Arap dünyasında geçen hafta: Berlin'deki aile fotoğrafı ne anlatıyor?
El Arabi El Cedid gazetesinden Ali Unzula, Libya konferansındaki aile fotoğrafını değerlendirdi. Yedi lider ve başbakan ile sekiz ülkenin dışişleri bakanının katılımının dünyanın Libya konusuna ne kadar önem verdiğini gösterdiğini belirten Unzula aile fotoğrafına bakıldığında, bu fotoğrafta meşru hükümetin başbakanı Fayiz El Serrac ve ülkenin doğusunun güçlü adamı General Halife Hafter ile temsil edilen ve konunun asıl muhatabı Libya halkının olmadığını anlattı.
DUVAR - Arap dünyasını uzun süredir meşgul eden Libya meselesi, gündemin ilk sıralarındaki yerini korumaya devam ediyor. Geçtiğimiz pazar günü Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen konferansta da Libya’daki kötü gidişata kalıcı bir çözüm bulunamadı.
Birçok Arap gazeteci ve yazar Berlin’deki aile fotoğrafına dikkat çekerek, çözümsüzlüğü bu fotoğrafların detaylarına bağladı. Çünkü Libya’da savaşan tarafları temsil eden Fayiz El Serrac ve General Halife Hafter, aile fotoğrafında yoktu.
Arap dünyasının bu haftaki bir diğer önemli gelişmesi ise Lübnan’da yeni hükümetin kurulması oldu. Ancak yeni hükümetin ilanından sonra Lübnan sokakları tekrar hareketlendi.
Gösteriler ilk başladığında Hariri hükümetinin istifasını isteyen ve yerine mezhepçiliğe dayanan kota sisteminden bağımsız bir teknokrat hükümeti kurulmasını isteyen göstericilere göre, bu hükümet kendi taleplerini karşılamaktan uzak.
'LÜBNAN’DA SİHİRLİ DEĞNEĞE İHTİYAÇ VAR'
“Yeni kurulan hükümetin acil bir şekilde olumlu sonuçlara imza atması mümkün değil. Daha doğrusu kimsenin bu yeni hükümetten böyle bir şeyi beklememesi lazım. Zira bu hükümet zaten var olan bir sorunu tedavi etmek için gelmedi. Aksine, yıkıcı ekonomik politikaların sebep olduğu çöküşten sonra geldi.
Lübnan’da mevcut durum o kadar zor ki, gerçekten sihirli bir değneğe ihtiyaç var. Ancak bu sihirli değnek ne Hasan Diyab’ta ne de bakanlarında mevcut. Çünkü ülkedeki ekonomik alt yapının tamir edilmesi, uygulanması oldukça vakit alacak politikalara ihtiyaç duymaktadır. Bunun yanında başka türlü hükümetlere de ihtiyaç vardır. Ama bu durum, kurulan yeni hükümetin halkı tekrar kazanmaya çalışması gerektiği gerçeğini de örtbas etmiyor.” (Lübnan El Akhbar gazetesi)
'LÜBNAN’DA ATEŞKES HÜKÜMETİ Mİ?'
“Lübnan’ı yakından takip eden herkes şu ana kadar Hasan Diyab başkanlığındaki yeni hükümetle ilgili gelişmeleri net bir görüşe veya okumaya sahip değil. Nitekim ülke hem siyasi hem de ekonomik olarak en hassas dönemini yaşamaktadır. Kimileri ülkenin içinde bulunduğu bu süreci, nasıl biteceği tahmin edilmesi zor bir geçiş dönemi olarak görmektedir. Ancak ne var ki, bütün bölge bir yeniden yapılanma süreci yaşamaktadır. Dolayısıyla bu yöndeki yorumlar bir yandan gerçeği yansıtırken, diğer yandan mübalağa taşımaktadır.
Kurulan yeni hükümetle ilgili en iyi nitelendirme ‘Savaş hükümetinden ziyade bir ateşkes hükümeti’ olacaktır. Tabii bu genel durum için geçerlidir ve bu denge etkili faktörlerin çokluğundan kaynaklı her an değişebilir. Bu faktörler, Bağdat sokaklarından başlıyor ancak Beyrut sokaklarında bitmiyor. Yeni haritalar ile gaz boru hatları çekişmesinde bütün Ortadoğu’yu etkileyecek kadar geniş bir etkiye sahiptir.” (Mahir El Hatip/Lübnan El Nashra gazetesi)
'YENİ HÜKÜMET HALKIN TALEPLERİNİ KARŞILAMIYOR'
“Lübnan’da yeni hükümetin kurulması Lübnanlılar için mutluluk verici bir gelişme olmalıydı. Çünkü halk ayaklanmasının en önemli taleplerinden biri hükümetin istifası ve yeni hükümetin kurulmasıydı. Ancak gerçekleşen sadece Hasan Diyab’ın yeni hükümetin kurulması ve yeni bakanların nasıl seçildiğiydi. Bunun karşılığında ise halk tekrar ayaklandı ve bu hükümetin kurulmasını halkın aklıyla dalga geçmek ve halk iradesini hiçe saymak olarak algıladı.
