Duvardaki Yapıtlar: Umut ile bekleyiş
Jules Adler'in tablosu bekleyişle umut arasındaki bağıntılar silsilesini, iç içeliği handiyse bütün uğraklarıyla düşündürüyor. Bekliyoruz. Gözlerimiz fırtınada. Dudağımızda sizi yeniden görmenin umarı ve fenalığın ağırlığı. Bekliyoruz ya siz geleceksiniz ya acı! Bizdeki sevginizi bekliyoruz, yaşamı birlikte yürütme zorunluluğunu, hatırlarınızı, seslerinizi. Geldiğinizde bütün bu sevinçli, güvenli, vefalı duyguları bulabilin istiyoruz.
bekleriz
toprağa tutunmayı diler kalbimiz
kök ister ve gövde
zaman su çölü
yeşermek umut ederiz -avuç- dediğimiz haritada
dal, çiçek, öpüşmek
bekleriz
kaygılı umut ufkumuz
-özledim, korkuyorum-
diyemez de dilimiz
fısıldarız
kalbimin kapısında bir köpek inliyor
fısıldarız
yakarnefes
***
Umut kavramı bir yüzü sevinci, gönenci, mutluluğu öte yüzü yoksunluğu, yalvarmayı söyleyen bir yaprak gibidir.
Aşka giriftar olmuşun da sinesindedir, isyancının da…
Yalvaranın sesindedir öte yandan; zaman dilenir, yeni fırsatların geleceğini umar. Kıvranır...
Karamsarlık ile iyimserlik, yaratıcılık ile donakalmışlık iç içedir ve belli belirsiz...
***
Kavramların belki de en biseksüelidir; umut etmenin incelikleri, yokuşları, inişleri, burgaçları bunu düşündürecek yanlar taşır.
Bekleyişin de içindedir, koşuşturmanın da; alçakgönüllülük dediğimiz sığınma biçimlerinde de dönenir, gözükaralıkta da. Her saldırının hamurunda yer bulur ve her kaçıştaki kurtuluş isteğinde… Azrail’le cebelleşenin gözlerinde uğuldar; insanca sevmeye ilişkin tüm olasılıklarını harcamış faşistin baskıcılığında, zalimliğinde de vardır…
***
Her kavram gibi karşıtlarıyla, yancıları, yardımcıları, çağırıcıları, çağrıştırıcılarıyla vardır.
***
Korkudan çok kaygıyla, endişeyle iş tutar.
***
Nazım Hikmet, aşka düşmüşün sesiyle dertleşir sevdiceğiyle:
"seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum..."
***
Dünya resim tarihine damgasını vurmuş pek çok ustanın eserini anlama çabasının bir kertesinde ya kendisi vardır umut kavramının ya da karşıtlarıyla, çağrışımlı dayatmalarıyla okunur.
***
Benim devrimci vefa defterimde özel bir yeri olduğu için, Jules Adler’in (1865-1952) bir tablosuna bakarak, konunun “Bekleyiş” kapısından girmeye çalışacağım.
Ressamın 1913 yılında yaptığı “Gros temps au large; matelotes d'Etaples / Şiddetli Hava Koşullarında Etaples'in Denizcileri, Açık Denizde” adlı tablosunda, umut hem yok denecek denli silik hem belirgin. Lakin çetrefil, can yakıcı.
***
Günümüzde, Musée des Beaux-Arts de la Ville de Paris müzesinde bulunan tablo sözlü literatürde “Ağır Bekleyiş,” “Sancılı Umut” gibi adlandırmalarla anılıyor. Adlerin eseri üzerine yazanlardan biri şiirin ince anarşisti Guillaume Apollinaire’dir. Şöyle diyor: “endişeli kadınların balıkçıları beklediği tablosunda Adler, bir duyguyu olanca sahiciliğiyle gerçekliğin ve düşüncenin derinlerine taşıdı.”
***
Fransa’da, Manş denizi kıyısındaki Étaples'te fırtınaya yakalanmış balıkçıları bekleyen bu insanlar, bekleyişin, umut kavramının mekânı olduğunu düşündürüyor. Bunu ister sözcüğün günümüzdeki kıt kullanımlarından ötürü uğradığı aşınmayla düşünelim; ister Uygur dilinden Türkiye Türkçesine gelmiş “sağlam, pek, berk” kökleriyle üretilmiş anlamlarla: "tahkim etmek, bekleyip korumak."
