21. yüzyılda eşitsizlik: Mesele artık para değil

Küresel eşitsizlik, artık gelir eşitsizliğinden çok fırsat eşitsizliğiyle bağlantılı. Ve, orta gelirli ülkelerde evrensel standartları internet sayesinde takip edebilen insanlar neleri kaçırdıklarının giderek daha fazla farkına varıyor, siyasetçilere karşı öfke artıyor.

Google Haberlere Abone ol

Jason Beaubien

Geçmişte, eşitsizliğin üstesinden gelmek için sürdürülen mücadele parayla ilgiliydi. Yoksulların daha iyi işler bulabilmeleri ve böylece ekonomik pastadan daha büyük bir paya erişmelerine yardım etmekle ilgiliydi.

Peki ya eşitsizliğe ilişkin bu yaklaşım artık geçerliliğini yitirdiyse?

BM Kalkınma Programı (UNDP) son İnsani Gelişme Raporu’nda, 20. yüzyıldaki küresel eşitsizlik fikrinin 21. yüzyılda artık işe yaramadığını savunuyor.

Raporda, yeni nesil eşitsizliklerin sokak protestolarına yol açtığı, toplumlara zarar verdiği ve daha da kötüye gitmek üzere olduğuna dair uyarılarda bulunuluyor.

TOPLUMSAL AYRIŞMALAR BİÇİM DEĞİŞTİRİYOR

UNDP, her yıl dünya genelindeki insani ilerlemeye bakıyor. Yazarlar bu yıl teknoloji, eğitim ve iklim değişikliği çerçevesinde yaşanan toplumsal değişimlerin “yeni bir büyük ayrışma” yarattığını söylüyor. UNDP yöneticisi Achim Steiner, sorunu şöyle özetliyor: “Gittikçe artan sayıda genç ve eğitimli insan, bu durumla bağlantılı olarak (toplumsal yapıda) kendilerini yukarı çıkaracak bir seçenekten yoksun biçimde sıkışmış halde.”

Küresel eşitsizlik, artık gelir eşitsizliğinden ziyade fırsat eşitsizliğiyle bağlantılı.

Steiner, “Gördüğümüz şey, özellikle toplumların gelişmekte olan orta sınıfları etrafında kümelenen yeni nesil eşitsizliklerin ortaya çıkışıdır” diyor.

Steiner, “30- 40 yıl önce insanların inandıkları ve sıkça etraflarında gördükleri şey, çok çalışmanız halinde yoksulluktan kurtulabileceğinizdi” ifadelerini kullanıyor. Fakat günümüzde pek çok ülkede, bu tür bir yukarı yönlü sosyal hareketliliğin artık “kolay kolay gerçekleşmediğini” söylüyor.

2019 İnsani Gelişme Raporu, dünya çapında ortaya çıkan sokak protestolarının büyük kısmının, toplumların güçlüleri kayıran ve kitleleri düşük ücretlere ve çaresiz hayatlara mahkûm edecek biçimde hileli bir gidişata sahip olduğu duygusuyla yaşandığını ortaya koyuyor.

Ve bu eşitsizlikler daha doğmadan başlayabiliyor.

EŞİTSİZLİK DOĞMADAN ÖNCE BAŞLIYOR

Steiner, “Bu yeni nesil eşitsizlik türü ilginç” diyor, “Bu, ‘mikro eşitsizlikler’ diye adlandırdığımız şeylerle, yani ülkemde ve genel toplumun bir parçası olan topluluğumda ‘haksız’ diye nitelendirdiğim şeylerle ilgili.” Bu eşitsizliklerin bazıları doğumdan önce başlar ve bireyleri ağır bir yükün altına sokar.

Steiner, “Bunun bazı hallerde gelirle ilgili olması da mümkündür” diye ekliyor. “Ancak, bugün ailemde, yaşadığım mahallede doğan çocuğumun zaten önemli bir dezavantajla hayata başladığını bildiğim gerçeğiyle çok daha fazla bağlantılı olabilir.”

Teknoloji ve internet, insanların neler kaçırdıklarını çok daha fazla oranda fark etmelerine sebep oldu. Özellikle de orta gelirli ülkelerde, evrensel eğitim sistemleri, öğrencilerin siyasi liderlerinin sorumluluklarıyla ilgili beklentilerini artırıyor. Geçimlik çiftçilik yapan insanlar kendi ürünleriyle meşgul olduğundan ulusal siyaseti takip edecek vakit bulamayabilirken, yüksek eğitimli, işsiz ve mobil internet erişimi olan 20 yaş civarındakiler bunu yapabiliyor.

