İşçi Partisi’nin yeni lideri ve küskün seçmen

İngiltere’de İşçi Partisi’nin çiçeği burnunda yeni lideri Keir Starmer koltuğu korona virüsü kargaşasının tam ortasında devraldı. Kendini sosyalist olarak tanımlasa da ılımlı solcu, mükemmel CV’li Starmer partiyi birleştirebilecek mi? Glastonbury’de sahneye bile çıkan Jeremy Corbyn’in coşkusunu yaşatabilecek mi? En önemlisi de son seçimde partiyle köprüleri atan küskün seçmenlerin gönlünü kazanabilecek mi?

Google Haberlere Abone ol

Ayşegül Dikenli Williams

LONDRA - Pandemi kargaşasının başladığı sıralarda İşçi Partisi’nin son seçimde hezimete uğrayan lideri Jeremy Corbyn koltuğunu sessiz sedasız yeni lider Keir Starmer’a vermişti. Corbyn’ın aksine partinin orta kanadında yer alan ve kucaklayıcı bir üslubu olan Starmer’ın, küskün seçmenleri partiye yeniden çekip çekemeyeceği analizleri koronanın gölgesinde kalıyor. Oysa ana muhalefet partisinin çiçeği burnunda yeni liderini yoğun bir süreç bekliyor.

Starmer, Corbyn’in başlattığı ve tabanda destek gören, tren yollarını ulusallaştırma ve sosyal hizmetlere daha çok kaynak ayırma gibi politikalara devam edeceğinin sinyallerini verdi. Bu çıkışlar özellikle genç kesimi partiye çekmişti. Corbyn’in zayıf olduğu alanlardansa uzak duracağa benziyor.

Corbyn’in 2017’deki yükselişini ve 2019 hezimetini bir yana bırakıp yeni lider Keir Starmer’dan bahsetmek istiyorum. Sonra biraz nostalji yapacağım. Kimsenin eleştirmeye kıyamadığı bir hali var Starmer’ın. Çok eleştirilmeyen liderler genelde pek kalıcı olmuyor dünyada gerçi. Biraz mütevazı İskandinav politikacılarını andıran bir tarzı var. Sir olduğu halde bu ünvanını kullanmayı pek sevmiyor mesela.

'MUHALEFET OLSUN DİYE MUHALEFET YAPMAYACAĞIM'

Starmer uzun yıllar insan hakları avukatlığı yapmış ve sonrasında Kamu Davaları biriminde gösterdiği üstün başarılardan dolayı Sir ilan edilmişti 2014’te. Bu da yetmezmiş gibi bir hemşire ve bir tamircinin çocuğu olarak Londra’da dünyaya gelmiş. Ayrıcalıklı bir geçmişi yok. Sol bir partinin politikacısı için neredeyse mükemmel bir CV. Zira İngiltere’de özel okula ya da Anadolu lisesi tarzı seçkin okullara gitmek zaman zaman eleştiri oku olarak döner liderlere. “Sen nereden anlarsın ki halkı” manasındadır bu eleştiri.

Starmer’ın en etkili mesajı "Muhalefet olsun diye muhalafet yapmayacağız" söylemi oldu. Özellikle korona günlerinde bu yaklaşım her kesimden onay aldı gibi. Jeremy Corbyn seçildiğinde yaşadığımız heyecan ve şaşkınlığın yarısını bile hissettmedik Keir Starmer koltuğa oturunca. Destekçileri bile çok heyecan duymadı diyebiliriz. Starmer’ın kötü olmasından değil. Hatta tam aksi aşırı iyi biri. Bu kadar iyi birinin politikacı olması şaşırtıcı. Mesala bir hayır kurumunun lideri olsa çok daha iyi olur dedirtiyor insana. Öyle temiz, öyle duru bir havası var. Zaten geçmişi deşildiğinde en ufak biri sorunlu alan çıkmıyor.

Starmer, Corbyn’e başarı kazandıran 2017 ruhunu canlandırmayı, hezimete uğratan 2019 seçimlerinin gölgesini ise geride bırakma taraftarı olduğunu belirtiyor. Starmer’in karısının Londralı bir Yahudi olmasından da son bir kaç yıldır antisemistizm karalamaları altında puan kaybeden partiye yeni bir enerji vermesi umuluyor.

PARTİ ÜYELİĞİ 3 STERLİN OLUNCA 

Peki Corbyn’in radikal çıkışlarını popüler yapan 2017 ruhu nasıl yitirilmişti? Nostalji yapmadan süreci anlamak mümkün değil. Jeremy Corbyn bir süprizdi. 12 Eylül 2015’te parti üyelerinin ezici oyuyla lider seçildiğinde içtiğimiz kahveyi ağzımızdan püskürtecek denli bir sürprizdi. Destekçileri gençlerdi. 'Oh Jeremy' sloganlarıyla Glastonbury’de sahneye çıkan kaç politikacı vardır?

