İslamî rengi olmayan isyanlar*
Siyasal İslam'ın geleceği, göstericilerin sivil amaçlarına ulaşmadaki ilerlemesine, etkin bir örgütlenmeyi sürdürmeye ve yozlaşmış orduyu, mezhep ve seçkinleri güçlerini bırakmaya ikna etme yeteneklerini kanıtlamadaki ilerleme ile orantılı görünüyor. Başarısızlık daha katı versiyonlarıyla daha fazla politik İslam'a yol açabilir.
Husam Ebu Hamid
Şapkalar, bugün dünyanın her yerinde sosyal medyadan eylemlerin ayrıntılarını an be an takip eden milyonlarca kişinin dikkatini çeken, kendinden emin, daha iddialı ve kararlı görünen Lübnan ayaklanmasının onuruna çıkarıldı. İlk anlardan itibaren, Lübnanlı ve diğer Arap sosyal medya aktivistleri, her iki cinsiyetten Lübnanlı gençlerin sokak görüntülerini, farklı yöntemlerle, karşılıklı sevgi içerisinde, coşkuyla dolaşıma sokmaya başladı. Onlara göre, bu görüntülerin içeriği aydınlatıcı ve isyankâr görünüyordu, ayrıca ayaklanmanın sadece siyasi özgürlüklere değil, aynı zamanda toplumsal özgürlüğe sahip çıkma cüretini gerektirdiğinin de kanıtıydı.
Birçok takipçi, "uygar" olarak nitelendirdikleri bu ayaklanmaya duydukları hayranlığı dile getirdi. Ancak bu ve diğer görüntülerin, kendi ülkelerindeki ayaklanmalara karşı çıkanların, Lübnanlıların ayaklanmasına duydukları hayranlığı dile getirmeye sevk etmesi şaşırtıcı olabilir. Onlar kendilerince, rejimlerinin yanlışlarını savunmak için değil; aksine onların ortaklarının başı çektiği ayaklanmaların "barbar” olması ve baskın İslamcı karakteri nedeniyle ülkelerindeki devrimlere karşı çıktıklarını ifade ediyorlar.
SİYASAL İSLAM DIŞARDA BIRAKILIYOR
IŞİD’in düşüşünü izleyen Arap Baharı'nın ikinci dalgası olarak bilinen, üç yıl önce Cezayir, Sudan ve Irak'ta ve birkaç gün önce Lübnan'daki ayaklanmaların, protestocuların mesajlarında dini şiar ve taleplerden yoksun olmaları, ortak özelliklerinin siyasal İslam'ı dışarıda bırakmaları oldukça dikkat çekicidir. Bu durum, deneyimli ve çok iyi finanse edilen İslamcı örgütlerin artık olayları istismar edemeyeceği ve devrimci önderlerin boşluğunu doldurmayacağı inancını güçlendiriyor.
Mısır'daki Müslüman Kardeşler, anayasal yollarla iktidara geldi, ancak istikrar ve güvenliği temin edemedi, orduyu denetim altına alma ve ekonomik büyüme sağlama konusunda başarısız oldu. Bu durum, Mısır'ın seçimle işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye karşı Abdülfettah Sisi’nin darbesiyle sonuçlanarak, derin devletin bu başarısızlığı istismar etmesine yol açtı. Sisi, gerek Müslüman Kardeşler yanlıları gerekse diğer rakiplerine karşı son derece kötü davrandı; ancak Mısırlıların, Mursi'nin Cumhurbaşkanı Sisi’nin hapishanelerinde suikastla ortadan kaldırılmasına tepkisi, beklenenin çok altındaydı. Kitleler, "20 Eylül ayaklanmasında" Mursi'nin ölümünden üç ay sonra sokaklara indiğinde, sloganlarında ona ya da siyasal İslam'ın İhvan versiyonuna herhangi bir atıfta bulunmadı.
Mısır'dan sonra en büyük Arap ülkesi ve en kalabalık ikinci Arap ülkesi olan Cezayir, 1990'larda parlamento seçim sonuçlarının iptal edilmesinin ardından, iktidar partisi ve (ordunun) hâkim olduğu siyasi sistem ile FIS üyesi silahlı İslamcı militanlar arasında iç savaşa tanık oldu. Her iki taraf da, en büyük Cezayir İslamcı silahlı fraksiyonu olan FIS’in af karşılığında şiddeti terk ettiğini ilan ettiği anlaşmaya varmadan önce, birbirini köy ve kasabalara yönelik terör eylemleri, katliamlar ve intikam eylemleri düzenlemekle suçladı.
