Düzceliler depremi anlattı: O sesi biliyoruz...

Düzce’de meydana gelen ve çevre illerde de hissedilen deprem, Düzceliler arasında korkuya neden oldu. Daha önce iki büyük deprem yaşayan Düzceliler, “Artık o sesi biliyoruz” diyor.

Google Haberlere Abone ol

Atilla Gösterişli

DÜZCE - 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde 7.6, 12 Kasım depreminde de 7.2 şiddetindeki depremle sarsılan Düzceliler, 23 yıl aradan sonra bu sabaha karşı bir kez daha depremi yaşadı.

Deprem korkusunu yeniden hatırlayan Düzceliler, yer altından gelen sesle irkildiklerini anlatıyor.

‘DAHA ÖNCEKİ DEPREMLERİ YAŞAMAMA RAĞMEN PANİKLEDİM’

12 Kasım depremini de yaşayan 65 yaşındaki işletmeci Haluk Velioğlu, sabaha karşı büyük bir sarsıntı ile yataktan sıçradığını belirterek, “Daha önceki depremleri yaşamama rağmen panikledim. Eşimle birlikte bir süre sarsıntının geçmesini bekledik. Hızlıca giyindik ve dışarı çıktık. Arabamıza binerek, binalardan uzak, açık bir alana gittik. Düzce’de depremi hep bekleriz ama bu biraz sürpriz bir şekilde erken oldu” diyor.  

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerini yaşayan, emekli makine mühendisi 63 yaşındaki Alev İşler de depremin oluşunu sürpriz olarak değerlendirenlerden. Düzce’nin deprem kuşağı içinde olduğunu vurgulayan İşler, “Deprem olasılığını biliyoruz. Ama kabul etmek o kadar zor ki... 17 Ağustos’ta da sabaha karşı sarsılmıştık, bu kez de öyle oldu” diye konuşuyor.

Mustafa Sarıoğlu

61 yaşındaki Mustafa Sarıoğlu, Düzce’de esnaflık yapıyor. Depreme alışmanın zor olduğunu söyleyen Sarıoğlu hislerini, “Artık o sesi biliyoruz. Yer altından gelen ve aklımızı alan bir uğultu. O an ne sarsıntının şiddetini biliyoruz, ne de süresini. Sadece kurtulmayı bekliyoruz. Eğer canımızı kurtarıyorsak kendimizi şanslı sayıyoruz” şeklinde ifade ediyor.

Ruhsar Uysal

‘TATBİKATI KAÇ KİŞİ UYGULAYABİLDİ?’

Ruhsar Uysal, finans sektöründen emekli. Yöneticilerin depremi unutturmaya çalıştığını dile getiren Uysal, “Tatbikat filan yaptırıyorlar ama sormak lazım, kaç kişi bunu uygulayabildi diye. Yerimden kımıldayamadım. Ne yapacağınızı anlayamadan savrulup duruyorsunuz. Hele bir de uykuda yakalanmışsanız… Tatbikatı insanlar üzerinden yapacağınıza, ruhsat verdiğiniz ya da vermediğiniz binalarda yapsanız daha doğru olacak” diyor.

Müzisyen Mustafa Uysal da uzun süre panik halini üzerinden atamadığını anlatıyor: “Ortam karanlık ve aniden, uğultuyla birlikte gelen sarsıntı... Can havliyle korunmaya çalışırken, bir yerlere çarpıp duruyorsunuz. Depremin uğultusu, insanların feryatları ile birlikte yükseliyor. Tam bir panik ve korku hali. O an aklınıza gelen tek şey, hayatta kalmak.”

‘GÜVENLİ VE SAĞLIKLI YAPILAR OLUŞTURMALIYIZ’

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Düzce Temsilcisi Ayşe Emiroğlu, daha önce yaptıkları uyarıların yetkililer tarafından kulak arkası edildiğini belirtiyor. Emiroğlu, Düzce’nin deprem kuşağı içinde yer alındığının bilinmesine karşın gerekli tedbirlerinin alınmadığını ifade ederek önemli olanın güvenli ve sağlıklı yapılar oluşturmak olduğuna dikkat çekiyor.

Düzce’de daha önceki depremlerde hasar gören ancak yıkılmayan binalar olduğunu hatırlatan Emiroğlu, “Düzce'de 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden kalan çözümlenmemiş, ağır ve orta hasarlı binalar bulunuyor. Çıkarılan yasa ve yönetmelikler, plan ve projeler uygulama aşamasına dahi geçemeden kağıt üzerinde kalıyor. Çok katlı yapılaşmalara izin veriliyor. Teşhis bellidir. Deprem etkileri nedeniyle oluşan yapısal hasarlar, büyük oranda yapıların inşası ya da sonrasındaki denetimsizlik nedeniyle ortaya çıkıyor. O halde yapı üretim sürecindeki sorunların ortadan kaldırılması yetkililerin öncelikli görevi olmalı. Mevcut yapı stokumuzun belirsizliği bilinen bir gerçek. Olası bir depremden nasıl etkileneceği bilinmeyen çok sayıda bina varken bir de çıkarılan imar afları, can ve mal kayıpları tehdidini büyütüyor.”

Planlama, projelendirme, üretim ve denetim hizmetlerinin birbirinin tamamlayıcısı olarak düşünülmesi gerektiğini söyleyen Emiroğlu şöyle devam ediyor: “Buna göre İmar Kanunu başta olmak üzere Yapı Denetim Kanunu, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve ilgili tüm kanunlar ve bağlı yönetmelikleri kamu yararı ilkesi gözetilerek ve bütüncül bir anlayışla yeniden düzenlenmeli.”