Suudiler ve gelecek: Petrol gelirleri maaşları karşılamıyor

Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed al Jadaan'a göre genel olarak halkın ya da hükümetin davranışlarını değiştirmesi; devletin alt sınıfların çekmiş olduğu acıların ve sıkıntıların hafifletilmesi amacıyla hayata geçirdiği sübvansiyonlarının kaldırılması anlamına geliyor. Buna göre, söz konusu sıkıntıları yüklenmesi gereken üç kesim var: Vatandaş, şirketler ve sürgündeki Suudiler. Maliye Bakanı açıklamasının sonunda şunları söylüyor: “Bu üç grubun faturayı ödemesi gerekiyor.”

Google Haberlere Abone ol

Kemal el Hilbavi

İnternette dolaşıma giren ve hiç kimsenin şu ana kadar tekzip etmediği bir videoda, Suudi Arabistan Maliye Bakanı Muhammed al Jadaan’a soruluyor ve o da Arap dünyasında adet olduğu üzere acı dolu âna ilişkin gerçekten kaçan aynı derecede acı ve belirsizliklerle dolu geleceğe sığınan yanıtlar veriyor. Soru şu: Bu sene petrolden ne kadar gelir elde edeceğiz?

Cevap aynı videoda veriliyor: “Bu sene petrolden sadece 329 milyar Suudi riyali elde edeceğiz.” Bakan’ın vermiş olduğu rakamlara duyduğum saygıyla birlikte şunları söylemek isterim: Konumuzla ilgisiz petrol fiyatlarına veyahut tahsis edilen petrol hisseleri gibi konulara girmeyeceğiz, fakat burada Bakan’ın söylediklerine dikkat çekmek istiyorum, Bakan şunu söylüyor: “Bu devasa gelir Suudi Arabistan'ın maaşlarla ilgili ödemesi gereken 480 milyar riyali karşılamıyor. 200 milyar riyal olan diğer gelirler ise daha önce hayata geçirilmiş eski projelerin bakım ve onarımı için yeterli olacak bir rakam. Peki yeni projeler nasıl fonlanacak?

ÇÖZÜME NASIL ULAŞILIR?

Çözüm de aslında sayın Bakan’ın videoda söylediklerinde yatıyor: Davranış değişikliği. Bu yazımda söylediklerim son derece samimi sözlerdir, sorun gerçekten Maliye Bakanı'nın kastettiği davranışın anlaşılmasında mı yoksa izlenilen siyasetlerin beraberinde getirdiği sorunlarda mı, yoksa milletin lâyık olduğu geleceğin inşasında izlenilmesi gereken tutumlarda mı yatıyor?

Maliye Bakanı’na göre genel olarak halkın ya da hükümetin davranışlarını değiştirmesi; devletin alt sınıfların çekmiş olduğu acıların ve sıkıntıların hafifletilmesi amacıyla hayata geçirdiği sübvansiyonlarının kaldırılması anlamına geliyor. Buna göre, söz konusu sıkıntıları yüklenmesi gereken üç kesim var: Vatandaş, şirketler ve sürgündeki Suudiler. Maliye Bakanı açıklamasının sonunda şunları söylüyor: “Bu üç grubun faturayı ödemesi gerekiyor.”

Sayın Bakan’ın işaret ettiği gibi ekonomik olarak hayata geçirilmesi planlanan bu operasyonun etkisi gerçekten çok derin olacak. Bu etkileri sıralamak gerekirse:

Ekonomik büyümedeki keskin yavaşlama,

Birçok şirket kapanacak,

Çalışanlardan daha fazla vergi alınacak,

Vatandaşın yaşam standardında azalma,

Satın alma gücünde 4-5 yıl içinde en az % 30 azalma,

Ekonomik hareketlilikteki azalma nedeniyle özel sektör zarar görecek,

Çok sayıda müteahhitin (4-5 yıl boyunca) iş bırakması (2-3 milyon),

Üniversite mezunlarının işsizliği.