.

White Stripes’ın ünlü Seven Nation Army şarkısı Corbyn’e uyarlanıp söyleniyordu. Hele bu durum süpriz liderin mütevazı halleriyle birleşince mest oluyorduk kendi cam fanusumuzda. Ona ‘Che-remy’ adını verip sarhoş olmuştuk adeta. Körlerle sağırlar birbirini ağırlar ya da algıda seçiciliğin bir sonucu olarak “Artık İşçi Partisi yüzünü sola çevirdi ve seçmen de arkasından gelecek” hayaline inanmak istedik.

Corbyn’i beklenmedik lider yapan aslında biraz da İşçi Partisi’ne üyelik şartlarının önceki lider Ed Milliband zamanında değiştirilmesi olmuştu. İşçi Partisi’nin amaçlarını ve değerlerini destekleyen her üye. partiye 3 sterlin karşılığında 'kayıtlı destekçi' olarak katılabilecek ve liderlik seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip olabileceklerdi.

Bu fırsattan yararlanan binlerce öğrenci, sendikacı, partiye hemencecik üye olup liderlik seçiminde inanılmaz şekilde söz hakkına sahip oluverdiler. Yüzde 59 gibi ezici çoğunlukla savaş ve nükleer silah karşıtı olan: trenlerin ve her şeyin ulusallaştırılmasını savunan Corbny parti lideri oluvermişti.

ORTA SINIF, PARTİNİN SOL KANADINI SEVMİYOR

Bu yazının aşırı Corbyn fanı olan biri tarafından yazıldığı uyarısında bulunmak isterim. Romantik bir Corbyn’ci olarak “Biz seni haketmedik ve dünya sana hazır değildi” diye üzüntü dolu, kalp emojili mesajlar yazmışlığım bile var Instagram fotosunun altına. Yani benimkisi bir kalp kırıklığıydı. Hatta bir süre haberlere bile bakamamıştım seçim yenilgisinin ardından. Yine de olayları mümkün olduğunca nötr olarak anlatmaya çalışıyorum.

Beklenmedik bir süprizle partinin en sol kanadındaki Jeremy Corbyn’in lider olmasının, tabanda büyük bir bölünme yaşattığı bir gerçek. Orta sınıf bunu bir türlü kabullenememişti. Mesela kızımın okulunda İşçi Parti’sine oy verdiğini düşündüğüm anneler, Liberal Parti’ye oy vermeyi düşündüklerinin sinyallerini vermişlerdi seçim hezimeti öncesi.

Milyonlarca dolarlık kamuoyu yoklamaları yerine herkes çevresindeki yirmi kişiye bakarak bir sonuca ulaşabilir çoğu zaman. Ama çok soğukkanlı yapmak gerekiyor bu analizi. Birkaç laf dalaşı yaşadığımı hatırlıyorum o sıralar pubdaki anne arkadaşlarımla (evet tam bir Corbyn fanıydım).

İngiltere’de beyaz yakalı orta sınıf, İşçi Partisi’ne oy verse de partinin sol ucundaki sendikacı kanadı sevmez. Yeni, biraz geliştirilmiş bir Blair hayali kurarlar. Ekonomide Blair gibi ama dış politikada daha az tartışmalı, çevreci, iş dünyasıyla arası iyi ama bankacıları çok şımartmayan bir Blair olsa hiç fena olmaz hani. Ama Keir hayallerindeki Blair değil. Orta sınıf ne derse o oluyor  dünyada ve ikna edilmesi en zor kesim de onlar. Gerçek muhafazakar kesim bir nevi. Radikal değişim istiyormuş gibi davranıp hayatlarını çok etkilemeyecek küçük değişikler istiyorlar.

BREXIT Mİ YAKTI KÖPRÜLERİ, ANTİSEMİZM KARALAMASI MI? 

Sadece ‘antisemitist’ karalama kampanyalarını suçlayabilir miyiz? Bu biraz basite kaçmak olur kanımca. Bunun kötü niyetli bir karalama kampanyası olduğu bir gerçekti. Ama çıkış noktasında karşı tarafa koz verecek hatalar da yapılmadı değil. Sonrasında ise suçlamalar ciddiye alınmadı ve zamanla durulur diye umuldu. Verilmesi gereken tepkiler geç verildi.

Geleneksel İşçi Parti’li, eski maden işçilerinin çocuklarının torunlarının yaşadığı kuzey tabanını kaybetmek ‘antisemitist’ karalama kampanyasına bağlanamaz. O kesimin pek umrunda değildi bu zaten. Londra tayfasının endişe ettiği entelektüel tartışmalardı biraz.

