kampanyaların gerçek nedenine indiğimizde Cumhurbaşkanı Michel Avn’dan sonra yerine Basil’in Cumhurbaşkanlığını garanti altına alma sürecinde Özgür Vatansever Hareket ile ittifak içindeki Hizbullah’ın -Hizbullah, Esad rejimi ve İran’ın müttefikidir- bunun temel nedeni olduğunu göreceğiz. Nitekim Basil, Suriyeli mültecileri, ülkelerine dönmeleri durumunda başlarına ne gelirse gelsin, ülkenin kontrolünü bütünüyle ele geçirmek için tıpkı Gerginliği Azaltma Bölgeleri’nde olduğu gibi, Esad’ın varil bombaları ve Rus uçaklarının ateşe verdiği ülkelerine göndermeyi arzuluyor. Suriyeliler öldürülseler de hapsedilseler de fark etmez, önemli olan Suriye rejiminin uluslararası alanda yeniden itibar kazanması hedefinin gerçekleşmesidir.
TÜRKİYE’NİN KARMAŞIK SİYASİ ATMOSFERİ
Türkiye’deki son uygulamalara gelince, bu durum, Suriyeliler açısından büyük bir sürpriz oldu ve Suriye devriminin başından itibaren Adalet ve Kalkınma Partisi ile onun lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasetleriyle tamamen çelişik olduğu için bu uygulamalar Suriyelileri şok etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ensar ve muhacir kavramlarının sahibiydi ve hükümeti Suriyelilere gerek iş gerek bedava muayene ve sağlık hizmetlerinden yararlanma konularında belirli istisnalar sağlamış ve onlara hatta kendi okullarını açmalarına izin vermiş, ardından onları Türk okullarına kabul etmiş ve yaklaşık yüz bin Suriyeliye de vatandaşlık vermişti.
Ancak öyle görünüyor ki AK Parti son günlerde İstanbul ve Ankara’daki yerel seçimleri kaybetmesi nedeniyle büyük panik içerisinde. Bu durum, özellikle de mültecilerle ilgili klişe sloganların muhalefet partileri tarafından hemen hemen bütün seçimlerde dikkat çekici bir şekilde kullanılmasının ardından, bazılarının suçu en zayıf halka olan Suriyeliler atmasını beraberinde getirdi. Bunun en son örneği Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Türkiye’nin Esad rejimi ile olan ilişkilerini tekrar kurması gerektiği noktasındaki açıklamasıydı.
Bazıları, son savaşlarda devrimcilerin yanında güçlü bir şekilde duran Türkiye ile Suriye Devrimi arasındaki ittifakı kırma yönünde gizli bir unsurun varlığına inanıyor.
Bütün bu neticelerden sonra, bu durumun gerçek nedenlerinin araştırılması uygun olurdu. Bu nedenlerden biri, Suriyelilerle ilişkiler hakkında herkesin hak ve görevlerinin tanımlandığı kanuni bir düzenleme yapılmaması olabilir. Nitekim insanlığın peygamberi Muhammed (s.a.v.) de eski asabiyelerin geri dönmesinden korkarak Medine Sözleşmesi’ni toplumun bütün unsurları arasında geçerli olmak üzere onaylamış, münafıklar ve diğer düşmanlar tarafından hedef tahtasına oturtulacağını bildiği için bu ilişkilerin salt duygusal düzeyde kalmasını kabul etmemiştir.
Modern çağımızda uluslararası istihbarat aygıtlarının ya da birbiriyle rekabet içerisindeki siyasi parti ya da güçlerin toplumun yapısını ya da rakip partinin kitle tabanını hedef alan girişimleri, kamuoyunun yönelimlerini değiştirmede son derece etkili olan sosyal medya üzerinden gerçekleştirmesi mümkündür. Nitekim sosyal medya üzerinden içgüdülerin ve popülist eğilimlerin harekete geçirilmesi mümkün olmaktadır.
SOSYAL MEDYANIN ETKİSİ VE SAHADAKİ DURUM
Bunun en önemli örneği sosyal medyanın 2016 Amerikan başkanlık seçimlerindeki etkisi ve bu alanda oldukça dikkat çekici bir şekilde ilerleme kaydetmiş olan Rusya’nın kendisine bağlı istihbarat aygıtları aracılığıyla seçim kanunlarının ihlaline ilişkin yapılan savcılık soruşturmasıdır.
Suriyelilerin iltica ettikleri ülkelerde özellikle de ciddi bir göçmen nüfusun bulunduğu ülkelerde Suriyeli mültecilere yönelik bu haksız kampanyanın gizli nedenlerine gelince:
Suriye’de siyasi çözümün yeniden bahsedildiği bugünlerde, özellikle de Suriye rejimi Rusya ve İran’ın devrimin kalesi İdlip, Halep ve Hama gibi kentlerde düzenledikleri saldırıların büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra bu durum, derin bir analize ihtiyaç duyuyor. Nitekim karada İran havada Rus desteği olmasına rağmen Şam rejiminin nihai bir zafer elde etmeye güç yetiremediğini ortaya koyuyor.
Anayasa komisyonu üzerinden siyasi çözüm meselesinin, Cenevre-1 Cenevre-2 toplantılarında alınan kararlar ile 2118 ve 2254 no’lu uluslararası kararlardan uzak bir şekilde yeniden gündeme gelmesi, Suriyeliler açısından getirdiği olumsuzluklar dikkate almaksızın, görüşmeler duvarında bir gedik açmaya çalışan BM Suriye eski Özel Temsilcisi Stephan di Mistura döneminden itibaren başlamıştır.