Halkın bu tepkisi doğal ve anlaşılır bir durum. Halk yeni bir hükümetin kurulmasını istediği zaman, burada sadece yeni bir hükümeti kastetmedi. Ki ayaklanma başladıktan sonra ortaya konan talepler gayet açıktır. Halk, ülkeyi bu hale getiren yolsuzlukçu ve mezhepçi partilerden bağımsız, liyakat sahibi isimlerden oluşacak yeni bir hükümet talep etmektedir. Zira halk esasen bu söz konusu siyasi partilere ve gruplardan oluşan siyasi tabakaya ve mezhebe dayalı kota sistemine karşı isyan etmiştir. Yeni kurulacak hükümetin de bu esas bağlamda kurulmasını istemektedir. Ancak olan biten halkın istediğinin aksine bir durumdur.” (El Seyyid Zahra/Bahreyen El Haliç El Arabi gazetesi)
BERLİN KONFERANSI VE AİLE FOTOĞRAFININ ANLATTIKLARI
“Berlin’deki Libya konferansını katılımcılar bağlamında okumaya kalktığımızda, yedi lider ve başbakan ile sekiz ülkenin dışişleri bakanının katılımı, bunun yanı sıra BM Genel Sekreteri, AB Komisyonu Başkanı, Afrika Birliği Başkanı gibi şahsiyetlerin bulunması başta Avrupa olmak üzere dünyanın Libya konusuna ne kadar önem verdiğini göstermektedir. Ancak aile fotoğrafına bakıldığında, bu fotoğrafta meşru hükümetin başbakanı Fayiz El Serrac ve ülkenin doğusunun güçlü adamı General Halife Hafter ile temsil edilen ve konunun asıl muhatabı Libya halkı yoktu.
Yine Libya’ya coğrafi olarak en yakın ve konunun yine en yakın muhatabı olan iki ülke de konferansta yoktu. Bunlarda ilki Libya’nın sınır komşusu ve bu ülkede olup bitenden en fazla etkilenen Tunus ile Libya’daki çekişmelerde ilk siyasi görüşmelere ev sahipliği yapan Süheyrat Anlaşması’nın imzalandığı Fas.
Burada Libya meselesine bir çözüm getirmek için Berlin’de toplanan konferansın asıl sebebinin ne olduğuyla ilgili soru ortaya çıkıyor. Cevap ise, bu konferansın hangi dinamiklerle toplandığını ortaya koyan aile fotoğrafının detaylarında gizlidir.” (Ali Unzula/El Arabi El Cedid gazetesi)
'LİBYA’DA ÇÖZÜMDEN KAÇAN TARAF HAFTER Mİ?'
“Berlin’deki Libya konferansının sonuç bildirgesinde, Libya’da aktif olan devletlerin olmasını istediği her şey vardı. Buna karşın çekişen taraflar arasında bir çözümü getirecek karşılıklı herhangi bir taviz ise yoktu. Kalıcı olacak ve uygulanmaya müsait bir ateşkes anlaşması yerine ilkesel olarak ateşkes fikri üzerinde uzlaşma sağlanması tercih edildi. Bir diğer önemli nokta da, savaşan taraflara silah sevkiyatının engellenmesi. BM tarafından alınan bu karar yıllardır var ancak yine Libya’ya müdahil olan ülkeler buna saygı duymamaktadır.
Dikkat çeken husus şu: Uzlaşmak için gerekli şartları yerine getirmekten kaçınan taraf Hafter oluyor. Hem Moskova’da hem de Berlin’de bu tutumu takınan Hafter, kendini askeri açıdan üstün görmekte ve siyasi uzlaşmanın kendisine bir fayda sağlamayacağını düşünüyor. Ancak öyle görünüyor ki, Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme fikrinden geri adım atması karşısında Hafter’in ve destekçilerinin Trablus’u kısa sürede ele geçirme hayali rafa kalktı. Bu da, Türkiye’nin asker gönderme tehdidinin geçici olarak sonuç verdiğini göstermektedir. (Bekir Sıtkı/El Kuds El Arabi gazetesi)