Türkiye ve AB: Kimse beklediğini alamayacak
Türkiye-AB ilişkileri Almanya sayesinde beklenenden daha az gergin ilerleyecek o kadar. Ne Türkiye müzakerelerde yeni fasılların açılması, gümrük birliğinin modernizasyonu, vizesiz seyahat gibi alanlarda beklediğini alacak ne de AB'den üyelik müzakerelerinin durdurulmasını bekleyenlerin beklentisi gerçekleşecek.
KÖLN - BM Güvenlik Konseyi Başkanlığı'nı Temmuz başından itibaren bir aylığına Almanya üstlendi. İlk gündem maddesi BM'nin Suriye'ye yaptığı yardımın uzatılmasıydı. Almanya ve Belçika tarafından hazırlanan karar tasarısını geçtiğimiz çarşamba Rusya ve Çin veto etti. Çin ve Rusya insani yardımın Suriye'ye tek bir sınır kapısından Şam yönetimi yoluyla girmesini istiyordu. Moskova diretmekte başarılı oldu; yardımlar artık Türkiye-Suriye arasındaki Cilvegözü sınır kapısından yapılacak. Almanya tek kapıdan sınırlı da olsa yardımı kabul ederek Moskova ile karşı karşıya gelmek istemedi. Çünkü BM yardımı durdurulursa bunun Esad'ın elini güçlendireceğinden çekiniyor.
Almanya, Türkiye'yle de karşı karşıya gelmemeye çalışıyor ve çok uzun zamandır Türkiye'ye karşı yatıştırma politikası (appeasement politik) izliyor. Almanya her alanda yaşanan sorunları diplomasi yürüterek ara formüllerle çözmeye çalışırken Suriye'deki agresif stratejisi ile Türkiye, kimsenin yok sayamayacağı 'bölgesel aktör' haline geldi.
Türkiye kendince öne sürdüğü 'haklı gerekçeleri' üzerinden kendisini komşu ülkede yönetim, işletme, eğitim ve sağlık gibi hemen her alanda kalıcılaştırmaya devam ediyor. Türk Lirası Suriye'de Türkiye'nin kontrol ettiği bölgede kullanılmaya başlandı. Okullarda çocuklar Türkçe öğreniyorlar, müfredatı da Milli Eğitim Bakanlığı gönderiyor. Yerel yönetim Türkiye'nin kontrolü altında.
NATO üyesi, her türlü askeri imkana sahip Türkiye her gün Suriye sınırından geçiyor. Şubat ayından bu yana Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'ne göre (SOHR), Ankara'nın sadece İdlib'e gönderdiği toplam askeri araç sayısı 7 bin 715. Savaş Araştırmaları Enstitüsü'nun araştırma raporu ve Mart ayında verdiği tahmine göre Türkiye'nin İdlib'deki 46 üssünde 20 bin askeri var. Ankara sayılarla ilgili bilgi paylaşmıyor. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'ne (ECFR) göre, Suriye'de yaklaşık dört milyon kişi Türkiye kontrolü altında yaşıyor. Askeri yayılmacılığını da kuzey Suriye'de süreklileştirmeye devam ediyor.
Türkiye, bu arada Suriye'deki politikasına ek olarak bir de uluslararası kabul gören Sarrac hükümetine destek verip Libya'ya müdahale ederek yeni bir alan daha açtı. Türkiye'nin Libya'daki varlığı ona ek bir güç daha sağlıyor. Libya, Afrika'nın her köşesinden AB ülkelerine gitmek isteyen göçmenlerin havuzu konumunda. Yeni Osmanlıcılık hayallerinin yanı sıra tıpkı Türkiye'deki 3,6 milyon Suriyeli mülteciyi Avrupa'ya karşı kullandığı gibi Lİbya'dan AB'ye gidecek göçün kontrolünde de yer almaya çalışıyor. Üstelik Türkiye'nin Libya'ya silah göndermesini BM ambargosuna rağmen AB ve Almanya izlemekle yetiniyor.
Türkiye Akdeniz'de bulunan ve Avrupa'ya transfer edilecek gazdan payını almak için Yunanistan'a ve Fransa'ya karşı sertleşmeyi göze alıyor. Çünkü hala mülteciler büyük ve işgörür bir koz. Geçtiğimiz hafta Avrupa Parlamentosu Türkiye'deki sığınmacılar için 485 milyon Euro ek destek sağlamayı kabul etti.
Bu yazı yazıldığı sırada AB dışişleri bakanları, korona nedeniyle uzun bir süreden sonra ilk kez Fransa'nın çağrısıyla Brüksel'de Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğal gaz arama faaliyetlerini, Libya'daki rolünü ve mülteci krizine karşı AB'nin alacağı tutumu değerlendirmek üzere toplantıdalardı. AB Dönem Başkanlığı'nı yeni üstlenen Almanya Türkiye ile gerginlik istemiyor. Almanya'nın önem verdiği en öncelikli konu koronanın yarattığı ekonomik krizle mücadele. Bu toplantıdan Türkiye'ye karşı bir yaptırım çıkma ihtimali yok. Ancak uzun bir aradan sonra ilk defa Almanya Federal Hükümetinden Türkiye'ye karşı bir eleştiri geldi. Sol Parti'nin bir soru önergesine verilen yanıtta Federal Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Maria Flachsbarth, Türkiye'nin Suriye'de Kürtlerin yaşadığı bölgedeki varlığının uluslararası hukuka göre illegal olduğunu belirtti. Maria Flachsbarth “Barış Pınarı Harekatı gerçekleştiğinde de hükümetimiz, bu operasyonun uluslararası hukuka uygunluğunu kanıtlayacak nedenlerin olmadığını ifade etti” diye konuştu. Açıklamasındaki bir ilginç detay da Covid-19 önlemleri nedeniyle Rojava bölgesine Almanya'nın 1 milyon euro yardımda bulunacağını söylemesi oldu.
Türkiye-AB ilişkileri Almanya sayesinde beklenenden daha az gergin ilerleyecek o kadar. Ne Türkiye müzakerelerde yeni fasılların açılması, gümrük birliğinin modernizasyonu, vizesiz seyahat gibi alanlarda beklediğini alacak ne de AB'den üyelik müzakerelerinin durdurulmasını bekleyenlerin beklentisi gerçekleşecek. Almanya, Türkiye ve AB ilişkilerini sadece Erdoğan'ın başkanlık dönemine ve AKP iktidarına endeksleyerek hareket etmedi ve etmeyecek. Şimdilik göç ve turizm konusuna odaklanacak. Suriye, Libya ve Akdeniz konusunda ise kışkırtıcı olabilecek her politik adımı engellemeye çalışacak.