Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü’nü alan Yavuz Ekinci’nin konuşma metni
Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü'nü alan Ekinci, "'Rüyası Bölünenler' benim evimin ve evimdeki insanların geniş anlamıyla, köyümün, memleketimin, ülkemin hikayesidir" dedi.
DUVAR - Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından 1995'ten beri her yıl verilen 'Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri', Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi’nde düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Yazar kategorisinde ödül Yavuz Ekinci'ye verildi. Ekinci'nin Doğan Kitap tarafından yayımlanan 'Rüyası Bölünenler' kitabı geçen yıl 'terör örgütü propagandası yapıldığı' iddiasıyla toplatılmıştı.
Yavuz Ekinci plaketini Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk’ün elinden aldı. Ekinci, konuşmasında "Roman bir kurgudur. Kurguladığım evrenin mahkemeye gerçek gelmesi benim edebiyatımın gücünü, mahkemenin de edebiyata yaklaşımını gösterir" dedi.
Ekinci'nin ödül konuşmasının tamamı şöyle:
"Size birkaç hikaye anlatayım.
İlkokulun ya 3 ya da 4. sınıfındaydım. Öğretmenimiz bize 'Resim defterinizi çıkarın ve evinizi, köyünüzü çizin' demişti. Büyük resim defterimi açtım, sayfanın ortasına önce bir çatı, sonra bir ev... Evin sağına gürül gürül akan bir dere, sol tarafına ise kocaman bir çam ağacı... Sonra evin arkasına sıradağlar, sıradağların arasında yükselen sarı bir güneş, V-M harflerinde onlarca kuş çizdim. En son evin çatısına tüten bir baca çizdim.
Derken yıllar geçti. Üniversiteyi bitirdim ve öğretmen olarak Batman’ın bir köy okuluna atandım. Bir gün öğrencilerime 2Resim defterlerinizi çıkarın ve evinizi, köyünüzü çizin' dedim. Çocuklar defterlerini çıkarıp evlerini çizmeye koyuldu. Sıraların arasında dolaşıp öğrencilerimin çizdiği resimlere baktım. Öğrencilerim de tıpkı benim gibi, sayfanın ortasına çatılı bir ev, evin sağına dere, soluna çam ağacı, araka fona sıradağlar, dağların arasında yükselen güneş ve havada asılı kuşlar çizmişlerdi.
Oysa gerçek bu değildi!
Ben bir dağ köyünde büyüdüm. Evimizin duvarları taştan ve damları topraktandı. Köyde tek bir çatılı ev yoktu. Ama ben yine de resim defterime çatılı bir ev çizmiştim.
Görev yaptığım köy, bir ova köyüydü. Evler kerpiçtendi. Hepsi toprak damlıydı ve köyde çatılı tek bir ev bile yoktu. Ama öğrencilerim de benim gibi evlerini çatılı yapmışlardı.
Peki neden çatısı olmayan evimizi değil de kitaplardaki gibi çatılı ev çiziyorduk? Çünkü evimizin bir ev olduğunu düşünmüyorduk.
İşte o günlerde öyküler yazıyordum. Okuduğum kitaplardaki gibi öykülerdi bunlar. Hiç bilmediğim, görmediğim hayatları anlatıyordum. Çünkü bir hikayemin olduğunu ve hikâyemin de anlatılmaya değer bir hikaye olduğunu düşünmüyordum. Tıpkı yaşadığım evin çizilmeye değer bir ev olduğunu düşünmediğim gibi…
Evimin bir ev olduğunu, hikayemin de anlatılmaya değer bir hikaye olduğunu anlamamı sağlayan yazarlardan biri Yaşar Kemal’dir. O yüzden Yaşar Kemal benim için bir yazardan öte, bir keşif bir buluştur. Bu vesileyle yıllar önce bu ödülü alan Yaşar Kemal’i saygıyla anıyorum.
Onun sayesinde yüzümü kendi evime, yani kendi hikâyeme çevirdim.
Açıkçası, 'Rüyası Bölünenler’de anlatıldığı gibi bir hayatım olmadı ama 'Rüyası Bölünenler' benim evimin ve evimdeki insanların geniş anlamıyla, köyümün, memleketimin, ülkemin hikayesidir. 'Rüyası Bölünenler', pencerenin önünde gözü yolda, televizyonun karşısında giden oğullarından, kızlarından veya babalarından haber bekleyenlerin hikayesidir. Bitmeyen bir bekleyişin hikayesidir. Öyle veya böyle bu coğrafyanın hikayesidir.
'Rüyası Bölünenler' romanım mahkeme tarafında yasaklanıp toplatıldığında 'Kurgu evrenine açılan dava'ya karşı bir açıklama yapmıştım. O açıklamanın son kısmını tekrar bir kez daha hatırlatmak istiyorum. 'Roman bir kurgudur. Kurguladığım evrenin mahkemeye gerçek gelmesi benim edebiyatımın gücünü, mahkemenin de edebiyata yaklaşımını gösterir. Kurgulanmış bir yapıtın evrenine açılan dava soyuttur. Onu bugünün mahkemelerinde yargılayıp yasaklayıp toplatmak ise politiktir. Mahkeme, 'Rüyası Bölünenler’in kahramanlarına tutuklama kararı çıkarıp onları hapse mi atacak? Gücünüz yetiyorsa buyurun roman kahramanlarını tutuklayıp hapse atın' demiştim.
Şimdi bu açıklamaya bir iki cümle daha eklemek istiyorum. İstanbul Cumhuriyet Savcısı, bu romanı yazdığım için bana dava açmaya hazırlanıyor. Bundan üç ay önce savcılığın isteği üzerine emniyet müdürlüğüne gidip ifade verdim. Bildiğiniz gibi mahkeme şimdiye kadar roman kahramanlarımı tutuklayıp hapse atamadı. Onlar hâlâ dışarda hayatın içindeler, ülke, sınır, dil tanımdan dolaşıyorlar.
Merak ediyorum, mahkeme roman kahramanlarım geri gelsinler diye beni rehin mi alacak şimdi? Beni rehin alıp hapse de atsalar da roman kahramanlarım geri dönmeyecekler. Çünkü ben onların umurunda değilim.
Bu ödül benim için bir onurdur.
Türkiye Yayıncılar Birliği’ne beni bu ödülü layık gördüğü için teşekkür ediyorum."
(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)