Ardından bakan şunları söylüyor: “Bunlar, herhangi bir abartma yapmadan söylediğim şeyler. Gerçekleri bütün çıplaklığıyla söylememin nedeni, bu gerçeklikle doğru bir ilişki kurmak, ona doğru bir şekilde yaklaşmak.” Acaba Bakan’a göre ya da devlet siyasetinde doğru yaklaşım nedir? Gerçeği olduğu gibi görmek elbette isabetli bir söz; ancak sayın Bakan tutumların değiştirilmesiyle neyi kastediyor? Söylediklerinden şunları çıkarmak mümkün:

Önümüzdeki dönemde davranışlarda değişikliği ihtiyacı;

Daha ucuz bir araba satın alın,

Daha küçük bir daire satın alın,

Sizi sarsacak elektrik tüketimini düşürmeye bakın,

İşçi çıkarma,

Harcama ve gelirden tasarruf,

Özel sektörde bile olsa işten ayrılmayı düşünmeyin,

Ebeveynler üzerindeki hane halkı yükünü hafifletmek için hangi işte olursa olsun çalışın,

Dikkat edin: İşinizi büyütmeyin ve maliyetlerinizi bir kez daha karşılaştırın,

Satışlarınız % 40 düşecek ve maliyetleriniz % 30 artacak,

Yabancı işçinin maliyetini, 2020'de yaklaşık on bin riyal artıracak.

PEKİ GERÇEKLER NE SÖYLÜYOR?

Sayın Bakan önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak ekonomik sorunları gündeme getirirken son derece açık bir davranış sergilemiş ancak herkesin yolsuzluğun nedenlerini bildiği bir rant devletinde gerçek nedenlere değinmemiştir. Bunların üç başlık altında toplanması mümkündür:

-Kraliyet ailesinin tahsisleri ve tüketimi, muazzam israfı veya Amerikan egemenliğine, özellikle de Bay Trump'a bağımlılığı. Bu konuda ulema da onları uyarmamıştır: “Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür” ya da “O müminler ki harcadıklarında ne aşırıya giderler ne de bütünüyle ellerini kaparlar, bu ikisinin arasında bir yol tuttururlar.”

-Krallığın girdiği savaşlar ve komplolar. Özellikle de dışardan yapılan dayatma ve içerden gelen bir iradeyle Yemen, Suriye, Irak gibi komşu ülkelerde sahte düşman algısıyla yapılan silah ithalatı.

-Dışarda diyasporada yaşayanlar da dahil olmak üzere muazzam yerel ve insan kaynakları bulunmasına rağmen kalkınma planlarının başarısızlığı.

Yönetim taraftarı ulema ve otorite tarafından desteklenen istibdat ve zulüm, hevasına tabi olma, açıkça düşmanlık yapanlara ve Batılı hegemonyaya boyun eğme gibi tutumların her biri reform yapılmasına izin vermemekte, samimi nasihat ve tavsiyede bulunanlara kulak vermeye imkan tanımamaktadır. Daha da kötüsü Cemal Kaşıkçı -Allah rahmet etsin- olayında olduğu gibi nasihat ve tavsiyelerde bulunanlara karşı şüpheyle bakılmasına, onların hapislere atılmasına, muhaliflerin kovuşturmaya tabi tutulmasına neden olmaktadır.

Maliye Bakanı neden ABD'nin Suudi Arabistan'dan elde etmiş olduğu devasa miktardaki paraları özellikle de geçen sene şu an iş başında bulunan Trump’a verilen 460 milyar doları tartışmıyor? Nitekim Amerikalılar bu sayede 1 milyondan fazla işsizi iş sahibi yaptı.

Batılı bankalardaki açık ve gizli hesaplarda yatırım adı altında tutulan devasa paraların akıbeti ne oldu? Nerede bu paralar?