BM’nin şu anki Suriye Özel Temsilcisi Grir O. Pedersen’in Suriye rejimi ve Rusya'nın anayasa komisyonunun yeniden faaliyete geçmesini kabul etmeleri konusunda yaptığı son açıklamaları, kendisinin Amerika ve Fransa’nın komisyonun çalışmalarına başlamasını kabul etmemesi durumunda yapmış olduğu örtülü tehditlerden sonra geldi. Bunu destekleyen şey, 2021 yılında başkanlık seçimlerinin yapılabilmesi için Suriye’ye ait bir anayasa oluşturulması gerektiği konusunda uluslararası bir arzudan bahseden dünya kamuoyundaki sızıntılardır. Bu, Esad ailesinin yönetime geldiğinden bu yana belirlenmiş olan şekli başkanlık seçimleri tarihidir.
ULUSLARARASI ÇABALAR NE DURUMDA?
Düzenleneceği söylenen seçimler, mültecilerin seçimlere ilişkin durumunu, Anayasa Komisyonu’nda üzerinde uzlaşmaya varılan yönetim sisteminin başkanlık, yarı başkanlık veyahut parlamenter rejim olup olmamasına göre Suriye Devlet Başkanı’nın ya da başbakanının seçimini, seçilen tarafı meşrulaştırması için oldukça önemli hale getirmektedir. Ayrıca muhalefetin önemli bir bölümü başında tam yetkili geçici yönetim konseyinin bulunduğu dört dörtlük bir çözüm talep etmektedir.
Şu an bulundukları ülkelerde, üretilen çözüm her ne olursa olsun, ekonomik ve insani olarak yıpratılan mültecilerin içinde bulundukları kötü yaşam koşulları nedeniyle kabul etmek zorunda kalacakları bir sonucu ortaya çıkartacak suni sorunları kışkırtmanın elbet olumsuz sonuçları olacaktır. Beşşar Esad yönetimiyle Rusya’nın şu an yapmaya çalıştığı şey bu. Yoksa dünya kamuoyuna pazarlandığı gibi mültecilere dönüş baskısının nedeni, yeniden imar veyahut mali yardımların sağlanması için mültecilerin dönüşünün temel bir şart olması değil.
Bazı bölge ülkelerinin içinden geçmekte olduğu istisnai koşulları kullanan İran, Rusya ve müttefikleri tarafından önceden planlanmış bu kampanyaları gündeme getirmek, mültecileri konuk eden dost ülkelerle irtibata geçilerek karşı senaryoların belirlenmesini, Suriyelilerin durumlarının planlanmasını ve psikolojik, maddi ve eğitimsel olarak desteklenmelerini gerektirmekte. Bu da ancak zulüm sona erip Suriyelilere karşı suç işlemiş olan herkesin hesap vereceği bir ortamın oluşturulmasıyla birlikte mültecilerin onurlu bir yaşamın, çocuklarına eğitim imkânlarının ve ülkelerine aktif bir şekilde dönebilmeleri için dönüşe hazırlanmalarının teminiyle mümkün olabilir.
MÜLTECİLERİN DURUMU, SONUÇTA BELİRLEYİCİ OLACAK
Suriye Ulusal Konseyi’nin ve daha sonra Ulusal Devrimci Muhalefet Kuvvetleri Koalisyonu ve müzakere organının kurulmasından bu yana bu iki önemli organın mülteci sorunlarına ilişkin vizyonu yoktu ve bu nedenle mülteciler dosyasını ikincil bir sorun olarak gördüler; bu yüzden de dost ülkelerin yürüttüğü uluslararası ilişkilere ve resmi müzakere dosyalarına odaklanarak konuyu çözülmesi gereken sorunlar paketi olarak değil, kriz yönetimi olarak gördüler.
Bu yüzden de kayda değer bir başarı elde edemediler; öte yandan mültecilerin bulunduğu ülkelerde bu mülteci varlığının bir düzene konması ve rejimin çeşitli suçlarına karşı hukukun aktif hale getirilmesiyle bu durumu mültecilerin lehine siyasi çözüm için kullanabildiler.
Mülteci dosyası, Suriye devriminin insani ve stratejik bir dosyasıdır: Suriyeliler, özellikle de genç kuşaklar, Almanya’dan Türkiye’ye kadar göç ettikleri ülkelerde gerçek demokratik seçimleri ve yönetim mekanizmalarındaki yeni modelleri yakından tanıma fırsatını yakaladılar. Ayrıca ekonomik gelişme, aktif sendikalar, yolsuzlukla mücadelenin yanında halkın efendisi değil halka hizmetçi bir devlet anlayışıyla da karşılaştılar.
Çağdaş devlet kavramı ile karşılaşıp bu ülkelerde dikkat çekici başarılar elde etmeleriyle Suriyeliler bu bilgilerle donanmış bir şekilde ülkelerine dönecek ve bunu sahada pratik olarak uygulayacak, iltica ettikleri ülkelerle kurmuş oldukları kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasi bağlantılar sayesinde Suriye'nin geleceğini bu ülkelerle kurdukları ilişkilere bağlayacaklardır.
Bu acı deneyim, çok geç olmadan Suriyeli liderlerin, Suriyelilerin yıllardır özlemini duydukları ve kutlu Suriye devriminden bu sürece kadar gerek BM’nin gerekse dost ülkelerin vurgu yaptığı şekliyle adil bir siyasi çözüm için Esad rejimini baskılayabilecek tüm dosyaların düzenlenmesi için bir fırsata dönüştürülmelidir.
Çeviren: İslam Özkan / Kaynak