YAZARLAR

Dünyaya uyumlanıp akmak

Versus Art Project ev sahipliğinde, Özge Yılmaz küratörlüğünde düzenlenen Fluid Dynamics sergisi, bizi birbirimize, doğaya, mekanlara bağlayan görünmez ağlara işaret ediyor.

“Zemin neresi? Gökyüzü nerede? Kaç kişi gördü bu gezegeni uzaktan çıplak gözleriyle?”
Küratör Özge Yılmaz, Yelta Köm’ün 'Olasılıksal Zeminler’i üzerine

Akışkanlar dinamiği, fluid dynamics. Akıyoruz, şekilleniyoruz, şekillendiriyoruz, adapte ediyoruz, adapte oluyoruz. Bu kez doğanın bizi ağır şekilde adapte olmak zorunda bıraktığı bir süreçten geçiyoruz. Garip bir şekilde hemen uyumlanıyoruz da... Eskiyi unutuveriyoruz. Doğanın bir parçasıyız sonuçta; şartlar ne getirirse kendimizden beklemediğimiz şekilde ona uyum sağlıyoruz.

Sudan yola çıkarak önümüze gelen bir sergi var karşımızda Versus Art Project’te. Su toprağa karışıyor, ağaçların köklerine işliyor, çekirdeğe ulaşıyor, çekirdekten başka bir akışkan olan ateşin lavlarıyla karşılaşıyoruz. Bu geçirgen, inanılmaz bir düzen ve dengeyle var olan dünyanın üzerine şehirler oturtuyoruz. Kendimizi, fikirlerimizi, ruh halimizi, vazgeçemediğimiz betonları... Bizi birbirimize, doğaya, mekanlara bağlayan görünmez ağlara işaret ediyor Fluid Dynamics sergisi. "Akışkanlık" kavramına, bu kavramın birey-mekân ilişkisi içinde doğa, kent ve sanal mekânlar üzerindeki yansımalarına ve yaşamın içindeki akışkanlık vurgusuna odaklanıyor.

Sergi bu hafta sonu bitiyor ama ben açıl-kapan, karantina/değil, hafta sonu yasak/hafta içi de zaten mesai dertlerinden sergiyi yerinde göremedim, günün gerçeklerine uyup sanal ortamda gezdim. Akışkanım sonuçta, adapte oluyorum...

ÇEKİRDEK, TOPRAK, KENT, SANAL MEKANLAR

Sergi ile ilgili en sevdiğim şey, küratör Özge Yılmaz’ın Özüm Ceren İlhan’a verdiği röportajda değindiği, serginin yanıt vermek yerine soru sormak üzerine inşa edilen kurgusu oldu. Sesi sakinleştiren, durgun zannetiğiniz ama yarın bir bakmışsınız bir o kadar da asi olabilecek suyun sesini dinleyerek, sanki toprak kokusunu duyarak geziyorsunuz galeride. Geziyor ve düşünüyorsunuz. Bu yer, bu gök, ne anlam ifade ediyor? Bizi hastalıklarıyla sallayan dünyada biz kimiz, neler yapıyoruz? Nelere uyumluyuz, neleri tahrip ediyoruz? Enstalasyonlar ve başarılı yerleştirmeleri, galerinin içinde yeni, katmanlı bir dünya yaratmış; işte o dünyada, düşünceler arasında akıp gidiyorsunuz.

Alper Aydın - Yol

Sergide bir diğer sevdiğim öğe, SAHA Derneği’nin desteklediği çalışmaların sergiye dahil edilmiş olması oldu. Galeri, ticari bir kurum olmanın yanı sıra, bu başarılı işlerin daha çok izleyiciye ulaşması için önem taşıyan bir araç bence. Hazır lafı burada açmışken sergiyi sizinle gezmeye daha önce SAHA’da görüp çok etkilendiğim bir işle başlayalım, Alper Aydın’ın doğaya kilden yaptığı müdahalesi, Yol işiyle. Alper Aydın, İzmir, Nazarköy’de ve İstanbul, Belgrad Ormanı'nda seçtiği mekânlarda, doğada akmakta olan sulara kil labirentleri ile müdahale ediyor. Sergide izlediğimiz videoda ve fotoğraflarla izlediğimiz süreçte, doğa insan inşaasına müdahale yaparak, zamanla kendi kurallarını, yapısını tekrar geçerli kılıyor gözlerimizin önünde. "İnsan dünyayı tüketecek diyorlar ama, dünya kendi kendini yenileyebilen bir yapıya ve döngüye sahip; insanın bitireceği ancak kendisi" diyor sanatçı.

Böylece geliyoruz serginin üçüncü en çok sevdiğim özelliğine: İşlerin birbiriyle serginin sunduğu akışkanlıkta, kadife gibi, ince ince konuşması. Alper Aydın’ın Yol’unun arka duvarında bir başka SAHA çıkışlı iş, Sibel Horada’nın Muradiye Şelalesi’ni çektiği Akış’ını izliyoruz. Siyah-beyaz ekranda, ‘80’lerin karlı televizyon görüntüsünde, suyun yıkıcı, tahrip edici halini izliyoruz. Akan suyun altında Horada’nın galerinin hemen yanındaki inşaattan tek tek seçtiği molozlar duruyor. Beton ve su, sizi susuz bırakılan vadilere karşılık viran şehirleri yutan baraj sularına götürüyor. Tahribat, Didem Erbaş’ın amorf formu, Mesafenin Mavisi işinde devam ediyor. Başta bahsettiğim, hayalimde galerinin içinde yaratılan yeni katmanlı dünyaya çok güzel ve özel bir ek olarak, sanatçı, galerinin içerisinde iki hafta çalışarak mekana özel bir iş üretmiş. Didem Erbaş’ın gözlemlediği, doğa olaylarının bıraktığı izleri, sanatçının mekâna özel ürettiği mavi bir vitrayın içindeki resimlerinde arıyoruz.

Sibel Horada - Akış

Sonra mekandan çıkıp sokaklara, Alper Aydın’ın işindeki gibi doğaya, yine bir dere kenarına gidiyoruz Berka Beste Kopuz’la. İzi Sürülemeyen’in galerideki harita yardımıyla izini aramaya... Çünkü artık o doğa yok; 2000’lerin yapılaşması, tahribatı, bu kez galip gelmiş. "Bir şehrin dereleri, o kentin doğal ve kültürel mirasıdır. Şehirleşmede doğaya öncelik vermeyen arazi kullanım kararları ve uygulamaları, derelerin doğal yapısını değiştirerek kaybolmasına, yaşam kalitesinin düşmesine neden olmakta ve kent sağlığını tehdit etmektedir” diyen Kopuz, geçmişte İstanbul, Koşuyolu Mahallesi’nde yer alan ve şifalı kaynak suları olarak bilinen, artık kanalizasyona bağlanmış, atık suyu olmuş Dinlenç ve Seyid Ahmed Dereleri'nin izlerini arıyor.

Bu kirliliğe bir çare olarak, pencere kenarında bir hava alıp Emine Boyner Kürşat’ın çamurla şekillendirdiği Oyster (İstridye) serisinden insanlık adına af dilenebilirsiniz. Doğanın simyacıları olarak kendilerini temizleyebilen ve bulundukları yeri ve suyu arındıran istridyeler, Kürşat’ın dokunuşlarıyla yeryüzü ile beden arasındaki ilişkiyi araştırıyorlar. Pencere kenarında gökyüzünü izleyen sihirli yumuşakçalardan ayrılıp sergi mekanından çıkarken son bir dokunuşla, doğanın bir parçası, insan bedenimizi suyla dinlendiriyoruz. Bir performans sanatçısının da yer almasının çok güzel bir dokunuş olduğunu düşündüğüm sergide, daha önce suyla birçok çalışma yapmış Gülhatun Yıldırım'ın Venedik Uluslararası Performans Sanatı Haftası’nda yaptığı Submerge (Suyun içine daldırmak) isimli performansından fotoğraflar görüyoruz sergiye veda ederken. Suya kendini ritüeller eşliğinde sunan bir kadın, bir beden... Hayata akıp dünyaya karışmak için doğru bir zaman...

Versus Art Project ev sahipliğinde, Özge Yılmaz küratörlüğünde düzenlenen Fluid Dynamics, video, yerleştirme, resim, fotoğraf ve seramik medyumlarından işlerin arkasındaki sanatçılar, Alper Aydın, Emine Boyner Kürşat, Didem Erbaş, Sibel Horada, Berka Beste Kopuz, Yelta Köm, Deniz Tortum ve Gülhatun Yıldırım’ın katılımıyla gerçekleşiyor. Siz de güne zamana takılmadan, adapte olup akarak sergiyi bu bağlantıdan gezebilirsiniz.


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.