Açıktır ki Suudi Dışişleri Bakanı Adil el Cübeyr, daha önce Maliye Bakanı ile herhangi bir öngörüşme yapmadan ülkedeki ekonomik kriz meselesinin bir kısmına cevap vermiş bulunuyor. Cübeyr, Amerikan Brooking Enstitüsü’nde yapmış olduğu o meşhur konuşmada şunları söylemişti:

“Suudi Arabistan olarak ABD ile 80 yıldan fazla işbirliği yaptık. İlişkiler bazen şiddetlenen bazen etkisini yitiren fırtınalara tanık oldu. 50'li 60'lı yıllarda Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdünnasır’ın ve Ortadoğu'daki diğer devrimci rejimlerin beraberinde getirmiş olduğu fanatizm dalgasını hezimete uğratmak için birlikte çalıştık. 70'li ve 80'li yıllarda Sovyetler Birliği’ni mağlup ederken birlikte iş tuttuk. Mısır'ı Sovyet bloğundan uzaklaştırıp Batı bloğuna kaydırmada başarılı olduk. 70'li yıllarda ise Somali’de aynı şey yaptık. Sovyetler Birliği'nin Körfez ülkelerine sızmasına birlikte karşı koyduk ve Afganistan'da yaptığımız çalışmada müşterek bir zafer elde ettik.”

YANLIŞ SİYASET DOĞRU SONUÇ GETİRMEZ

Bazılarına göre Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, yaptığı başka bir konuşmada Suudi Arabistan'ın Mısır'daki Tahrir Devrimi’nin beraberinde getirdiği ilerleme dalgasına karşı savaştığını da itiraf etti. Mısır rejiminin gelecekte yaşanacak sorunlarla yüzleşmekten aciz kalmasını doğal bir gelişme olarak gördüğünü ifade etti. Tıpkı 2011 Arap Baharı devrimlerinde yaşandığı gibi. Aynı tutum halen devam ediyor.

Ben de diyorum ki elimizi taşın altına koyalım, uzmanların ve ihtisas sahiplerinin söylediklerine kulak verelim: Yapılması gereken birbirimizle çatışmaları bir kenara bırakıp Arap halklarının gerçek düşmanlarına hizmetten vazgeçerek üretim, çalışma ve reforma odaklanmak; böylece Arap ülkeleri ve devletleri olarak bize layık bir geleceği inşa etmeye katkıda bulunmuş ve dışımızdaki milletlerin kaydettiği gelişmeler gibi biz de ilerleme kaydetmiş oluruz. Ama cahiller ve yarı eğitimliler bize hakim olur da, reforma ve ilerlemenin nedenlerine saygı göstermez isek sorun ve krizleri derinleştirir, tahammül edilemeyecek şekilde bu sorunların artışına tanık oluruz. İşte tam da bu noktada patlama, çöküş, gerileme ve terör meydana gelir. Bu sözleri sizce Suudi Arabistan Maliye ya da Dışişleri Bakanı söyleyebilir mi?

Bir de şunu söylüyorum: Arap dünyasındaki egemen akıl, -bunların en barizi hâlihazırda Suudi Arabistan'da veliahtlık görevini sürdürmektedir- maalesef yönetimden ve kötü alimlerden destek bulmaktadır ki bu da Arap halklarının karşı karşıya olduğu mağlubiyet, parçalanmışlık, zaafiyet halinin ve mukaddesatının işgal edilmesinin arkasında yatan nedenlerden biridir. İşte Yemen, Suriye, Irak, Libya, Somali ve diğer ülkelerde ümmetin birbiriyle girdiği kanlı çatışma ve savaşlarda ülkeyi bu noktaya sürükleyen bu akıldır. Savaş ve çatışma mantığı yıkıma götürmektedir. Sahte düşman icat ederek gerçek düşmandan kaçan, onunla ilişkileri normalleştirmesi gerektiğini düşünen aklın çözüm üretmesi ve ilerleme kaydetmesi mümkün değildir. Tersine yıkım ardına yıkım, çözülme üstüne çözülme getirir. Belki de Bahreyn’in, ‘Yüzyıl'ın Planı’ olarak isimlendirilen oturuma, Suudi Arabistan'ın onayı ve hatta teşvikiyle ev sahipliği yapması bu yazıda dile getirdiğim şeylere açık bir kanıttır. Önce Allah sonra okuyucular önünde şehadet ederim ki bu yazdıklarım nasihat ve tavsiye babından olup asla ve asla saldırı, intikam, hakaret ve teşhir amacı taşımamaktadır. Belki bu nasihat Arap ülkelerinin yöneticilerinde bir aks-i sada bulur.

Sözde ve eylemde başarı, Allah'tandır.

* Yazının aslı Raialyoum sitesinden alınmıştır. (Çeviren: İslam Özkan)