Düşman yarat, inkâr et, vaatte bulun, köşeye sıkıştır!
Tutarlı bir siyaset üretmek yerine, oportünizmin tarihi yeniden yazılıyor, muhafazakâr pastadan pay kapma savaşı ülkeyi sıkıştırıyor, her şey saçmalaşıyor… Garê katliamında muhalefetin aldığı şaşırtıcı tutum, ne yazık ki tutarlı bir gelecek vaadi taşımıyor henüz. Zihinler, izlenen siyasetler, pandemi ortamında iyice aşureye dönen gündelik yaşam pratiklerimiz allak bullak halde...
20 yıla yaklaşan AKP iktidarının bu derece sürdürülebilir olmasının elbette çok sayıda nedeni var. Son dönemlerde, daha çok emarelerini gördüğümüz güç kaybını restore etmek amacıyla iktidarın hayli çabaladığını görüyoruz. Bu gayretin bilinçli ya da bilinçsiz strateji silsilesi ürettiği de bir gerçek. Aşağıda sıralayacağım ve aslında daha önceleri sıkça dile getirilen maddelerin her biri, ayrı makale, hatta tez yazılmasını hak ediyor. İktidarı konsolide etmeye çabalarken yaptıklarını kısaca deşifre etmeye çalışalım:
ORTAK DÜŞMAN YARAT!
Senden olmayan herkesi terörist olmakla suçla! Boğaziçi’ndeki eylemlerin de çıplak arama iddiasında bulunanların da arkasında örgütler olduğuna herkesi inandır, tıpkı Gezi’deki gibi, unutma ki kitleler bu tarz yaftalamaları satın almaya her zaman hazırdır. “Terörle mücadele” ederken aslında bu örgütleri yok ettiğini her fırsatta dile getir ki seni takdir etsinler, diğer yandan toplumsal öcü yaratma ihtiyacını da her fırsatta kaşımaya devam et. 6 milyon oy alan partiyi televizyondaki kadrolu memurların aracılığıyla her daim kriminalize et! Bu ortak düşman yaratma ülküsü için en büyük yardımı, küçük ortak MHP’den iste! Çünkü onların alametifarikası zaten bu. Milliyetçi olmak; hemen her zaman, her alanda “ortak düşmana” karşı mücadele etmek ve “birlik beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” hamasetine sarılmak demektir. Ülkeyi alt üst eden FETÖ’cü şarlatanların aslında CHP tarafından palazlandığını, onların aynı örgütün parçası olduğu iddiasını düzenli aralıklarla yenile. Bütün sokak röportajları zaten bu söylemin başarısını sana teyit edecektir.
İNKÂR ET!
“Öyle bir şey yok, çıkart aklından, yok öyle bir şey asla da olmadı… Enflasyon, kriz, işsizlik, yoksulluk yok, çıplak üst araması zaten yok, gözaltına alınıp bırakılmalar falan olur mu canım öyle şeyler, hepsi “çirkin iftira”. Öğrenci yok, terörist var. Seçmen yok vatan haini var. Zaten her alanda başarılıyız, köprülere, tünellere, şehir hastanelerine garanti verdiğimiz milyarlarca lira yok, sadece bizi çekemeyenler var. Hatta pandemide o kadar başarılıyız ki, pandemi de yok ama başarılı yönetilen süreç var. Halk Ekmek'teki kuyrukların istenmemesi de bundan. Açlık, yoksulluk yok ki ekmek kuyruğu olsun!
Daha önceki “Aslında deprem olmadı” yazımdan destek almak gerekirse, Baudrillard’ın kitabının ismi her şeyi özetliyor aslında: “Körfez Savaşı Olmadı.” Tamam işte aslında deprem falan da olmadı, deprem çadırlarında yaşayanlara “mutlusunuz değil mi” diyen muhabirin sorusu bu açıdan manidardır. Zira gerçeği formüle eden ve sunan her zaman otoritedir. İktidarla organik ilişki halindeki gazeteciler, televizyoncular bu otoritenin bilinçli ya da bilinçsiz önemli dişlileridir. Nitekim Elâzığ depreminin olduğu akşam, ana kanallardan birinde spiker olay yerindeki gazeteciye bağlanmış ve gazeteci “iki vatandaşın öldüğünü öğrendik” demişti. Stüdyodaki spiker içinse “tabii bu teyide muhtaç”tır. Bağlandığı gazeteci arkadaşına inanmaz, çünkü “gerçek” sadece devlet derse “gerçektir”. Şayet teyit yoksa ölüm de yoktur…O zaman aslında deprem de yoktur, ama devletin gücü vardır ve her zaman bâkidir. Özetle olan her şeyi inkâr ettiğin müddetçe aslında o “şey” de yoktur, nitekim kuyruk yoksa herkesin ekmeği vardır!
VAATTE BULUN!