CEZAYİR, SUDAN, IRAK…
Dini ideoloji ile otoriter yönetimin karşı zulmü ve şiddet yüklü tarihine rağmen, bugün 67 yıllık tek parti yönetiminin ardından tam bir demokratik geçiş sağlamak için Cezayir ordusu ile ayaklanmacılar arasında müzakereler sürüyor. İşsizlik, sosyal adalet eksikliği ve eşitlik sorunları bugün bir "sivil devlet" talebi altında Cezayirlilerce ele alınmaktadır.
Sudan’da, halk gösterileri karşısında baskı altında kalan ordu, 1989 yılında tuğgeneral olduğu dönemde müttefiki olduğu Hasan El-Turabi’nin Ulusal İslam Cephesi ile birlikte Sadık el Mehdi hükümetini devirdikten sonra, Sudan’da İslam şeriatını uygulama kararı alan Başkan Ömer el Beşir’i görevden almak zorunda kaldı.
Otuz yıl süren iktidarının ardından Sudan başarısız bir devletle sonuçlandı. Yıllar süren yönetimin sahip olduğu İslami iklime rağmen, İslamcı liderler, müzakerelerini orduyla değil, sivil bir meslek kuruluşu olan Sudan Meslek Odaları Birliği ile yaptı. Devam eden gösterilerde Sudanlı kadınlar, ayaklanmalara etkili bir şekilde katılarak ve gizlenmeye çalışılan seslerini yükselterek devrimin sesi oldular ve Sudan devriminin sembolü haline geldiler.
Saddam sonrası Irak’ta mezhep çatışması egemen oldu. Bununla birlikte, son iki yılda önemli ölçüde genişleyen gösteriler, daha çok Irak'ın güneyinde ağırlıklı Şii nüfusa sahip bölgede, çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu hükümete karşı yoğunlaştı. Iraklı protestocuların zihnini meşgul eden şey, politik İslam'ın veya mezhepsel çıkarların amaçları ile ilgili değildir, ancak yaygın yolsuzluğun yol açtığı toplu kaynakların tükenmesini protesto eden sivil taleplerdir. Birkaç yıl öncesine kadar Iraklı Şii göstericilerin, İran müdahalesini ve bunun ülkelerine getirdiği ekonomik maliyeti parmaklarıyla işaret ederek İran’ın iç işlerine karıştığını söylediklerini hayal etmek bile mümkün değildi. O dönemde daha çok işaret edilen Sünniler (IŞİD) olurdu. Siyasi taifeciliğin (mezhepçiliğin) insanları birbirine düşürdüğü ve rekabetin daha çok kontenjan sistemi üzerine kurulmuş devlet etrafında döndüğü Irak ve Lübnan’da, öyle görünüyor ki din adamlarının kutsallığı protestocuların talep ve öfkeleri altında sarsılmış görünüyor. Lübnanlılar ne istediklerini, diğer açıkladıkları şeyin yanı sıra “Küllün yani küllün” (Siyasilerin Hepsi, Hepsi) ifadesiyle ilan etti. Bunun anlamı, ülkede hiçbir siyasi sembolün artık dokunulmaz olmadığıydı. Nitekim bu sembollerden bazılarının resimlerinin benzeri görülmemiş bir biçimde yakıldığını ve parçalandığını gördük.
Arap dünyasındaki bazı siyasal İslam yapılarının şiddeti, diğer başka İslamcıların siyasal ve toplumsal başarısızlığı, tiranlık ve derin devlet karşısındaki yenilgisi, demokrasi ve hoşgörü değerlerini derinleştirememesi, Arap sokağının özlemlerini gerçekleştirmek ve onun sorunlarına değinmek yerine iktidara geçtikten sonra daha fazla güce olan iştahı; hizmetlerde keskin bir düşüşle birlikte vatandaşların vergilerle belinin kırılması… Bütün bunlar, halkın büyük kesimlerinin siyasal İslam’ın çeşitli versiyonlarının acılarına çözüm olabileceğinden şüphe duymalarına neden olduğu gibi, acılarına ilave bir sorun olarak görmelerine de sevk etti.
Siyasal İslam'ın geleceği, göstericilerin sivil amaçlarına ulaşmadaki ilerlemesine, etkin bir örgütlenmeyi sürdürmeye ve yozlaşmış orduyu, mezhep ve seçkinleri güçlerini bırakmaya ikna etme yeteneklerini kanıtlamadaki ilerleme ile orantılı görünüyor. Başarısızlık daha katı versiyonlarıyla daha fazla politik İslam'a yol açabilir.
*Bu makale Londra merkezli el Arabi el Cedid gazetesinin internet sitesinden tercüme edilmiştir. (Çeviren: İslam Özkan)