Yani, 21. yüzyılda yalnızca sürmekte olan büyük küresel eşitsizlikler söz konusu değil, aynı zamanda insanlar bunun çok daha fazla farkında.

Doha Lisansüstü Araştırmalar Enstitüsü’nde yardımcı doçent ve Filistin’deki süregelen otoriter durum hakkındaki ‘Polarized and Demobilized’ adlı kitabın yazarı olan Dana El Kurd, “Arap Baharı ayaklanmalarına, büyük oranda, artan eşitsizlik ve yıkıma uğrayan orta sınıfın yarattığı baskı yol açtı” diyor. “Şahsen (eşitsizliğin) tek neden olduğunu söyleyemem ama kesinlikle önemli bir etkendi.”

ARAP ÜLKELERİNDEN GÜNEY AMERİKA’YA AYNI SORUN YAŞANIYOR

El Kurd, Lübnan ve Irak’ta son zamanlarda gerçekleşen protestoların, bölgedeki insanların ülkelerinde yaşanan kimi sorunlara bakış açılarında bir değişime işaret ettiğini söylüyor. Geçmişte Ortadoğu’daki toplumsal çatışmaların büyük kısmı etnik veya mezhep kökenli çatışmalar olarak görülüyordu. Buna karşın El Kurd, bu yeni protestoların, insanları siyasi seçkinlerle ilgili olarak, bu seçkinlerin yalnızca Sünni ya da Şii olmasından dolayı değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasi sistemlerinin bu kadar çok vatandaşı başarısızlığa uğratması nedeniyle de hayal kırıklığına uğradığını gösterdiğini ifade ediyor.

El Kurd, “Irak’ta gerçekleşen protestolarda gördüğümüz şey, bu siyasi seçkinlerin kendilerinden başka kimseyi temsil etmediğini düşünen insanların varlığıdır” diyor. “Ve mezhepsel bir mesele olduğunu düşündüğümüz şey, aslında bir yolsuzluk meselesi. Fırsatlara erişim konusundaki eşitsizlik, Lübnan ile aynı durumda. Bu yerlerin çoğunda, eşitsizlikle ilgili bir çatışma yaşanırken, bu durum bir çeşit mezhep çatışması olarak maskelendi.”

Ve bu hayal kırıklığı kazanı yalnızca Ortadoğu’da kaynamıyor. Latin Amerika’da Şili’den Kolombiya’ya dek protestolar yaşanıyor. Hong Kong’da öğrencilerin öncülüğündeki gösteriler, bitecek gibi görünmüyor. Afrika’nın sosyal açıdan muhafazakâr olan bölgelerinde, genç kadınlar küresel #MeToo hareketinin bir parçası olarak sokaklara döküldüler.

İnsani Gelişme Raporu’nu denetleyen UNDP görevlisi Pedro Conceição, araştırmalarının bu küresel eşitsizliklerin bireysel yaşamlar üzerinde büyük etkilere sahip olduğunu gösterdiğini belirtiyor.

Conceição, “2000 yılında çok yüksek bir insani gelişim oranına sahip bir ülkede doğan bir çocuğa kıyasla, düşük insani gelişim oranına sahip bir ülkede doğan bir çocuğa ne olduğuna bakarsak, (düşük orana sahip ülkedeki) çocuğun bugün, yani 20 yıl sonra hayatta olmama ihtimali yüzde 17” diyor. “Çok yüksek bir insani gelişme oranına sahip bir ülkende yaşayan çocuğun bugün hayatta olmama ihtimali ise yalnızca yüzde 1.”

“İnsani gelişimdeki eşitsizlikler yüksek ve yaygın biçimde varlığını koruyor” diye belirtiyor.

Ve bu durum yalnızca sağlık alanında yaşanmıyor. Conceição, 2000 yılında zengin ülkelerde doğan çocukların yarısından fazlasının bugün bir üniversitede kayıtlı olduğunu ifade ediyor. Ancak 2000 yılında yoksul ülkelerde dünyaya gelen bebeklerden sadece yüzde 3’ü günümüzde yüksek öğretimde eğitim alabiliyor.

*Makalenin orijinali, NPR sitesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)