19 yıldır iktidarda değilmişsin de daha bugün işe başlamışsın gibi vaat et! “Yerli uçağı” ilk yıllarda kullandınsa milli ve yerli arabayı gündeme getir. 2023’ü çok fazla dile getirdinse, ee 2071 hedefi ne güne duruyor? Nitekim bunun için hazırlanan animasyonda denildiği gibi 2071’de dünya lideri olacağımızı muştula! Ülkede vaat edecek bir şey kalmadıysa “içindeki uzaya sarıl, sana insanı anlatır.” Uzayda maden aramayı vaat et! Borsa gibi düşün, beklenti yarat, insanlar beklentiyi satın alır. Kısa vade için, Karadeniz’de gemilerini asla batırma, çünkü orada “enerji bulduk, ilerde bir zaman ucuza doğalgaz kullanacağız.” Yetmezse “hukuk reformu” de, “yeni anayasa” hazırlayacağını açıkla. Ancak asla unutma bu zamana kadar ne yapılmadıysa “seeenden ötürü değil bee yaaa”, muhalefetin yıkıcı zihniyetinden olmadı, yoksa çoktaaan anayasa da hazırlanmıştı, aya zaten gitmiştik.
KÖŞEYE SIKIŞTIR!
HDP’yi kapatmayı gündeme getir ki, başta İYİ Parti olmak üzere kim bu ülkeyi “bölmeye” çalışıyor herkes görsün. Güvenlik doktrinleri alanında öyle konuları gündeme getir ki muhalefet bırak alternatif siyaset üretmeyi, seninle yılda bir toplu fotoğraflar çektirsin, hatta senden daha güvenlikçi olsun. Pireyi deve yap ki, bir bayrak üzerinden ana muhalefet sözcüsü öğrencileri basın toplantısında ispiyonlayabilsin. Muhalefeti, muhafazakâr değerler üzerinden öyle sıkıştır ki, Seval Türkeş’i ziyaret etmek zorunda kalsınlar, Erbakan’a senden daha çok methiyeler düzsünler, anmadık faşist bırakmasınlar. Öyle proje ve kanunlarla gel ki herkes “AKP’li değilim AMA” desin. “Şehir hastaneleri çok pahalı oldu ama pandemide işe yaradı”, “savaşa karşıyım ama bu bir bekaa sorunu”, “işlerimiz kötü ama Sağlık Bakanı çok sevimli…”
Tutarlı bir siyaset üretmek yerine, oportünizmin tarihi yeniden yazılıyor, muhafazakâr pastadan pay kapma savaşı ülkeyi sıkıştırıyor, her şey saçmalaşıyor… Garê katliamında muhalefetin aldığı şaşırtıcı tutum, ne yazık ki tutarlı bir gelecek vaadi taşımıyor henüz. Zihinler, izlenen siyasetler, pandemi ortamında iyice aşureye dönen gündelik yaşam pratiklerimiz allak bullak halde... Yaşanan bu kaotik ortam iktidarın süresini amma öyle amma böyle uzatıyor. Hadi o zaman daha da genellemeye başvuralım ve Karl Marx’a bağlanalım. Çünkü “katı olan her şey buharlaşıyor” ama aynı zamanda buhar olan her şey de katılaşıyor, o derece daralan haller içindeyiz: “Üretimin sürekli dönüştürülmesi, tüm toplumsal ilişkilerin durmaksızın sarsılması, dinmek bilmeyen belirsizlik ve kaynaşma… Bunlar burjuva çağını öteki tüm devirlerden ayırdediyor. Tüm yerleşik donuk ilişkiler arkalarında sürükledikleri saygıdeğer düşünce ve kanaatler silsilesiyle birlikte süpürülüp atılıyor. Yeni oluşan her şey kemikleşemeden miyadını dolduruyor. Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor. İnsanlar nihayet yaşamlarının gerçek koşulları ve diğer insanlarla ilişkileriyle ciddi olarak yüzleşmeye zorlanıyorlar.”
Azmi Karaveli Kimdir?
İletişim uzmanı. Galatasaray Lisesi’nin ardından Marmara Fransızca Kamu Yönetimi’ni bitirdi, aynı üniversitede Sinema-TV yüksek lisansı yaptı. 1993 yılında Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladı. Televizyon programcılığının yanı sıra, özel sektörde ve iletişim ajanslarında çalıştı. Kadir Has Üniversitesi’nde iletişim dersleri verdi. Hayat Bilgisi Okulu’nun kurucuları arasında yer aldı. zete.com’da yazılar yazdı. Cumhuriyet Pazar Eki’nde Yurttan Sesler bölümünü hazırladı, zaman zaman kültür sanat sayfasında yazılar kaleme aldı. 2018 yılında gazetede yaşanan gelişmeler üzerine Cumhuriyet’ten ayrıldı. Halen kurucusu olduğu ajansta iletişim danışmanlığı yaparken, bazı STK ve siyasetçilere gönüllü destek veriyor. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde doktora tezini bitirmeye çalışıyor.
Rant 'muhafazakârlarının' Validebağ iştahı 24 Eylül 2021
Metin Oktay ve Mihraç Miroğlu 11 Eylül 2021
Neden voleybol maçı daha fazla rating aldı? 04 Eylül 2021
Bozkurt, sel felaketi değil, cinayettir! 21 Ağustos 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI