Almanya'daki tartışma: Senin ırkçılığın, benim ırkçılığım, onun ırkçılığı
Protestolar sırasında bir kesim George Floyd için sokağa çıkmanın anlamsız olduğu, Almanya'daki "yabancı düşmanlığı" ile ırkçılığın aynı olmadığı tartışmasına girdi. Hiç yoktan herhangi bir polisin "rutin" kontrolünden asla geçmeyecek olanlar Almanya'daki ırkçılık ile ABD'dekini birbirinden ayırabilir. Damarlarında akan ince dozdaki ırkçılığı fark edip bununla yüzleşmek yerine kavramlar etrafında dolanmak sıradan insanın da, siyasetçinin de, gazetecinin de işine gelir. Rahat hayatlarını devam ettirmenin en kolay yoludur bu.
KÖLN - Amerika Birleşik Devletleri’nde George Floyd’un polis memuru Derek Chauvin tarafından sokak ortasında öldürülmesinin ardından başlayan protestolar Avrupa'ya da sıçradı. Geçen hafta İngiltere, Hollanda, Fransa, Belçika ve Almanya'da geniş katılımlı protestolar yapıldı. Köln, Hamburg, Frankfurt gibi büyük şehirlerdeki protestolara 10 binden fazla kişi katıldı.
Protestolar sonrasında bir kesim George Floyd için sokağa çıkmanın anlamsız olduğunu, ABD'de ne yapılsa moda gibi Avrupa'ya da sıçradığını Almanya'da yaşanan ırkçılıkla ABD'de yaşanan ırkçılığın kültürel köklerinin başka olduğu tartışmasına girdi. Kimileri Almanya'da var olan "yabancı düşmanlığı" ile ırkçılığın birbiriyle aynı şey olmadığını ifade etti.
İnsanlar arasındaki ayrıştırma, sınıflandırma, önyargıya dayalı yaşanan adaletsizlikleri yabancı düşmanlığı olarak nitelendirerek hafifletmeye çalışanlar ırkçılık zehrinden az da olsa bir doz aldıklarının farkında değiller. Oysa siyah veya melez rengi olan biri herhangi bir garda veya tren yolculuğunda ellerinde silahlar olan polislerce "Nereye gidiyorsunuz?" diye bir anda sorgulanabilir, kimlik kontrolünden geçirilebilir ve bunun adı rutin kontroldür. Almanya'da doğmuş,büyümüş olsa bile böylesi rutin kontrole maruz kalması oldukça büyük bir olasılıktır.
Yaşadıkları konforlu hayatın bu tartışmayı yürütenlere verdiği kendinden olmayan herkesi aynı çekmecenin içinde biriktirme izninin tadını çıkarmaya bayılırken asla ırkçı değillerdir. Hiç yoktan herhangi bir polisin "rutin" kontrolünden asla geçmeyecek olanlar Almanya'daki ırkçılık ile ABD'deki ırkçılığı birbirinden de ayırabilir, hatta ırkçılıkla yabancı düşmanlığı aynı şey değil diyebilir. Damarlarında akan ince dozdaki ırkçılığı fark edip bununla yüzleşmek yerine kavramlar etrafında dolanmak sıradan insanın da, siyasetçinin de, gazetecinin de işine gelir. Rahat hayatlarını devam ettirmenin en kolay yoludur.
Amalı-fakatlı cümlelerin birincil olma halini ve bundan elde edilen ayrıcalığı kaybetmemek için sarf edilmesi ırkçılık sınırının içine girmiyor mu? Kendinden olmayana karşı aynı önyargı ve aynı klişelerle bakmaktan rahatsız olmayanlar söz konusu ırkçılık olduğunda ince ince detaylandırmayı tercih ediyorlar.
IRKÇI GÖRÜŞLERE SAHİP PARTİ ÜLKENİN EN ÇOK OY ALAN 3. PARTİSİ
Irkçı görüşleri temsil eden parti Almanya parlamentosunun çoğunluğa sahip 3. partisiyken Almanya daha ne kadar ırkçı olabilir. Halle'deki Yahudi cemaatine yapılan saldırıdan ve Hanau'da 9 kişinin hayatını kaybettiği saldırının üzerinden sadece birkaç ay geçti. Irkçılıkla yalnızca insanlar öldüğünde ilgilenirmiş gibi yapıp sonra unutursanız mücadele edemez, yok edemezsiniz. Irkçılık yavaşça ve inceden sıradanlığın içinde başlıyor. Bu durumun görmezden gelinmesi konu hakkındaki tartışmaları sürekli geçici kılar.
Yeni başlayan “kurumsal ırkçılık’’ tartışmalarıyla birlikte Yeşiller partisi, anayasanın 3. maddesinde yer alan "ırk" ifadesinin anayasadan çıkartılmasını talep etti. Bu öneri parti Eş Genel Başkanı Robert Habeck ve Schleswig-Holstein Eyalet Meclis Grup Başkanvekili Aminata Touré'den geldi. "Irklar yoktur, insanlar vardır" diyen politikacılar, bu kavramı anayasadan silmenin önemli bir işaret olacağını ifade ediyorlar.
Almanya Cumhuriyeti Anayasasının üçüncü maddesi, "Cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini veya siyasi görüşleri dolayısıyla hiç kimse mağdur edilemez ve hiç kimseye imtiyaz tanınamaz" ifadelerini içeriyor.
Unesco 1950'de "ırk" yerine “etnik köken” denmesini önermiştir. Daha da tarafsız olması için "popülasyon" denilebilir. Günümüzde sosyoloji, etnoloji, gen araştırmaları, arkeoloji gibi bilimsel alanlarda “insan çeşitliliği” ifadesi tercih ediliyor.
KURUMLARIN IRKÇILIĞI İLE İLGİLİ VERİ BİLE YOK
Yeşiller'in bu sembolik değişimi talep etmesi ırkçı cinayetler ve aşırı sağcı faaliyetler karşısında risk altında olanlara olumlu bir sinyal göndermek için önemli bir çaba olarak görülebilir. Fakat bu sembolik adımın yanında ırkçı bir yapılanma olan NSU'nun işlediği cinayetlerde devletin istihbarat kurumunun içine sızmış ırkçı hücrelerin ortaya çıkarılması için daha çok baskı yapmak, ırkçı cinayetlerin aydınlatılması için sürekli bu davaları takip etmek ırkçılıkla mücadelenin önemli pratik ayağıdır. Almanya'da daha polisin içinde ırkçı olanlarla ve bunların işlediği suçlarla ilgili yapılmış bir çalışma, elle tutulur doğru dürüst bir istatistik bile yok. Devletin kendi kurumları kendi içindeki ırkçılığı deşifre etmeden ırkçılıkla mücadele etmek ne kadar gerçekçi bir yaklaşım olabilir. Irkçılığı sadece Nazilere, saldırılara, cinayetlere indirgeyerek devletten bağımsız bir konuymuş gibi bakmak konunun üstünü örtüyor.
Irkçılık saldırılarla başlamıyor, onunla sonuçlanıyor. Asıl ırkçılık, yabancı isimli olduğu için işsiz kalanların hikayesinde, okulda yabancı olduğu için sistemin en zayıf halkası ilan edilerek eğitimde bir Almanla eşit şansa sahip olmayan çocuğun yaşadıklarında, yabancı olduğu için kiralık ev bulamayanların evsizliğinde, yabancı oyuncu olduğu için sadece yabancıların rollerini oynamak zorunda kalan oyuncunun sıkışmışlığında, aksanlı ya da bozuk gramerle konuştuğu için devlet dairelerinde kötü muamele edilen insanların kızaran yüzünde, derisinin rengi, saçının şekli farklı diye egzotik bir oyuncak muamelesi gören insanın şaşkınlığında, her siyahın muhteşem sporcu, müzisyen veya kriminal olduğunu düşünmekte, herhangi bir Müslüman ülkeden gelen kişinin otomatik olarak Müslüman olduğunu düşünerek tüm dini sorulara cevap verilmesinin beklenmesinde ya da Müslüman ise de 'Cihatçı mı' diye düşünülmesinde, kısacası klişelerde başlıyor. Bu klişe ve otomatik düşünceler polisin, öğretmenin, devlet memurlarının içine yer etmişse Almanya'da sadece Naziler ırkçı değildir. Ülkede kurumsal bir ırkçılık var demektir.
Irkçılıkla mücadele etmek isteyenler buralardan başlamak zorundadır.