Irkçılık bireysel de olsa organize bir suçtur

Halle'deki Sinagog saldırısını yapan iki kişinin ölümüne ve çok sayıda insanın yaralanmasına sebep olan Stephan Balliet'in polis hala bir örgüte üye olup olmadığı hakkında net bir bilgi vermedi. Balliet, saldırıdan hemen önce akıllı telefonunundan Yahudilere, göçmenlere ve feministlere karşı nefretini dile getiren bir video çektiği, gerçekleştirdiği saldırıyı oynadığı bir bilgisayar oyunu üzerinden planladığı, bir bilgisayar oyunu estetiği yaratmaya çalıştığı gibi bilgiler ortaya çıkıyor.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Almanya hiçbir zaman Nasyonel Sosyalizm'den ve ırkçılıktan tamamen kurtulamadı. Bu tehlike her zaman bir yerlerde durdu. Zaman zaman ortaya çıktı zaman zaman saklandı ama bulduğu ilk fırsatta varlığını yeni bir şiddet eylemiyle hatırlattı. Bu şiddetin 1945'ten beri de her zaman göz önünde olan bir sağ kanadı oldu. Hristiyan Demokratlar Birliği (CDU) başkanı ve ülkenin Savunma Bakanı olan Annegret Kramp-Karrenbauer, Halle kentinde Sinagogun önünde 2 kişinin ölümüyle sonuçlanan ırkçı saldırıyı "alarm sinyali" olarak tanımladı. Almanya Cumhurbaşkanı ise bu eylemi 'akıl almaz' olarak tanımladı. Akıl almayan ne? Neo-Nazilerin varlığı mı? Şiddet eylemleri mi? Asıl akıl almayan siyasilerin kendi beceriksizliklerini görmüyor olmaları.

Neo-Naziler devlet tarafından yeterince dikkate mi alınmadı yoksa onları koruyan kollayan bir sistem hep varlığını sürdürdü mü? Almanya devleti onların yürüyüşlerine, protestolarına sık ve kolayca izin verdi.  Örgütlü bir güç değillermiş, yaptıkları her saldırı münferit bir konuymuş gibi yaklaşıldı. Oysa sağcı aşırılık, ırkçılık Almanya Federal Cumhuriyeti'nin tarihi boyunca kanlı izlerini hep bıraktı.

Nisan 2006'da Neo-Naziler Dortmund'ta Mehmet Kubaşık'ı ve Kassel'de Halit Yozgat'ı vurdu. Yetkililer yıllarca Neo-Nazilerin arkasında olduğu gerçeğini kabul etmedi. Sadece die Zeit gazetesinin ve Tagesspiegel’in araştırmasına göre, Eylül 2018’den bu yana 169 kişi ırkçı şiddet nedeniyle hayatını kaybetti. Buna ek olarak, gündelik nefret, saldırı, hakaret ve tehdit mağdurları da var. Ancak yıllarca Almanya Anayasayı Koruma Dairesi NSU diye bir örgütün varlığına ve sistematik cinayetler işleyebileceklerini inandırıcı bulmadı veya böyle yapmak kolay geldi.

Naziler kısa sürede tekrar kariyer yaparak yargıda, güvenlik aygıtında, istihbarat servislerinden Federal Kriminal Polis Teşkilatına kadar klik haline gelebildiler. Almanya'da klasik bir biçimde düşmanı solda aradı. Ancak özgür, barışçıl, demokratik bir ülkede hala Yahudiler, göçmenler, siyahlar ırkçı tehdit yüzünden hala korkarak yaşamak zorundalar. Yahudiler sinagogda barikatların arkasında ibadetlerini yapmak zorunda. Hükümetin partisinden bir politikacının mültecilere yardım etmek istediği için Naziler tarafından öldürüldüğü bir ülke! Aşırı sağcıların büyük bir özgüvenle kurdukları parti Almanya için Alternatif (AfD) büyük muhalefet partisi konumuna kadar gelebildiği bir ülke! Elbette AfD seçmenlerinin hepsi aşırı sağcı veya Nazi değil veya Almanya bir çok ülkeye oranla liberal demokrasiyi oturtmuş bir ülke fakat ırkçılığın çok köklü olduğu bir yerde aşırı sağ örgütlenmeler daha ciddiye alınmalıydı.

Almanya Anayasayı Koruma Dairesi (BfV) Başkanı Thomas Haldenwang, geçtiğimiz Mayıs ayında Berlin'de BfV tarafından düzenlenen ve "aşırıcı" oluşumların hareket kabiliyetini konu alan bir sempozyumda aşırı sağcılarda "yeni bir dinamik" gözlemlediklerini ifade etti. Haldenwang, sıradan vatandaşlara erişebilecekleri konuları seçerek bu konular üzerinden propaganda yaparak dezenformasyonla toplumsal iklimi zehirlediklerini söyledi. BfV Başkanı, 2018 yazında Chemnitz 'de bir bir Almanın öldürülmesinden sonra yabancı düşmanlığı protestoları düzenlemelerini örnek olarak gösteriyor. Şüpheliler Suriye ve Irak'tan gelen iki mülteciydi. O gösterilere çok sayıda sözde saygın kişiler ve AfD temsilcileri de katıldı. Haldenwang için bu bir tabunun kırılmasıydı.

Anayasayı Koruma Dairesi'ne göre, AfD yabancı ve göçmen düşmanlığını kamuoyu önünde sıradan bir hale gelirken Almanya Ulusal Demokratik Partisi (NPD) ırkçılar arasında özellikle internet üzerinden daha çok iletişim ağı kuruyor.

Bu yeni bir durum değil ancak yaşanan saldırılardan sonra NPD'nin ağları üzerinden kim kiminle ilişki kuruyor bugün daha önemli hale geldi.

Halle'deki Sinagog saldırısını yapan iki kişinin ölümüne ve çok sayıda insanın yaralanmasına sebep olan Stephan Balliet'in polis hala bir örgüte üye olup olmadığı hakkında net bir bilgi vermedi. Olayın ikinci gününden itibaren tek kişilik bir eylem olduğu ifade edildi. Balliet, saldırıdan hemen önce akıllı telefonunundan Yahudilere, göçmenlere ve feministlere karşı nefretini dile getiren bir video çektiği, gerçekleştirdiği saldırıyı oynadığı bir bilgisayar oyunu üzerinden planladığı, bir bilgisayar oyunu estetiği yaratmaya çalıştığı gibi bilgiler ortaya çıkıyor. Ne varki bu bilgiler üzerinden saldırganın psikolojik rahatsızlıkları, çektiği videolarda dikkat çeken egosu, yalnız bırakılmış insanın ilgi uyandırma çabaları etrafında tartışılmaya başlandı. Elbette bu konuların da tartışılması lazım ancak bu tartışmalar asıl gerçeklik olan aşırı sağın ülkede gittikçe daha çok organize olduğunun, ırkçılığın tehlikeli bir biçimde hızla büyüdüğünün üstünün kapanmasına neden oluyor.

Oysa Stephan Balliet'in arabasında 4 adet silah, kilolarca patlayıcı madde bulundu. Bir kişinin bu kadar çok silah ve patlayıcı madde bulabiliyor olması garipliği tartışılmalıydı. Hele de ırkçılığın derin köklerinin olduğu bir ülkede bu tarz motifli saldırı ve cinayetler bireysel planlanmış olsa dahi kollektif bağı, bilinci üzerinden görülmeyip incelelenmediği sürece ülkenin en zayıf noktası olarak kalacak, arzulanan toplumsal bütünlüğün oluşmasına asla izin vermeyecek.