***
Tablo bekleyişle umut arasındaki bağıntılar silsilesini, iç içeliği handiyse bütün uğraklarıyla düşündürüyor.
Bekliyoruz. Gözlerimiz fırtınada. Dudağımızda sizi yeniden görmenin umarı ve fenalığın ağırlığı. Bekliyoruz ya siz geleceksiniz ya acı!
Bizdeki sevginizi bekliyoruz, yaşamı birlikte yürütme zorunluluğunu, hatırlarınızı, seslerinizi. Geldiğinizde bütün bu sevinçli, güvenli, vefalı duyguları bulabilin istiyoruz.
***
Bekleyiş umudun mekanıdır. “Kimseler beklemezken bekle” diyen dizelerin sihrini bilenler, bekleyenler kurar onu. Mekân ile zamanı anlama çabasına da benzer, umut ile bekleyiş.
***
Bekleyiş elbette bir etkinlik biçimidir. Edilgindir ama etkindir. Bekleyişe yanıt verecek olanın bunu yapabilme gücü, istenci, umudu, bekleyendeki umutla bağlıdır. Biri var eder, çağırır ötekini. Birbirinin nedeni ve yurdudurlar.
***
Adler eserini yaratırken Yunanlıların Elpis, Romalıların Spes dediği Tanrıça Umut’u düşünmüş müdür? Başının etrafında arı kovanları, orak, kürek ve yelkenli gemisiyle acıları dindirmeye gelen mitolojinin o Tanrıçası, yoksa yine Pandora’nın sandığında mı kalmış?
***
Ressam denizi göstermiyor. Arkadaki kara bulutların ve tablosuna verdiği adın anlatma gücüne de güvenmiş olmalı. Fırtına yüzlerde zaten; ellerde, ağızlarda, yumruk olmamış yumruklarda, gözbebeklerindeki endişeli terin tözünde. Tablonun içlerine bakanlar bir çarmıh imgesi görür. Önü ardı çaresiz.
Fırtına…
Umut dört nala suskunluk.
***
RESSAM HAKKINDA
Luxeuil-les-Bains'de doğan Jules Adler’in Takdim Adı “Emeğin ve İnsanın Ressamıdır.”
Le Creusot'ta Grev (1899) tablosu, işçi sınıfı mücadelesinin ikonlarından biri oldu. Özellikle Fransa işçi tarihini, direniş ve grevlerini anlatan hemen her dokümanda yer aldı.
Adler emekçileri kendi dünyalarında ama daima hareket halinde resmetti.
Cam fabrikasında cehennemi ısının aydınlığında, çorba sırası bekleyen yoksul kalabalığında, teknelerini kıyıya çeken balıkçıların gerilimli kıvrımlarında, toplama kamplarına götürülecek Yahudilerin anlarında, ürkütücü, boğucu fabrika yollarının insanları siluete çeviren girdaplarında ya da İspanyol anarşist Ferrer'ye verilen ölüm cezasına karşı, dünyanın farklı ülkelerinden gelip toplanan devrimcilerin protestosunda onun fırçası var.
Adler, Yahudi bir ailenin çocuğudur. Ancak, eserlerinde bu inancın handiyse hiçbir simgesi, işareti bulunmaz. Fakat, Paris’i ele geçiren faşistler, Yahudi sanatçıların eserlerini sergileme yasağını getirince, protesto etmek için Salon des Artistes Français'den istifa etti. 29 Mart 1944'te, açık alanlar Yahudilere yasakken, bir bahçede resim yaptıkları için karısıyla birlikte tutuklandı.
Paris'te, Yahudiler için bir toplama kampı haline getirilmiş olan Rue de Picpus'taki Rothschild Vakfı Hastanesinde tutuldular.
Amélie Lavin, Vincent Chambarlhac ve Bertrand Tillier’in ortaklaşa yazdıkları kitapta kimi eleştirmenler onda acılı mizahı, kimi izlenimciliği veya tunç ve ışıltılı renklerinde hareketin sisliliğini görüyor.
Adler hayli zamandır unutuldu.
2000’li yılların ortalarında onun için açılmaya başlanan görkemli sergiler, 2019-2020 sezonunda Paris’te Musée d'Art et d'Histoire du Judaïsme / Yahudilik Sanat ve Tarih Müzesi'ndeki (MAHJ) kapsamlı sergiyle zirveye ulaştı ve hak ettiği ilgiyi yeniden görmeye başladı.