Düşkün Derviş: Bu dünya çarkıfelek!

Aleksandros Papadiamantis’in altı öyküsünden oluşan Düşkün Derviş seçkisi, Ari Çokona çevirisiyle İş Bankası Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

Kendisine “derviş”, “keşiş” lakabı takılan Aleksandros Papadiamantis 1851’de Skiatos Adası’nda dünyaya geldi. Yoksul bir ailede doğdu ve ölene değin yoksulluk içinde yaşadı. Her ne olursa olsun sürekli yazması ve elindeki tüm parayı dağıtması hep bundan ötürüydü.

Liseyi ve manastır eğitimini imkânsızlıklar yüzünden bölük pörçük şekilde bitirip Atina Üniversitesi’nde felsefe okumaya başladığında, ailesi onun öğretmen çıkıp köye dönmesini, düzenli kazancıyla kendilerine yardım etmesini bekliyordu, ama Papadiamantis eğitimini tamamlayacak paradan bile yoksundu.

Düşkün Derviş, Aleksandros Papadiamantis, çeviri: Ari Çokona, 120 syf., İş Bankası Yayınları, 2022.

Bu yıllarda kendi kendine İngilizce, Fransızca öğrenip çeşitli gazete ve dergilere yaptığı çevirilerle geçiniyordu. Bir de bunlara ek olarak tefrika novellalar, öyküler yazıyordu. Çok az kazanıyor, çok mütevazı bir hayat sürüyordu. Bazen kâğıt bulamayınca, yemek yediği tavernadaki kullanılmış kese kâğıtlarına yazıyordu.

Saçı sakalı birbirine karışmış halde, sürekli eski ve yırtık kıyafetlerle yarı aç yarı tok bir hayat sürdü. Maaşını aldığında gecikmiş borçlarını kapatıp kalanını etrafına dağıtınca yine başladığı yere dönüyordu. Hatta bir seferinde telifini almak için dergiye gittiğinde, muhasebeci karşısında gördüğü Papadiamantis’i evsiz sanarak ona yoksullar için hazırlanan bir erzak torbası verdi.

Papadiamantis 1911’de dünyaya veda etti. Ölümünden sonra gerek yaptığı çevirilerle gerekse de yazdıklarıyla Yunan edebiyatının önemli köşe taşlarından biri olarak hafızalara kazındı.

GERÇEKÇİ VE ÖZGÜN ÖYKÜLER

“Bir kadının dudaklarında âşığının öpücüklerinin izini bulmak ne kadar mümkünse, küçücük sandalı uçsuz bucaksız lacivert kütlenin içinde bulmak da o kadar mümkündü.”

Papadiamantis’in Türkçeye üç kitabı çevrildi. Göçmen Kadın 2019’da, Hadula 2020’de okurla buluştu. Üçüncü ve en yeni çeviriyse geçtiğimiz günlerde raflara girdi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketine sahip olan Düşkün Derviş adlı kitabın çevirmeni ise Ari Çokona.

Düşkün Derviş’te altı öykü var. Kitaba ismini veren öykü evsiz, yoksul, yaşlı bir Müslümanı konu edinir. Eski bir Osmanlı paşası mı, bir sürgün mü, kimse bilmez. Ne zaman geldiği de, ne sebeple geldiği de belirsizdir. Yaşlı derviş küçük bir kahvehanede yatıp kalkar. En büyük özelliği ney üflemesindedir. Öyle ki, onu dinleyen herkes kendinden geçer. Ney kelimesinin, İncil’de İsa’nın “Nai!” (Evet) deyişini çağrıştırdığı düşünen bekçi ise dervişi özellikle sever, ancak görev bazen insana olmaz işler yaptırabilir.

Sıla Özlemi adlı öyküde de istenmeyen bir evlilik ve karşılıksız bir aşk hikâyesiyle karşılaşırız. Genç Lialio, kendinden yaşça büyük olan Barba Monahaki ile olan evliliğinde çok mutsuzdur. Bu evlilikten kaçmak için ailevi özlemini öne sürer. Ona yardım eden kişi ise komşuları Mathios’tur ve bu kaçış en çok onun canını yakar.

Başak Toplayıcısı öyküsünde de torunlarına bakmak zorunda olan Ahtiça teyzenin yaşadıklarını okuruz. Kimseden bir destek görmeyen, ormandan odun keserek, hasadın artıklarını toplayarak geçimini sağlayan yaşlı kadına günün birinde gurbetteki oğlundan bir miktar para gelir. Ancak bu para herkesin gerçek yüzünü de açığa çıkartır.

Papadiamantis’in diğer öyküleri de bildiği sokaklarda, bildiği insanlar arasında geçer. Denizciler, karda mahsur kalanlar, yoksul çobanlar... onun öykülerinde birer birer ortaya çıkarlar ve sözlerini söyleyip öyle çekilirler. Diğer bir değişle, Papadiamantis öykülerine ahlaki bir önerme yerleştirmeye dikkat gösterir. Böylece insanların yalnızlığı, fırsatçılığı, zaafları ve çıkarları daha belirgin bir hal alır. Ne de olsa yoksulluk bütün maskeleri düşürecek kadar sert bir tokattır.

ADA HALKININ HİKÂYELERİ

19. yüzyıl, romanın ön planda olduğu, kitapların basılmadan evvel gazete ve dergilerde tefrika şeklinde yayınlandığı bir dönemdi. Öykü hep geri plandaydı. 1883’te, Atina’da Estia adlı edebiyat dergisinin düzenlediği öykü yarışmasından sonra, Yunan edebiyatı içerisinde öykünün önemi yavaş yavaş artmaya başladı. Papadiamantis de bu dönemin saygın öykü yazarlarından biriydi.

Papadiamantis’in öyküleri genelde ada halkının yaşamını konu edinir. Oradaki insanlar türlü sıkıntıyla boğuşurlar, ama bunların başında yoksulluk gelir. Geçim sıkıntısı, işsizlik, parasızlık bir yerden bir şekilde gelip Papadiamantis’in öykülerinde görünür. Papadiamantis’in kendisinin de yoksulluk içinde yaşadığı düşünülünce, ortaya çıkan öyküler hem daha gerçekçi hem de belgeselci bir hava içerir.

Bunların yanı sıra aşk, erdem gibi kavramlar da öykülerde kendine yer bulur. Papadiamantis de kritik yerlerde, parantez içinde devreye girmekten geri durmaz. Mesela Sıla Özlemi adlı öyküde Lialio ve Mathios sandalla kaçarken araya girer ve “Yazarın edebi vicdanı izin verse hikâyemiz drama dönüşebilirdi,” der, klasik, ilk akla gelen gidişatı yazdıktan sonra da ironik şekilde şöyle der: “Ne kadar romantik bir son, ne çok gözyaşı…” Devamında parantezi kapar ve öyküye devam eder. Buradan da anlarız ki Papadiamantis’in niyeti metni duygulara bulayıp buradan “puan kazanmak” değil, bilakis insanın ve hayatın çelişkilerini gözler önüne sermektir.

Yorgo Seferis, “Çağdaş Yunan edebiyatının en büyük düzyazı ustası Papadiamantistir,” der. Düşkün Derviş’te Papadiamantis uzak bir zamandan, ancak yakın bir coğrafyadan okurlarına seslenir. Kıymetinin bilinmesi, daha çok öyküsünün çevrilmesi dileğiyle.