Burada boğazıma bir şey takılıyor, gözüme bir şey kaçıyor. Çünkü bu kaybın -gelenesel kuzey işçi sınıfı tabanı- çok hüzünlü olduğunu düşünüyorum. Tabi ki Brexit darbesinin bunda büyük bir etkisi var. Fakir ve işçi kökenli geleneksel tabanın utanarak da olsa kalben Brexitçi olduğunu hatırlatırım. Bunda ekonomik olarak işçi sınıfı, kültürel olarak muhafazakar olma durumunun etkisi de var. İşçi Partisi yıllardır bu kesimi kaybediyordu aslında. Ama Brexit tam bir yol ayrımı oldu. Duygusal olarak MHP’li ama aynı zamanda sınıfsal ve ekonomik olarak kendini sola yakın hissetme benzetmesi tam bir karşılık olur mu emin değilim.

Daha önce de bahsetmiştim Corbyn her zaman bir AB şüphelisiydi. Ama ayrılmaya çok hevesli bir Muhafazakar Parti varken Brexit sürecinde AB’yle ilgili bu solcu gerekçelerini tam olarak ifade etmenin yeri ve zamanı değildi. Yani ne tam bir Brexit karşıtı olabildi ne de tam bir savunucusu. Seçmeni ürkütmemek için her politikacı yapar bunu biraz. O konu yokmuş gibi davranma taktiği derim buna ben. Neredeyse seçimin son birkaç ayına kadar Jeremy Corbyn bu taktiği uygulamaya çalıştı. Niyeti çok iyi olsa da seçmen kül yutmuyor maalesef. Hem kalalımcıları hem de ayrılalımcıları memnun etmeye çalışma stratejisi gerçekten başarısız oldu. Ama o sıralar başka bir yol var mıydı emin değilim.

Corbyn’in kişisel olarak referandum sonuçlarına saygı duyduğunu ve ikinci bir referandumu pek istemediğini bilsek de parti içi kalalımcılara ve tabanın bir kısmından gelen taleplere karşılıksız kalmak zordu. Ve seçime az bir süre kala ikinci referandum olabileceği sinyallerini verdiler mecburen. Ve bu biraz önce bahsettiğim ekonomik anlamda İşçi Parti’li ama kültürel anlamda muhafazakar ve AB’den gelen yüksek göçe başından beri şüpheli bakan taşrada pek tutulmadı. Ve daha önce Muhafazakar Parti’ye hiç oy vermemiş olanlar fikrini değiştirdi.

2017 SEÇİMLERİNDEKİ BAŞARININ SIRRI NEYDİ?

Oysa 2017’de mesajlar netti: "Tren yollarını ulusallaştıracağız, NHS’I (Milli Sağlık Sistemi) daha çok kaynak aktaracağız, üniversiteler bedava olacak." Tüm bu vaatler hem kuzeyli kalben muhafazakar işçi sınıfının, hem de ekonomik darboğazdan yılmış şehirli orta sınıfın hoşuna gitmişti.

Son on yıldır gücü elinde bulunduran Muhafazakar Parti (bunun büyük bir bölümü koalisyondu gerçi) 2007’deki ekonomik krizi bahane ederek acımasız bir kesinti politikasına yönelmişti. Sosyal hizmetler kan ağlıyor, maaşlar dondurulmuş, sadece en dar gelirli değil, nispeten güvencede olan orta sınıfı da derinden etkileyen yılların ardından iyi gelmişti Jeremy Corbyn’in devrimci çıkışı.

En ılımlı en Blairist tayfa bile içten içe sempati duyuyordu bu radikal yeni soluğa. Çünkü herkesin canına yetmişti artık ekonomik krizin sorumlusu bankacıların cezasız kalması ve üstüne üstlük hala bonuslarıyla sefa sürmeleri. Yani en en zengine karşı ciddi bir antipati vardı havada.

Özet olarak son on yılda tam beş seçim yaşadı Birleşik Krallık. 2015’e kadar muhafazakarlar koalisyonla iktidardaydı. 2015’te ise David Cameron beklenmedik bir şekilde seçimi kazandı ve 2016’da Brexit referandumunu yapmak zorunda kaldı. 2017’deki seçimde Corbyn nispeten başarılı oldu yukarıda saydığımız nedenlerle. 2019’da ise Brexit kararsızlığı ve vaatlerin biraz havada uçuşmasıyla ağır bir yenilgi yaşandı.

Uzun bir süre Boris Johnson’lı hayatın devam edeceğini biliyoruz. Johnson’ın seçim zaferi çok netti. Geçmiş yıllardaki sayıca zayıf, her zaman biraz sallantılı Muhafazakar Parti iktidarlarından farkı bu seferki. Yani çiçeği burnunda Starmer’ı erken bir seçim ya da hareketli bir süreç beklemiyor bu açıdan. Tabana ulaşıp, kasaba kasaba gezip kaybedilen seçmenin gönlünü kazanacağı bir beş yılı var önünde.