Ebabil bir kuştur, trollük pek hoştur
Cemal Süreya’nın “yoksa burs mu veriyorlar birbirini sevmeyenlere” sorusunun cevabı bugün kesinlikle evet. Birilerine nefretle saldıranlara, örgütlü imha harekatı yürütenlere ücret de veriliyor, ödül, burs, bahşiş, en olmadı misyon veriliyor artık.
Meğer ne çok sevenim, merak edenim varmış. Henüz yeni başladığım yazı macerasına elde olmayan nedenlerle ara vermek zorunda kaldım. Eş, dost eksik olmasın, arayıp soranın ardı arkası kesilmedi haftalardır. Yazmaktan vazgeçtiğimi düşünenlerin, Gazete Duvar yönetiminden mi ya da daha başkaları tarafından mı yazılarıma son verildiğini merak edenlerin her birine meram anlatmaya çalıştım.
Sağ olunuz, var olunuz, merak buyurmayınız. Ne ben bir şeyden vazgeçtim ne de gazetem benden vazgeçti. Ağır bir grip geçirdim, hepsi bu. Ama ömrü hayatımda böyle bir grip görmedim, duymadım. Gözümü açamadım desem yeridir. Bitti, geçti gitti denen Corona’ya mı yakalandık gene diye korktum. Değilmiş. Ama lütfen siz de dikkatli olun, gribe yakalanmamaya bakın. Ortalıkta kombine bir virüs dolaşmaktaymış. İnsanı yere seriyor, aman dikkat. Aşı şart.
Her neyse, şükür atlattık. Fakat istemeyenimizin, çekemeyenimizin de en az sevenlerimiz kadar çok olduğunu gördük, öğrendik bu vesileyle. Yine arayan, soranlardan öğreniyoruz ki, “Haslet’in yazdığından, yazacağından ne olacak, iki–üç yazıyla nefesi tükendi işte” diyenler mi istersiniz, musahhihlikten (gençler için Türkçesi, düzeltmenlikten) çıkıp köşe kapmak için ne taklalar attığımdan dem vuranlar mı, neticede sepetlendiğimi söyleyip içten içe sevinenler mi istersiniz… Bunlar da bizim insanımız işte.
İnsanımızın en temel, en yaygın hasletlerinin başında haset gelir. Bunu ben söylemiyorum. Yaklaşık elli yıl önce boşuna sormuyordu Cemal Süreya: “Anlamıyorum, yoksa burs mu veriyorlar birbirini sevmeyenlere?” Sorunun öncesi de var. Yine Cemal Süreya’dan: “Kısaca, hepimiz kötüyüz. Sevmiyoruz birbirimizi. İkiyüzlüyüz.” İşte bu hal ve duruma karşı da aşı şart.
Yalnız, yukarıdaki ağır sözlere rağmen o zamanlar hâlâ insana inanç ve güven varmış ki, kötülüğün adı konabiliyormuş. Hâlâ insana inanç varmış ki, şaşkınlıkla “anlamıyorum” diye soru soruyor yazar. Aynı yazıda, edebiyata-sanata sevgiyle bakmayan yazarlardan, sanatçılardan söz ediyor Süreya, “Acıdır bu,” diyor, “Kendi uğraş alanını küçümseyen bir kimsenin büyük yaratı ürünleri ortaya koyabileceği düşünülebilir mi?”
Masumiyet mi, naiflik mi, ne derseniz deyin, 1975–1976’da bunlar yazılıp çiziliyor, konuşuluyormuş. Henüz haset ve nefret belirgin tavır, davranış olarak öne çıkmamış ki, kavram düzeyinde “nefret söylemi” yok ortada. “Nefret siyaseti” sözü de yok. İstatistiğe vurulsa, o zamandan bu zamana kötülük, haset, nefret sahasında kat ettiğimiz mesafe, son iki yılda enflasyonda kat ettiğimiz mesafeyi kesinlikle katlayıp aşar. Onun için evet, nefrete, hasete, örgütlü kötülüğe karşı da aşı şart.
ÖDÜLLÜ, BURSLU, ÜCRETLİ KÖTÜLÜK
Cinayet, suç örgütleri vardı her zaman ama şimdi olduğu gibi henüz “örgütlü kötülük” diye bir durumdan söz edilmiyor olsa gerek 1970’lerin ortasında. Bugün herkesin dilinde ve her kesim, bir diğerine karşı aynı ifadeyi kullanıyor, “örgütlü kötülük” temsilcisi olarak karşısındakini itham ediyor. Asıl vahimi, asıl önemlisi, siyasal, ahlaki, dinsel vs. misyon kisveleri altında gerçekleştirilen örgütlü kötülüğün aynı zamanda ticari, geçimlik, ekonomik uğraşa, işe, mesleğe dönüşmesi, profesyonelleşmesi. Hem kendinizi görev insanı, meselesi olan insan olarak görüyor-gösteriyorsunuz, hem iyi kötü ekmeğinizi çıkartıyorsunuz, hem de eğleniyorsunuz. Bundan alası, Şam’da kayısı.
Cemal Süreya’nın “yoksa burs mu veriyorlar birbirini sevmeyenlere” sorusunu cevabı bugün kesinlikle evet. Birilerine nefretle saldıranlara, örgütlü imha harekâtı yürütenlere ücret de veriliyor, ödül, burs, bahşiş, en olmadı misyon veriliyor artık.
ÖMER’İN BAŞINA NELER GELECEK, NELER…
Trol harekâtı ücretli, adeta gölge kamu kurumu halini almış profesyonel ordularla sınırlı değil. Kendi kendisini örgütleyen, birçok cephede birden çarpışan yalnız kurtlar, o profesyonellere taş çıkartıyor. Bunlardan birisini tanıyoruz. Değerli alim profesör Ebubekir Sofuoğlu hocamızı daha önce anmıştık. Abdülhamid Han’ın, son padişah Vahdettin’in itibarlarının iadesi için durup dinlenmeksizin çalışıyor kendileri. Abdülhamid Han’ın Google’ın mucidi olduğu gerçeği onun sayesinde kayıtlara geçti. Ha keza, Vahdettin’in asla memleketten kaçmadığı gerçeği de öyle. Lozan’ın gizli maddelerini, bitiş zamanını hep ondan öğrendik. Saymakla bitmez.
Sofuoğlu Hoca, tarihten felsefeye, ilahiyattan içtimaiyata sayısız cephede yürüttüğü mücadelede her tür mecrayı etkin olarak kullanıyor. Konferansların, TV programlarının yanında kendileri gerçek ve usta bir YouTuber, influencer adayı. Taşra üniversitelerinin şehri fuhuş yuvasına çevirmesini, felsefe bu memlekete geldiğinden beri fitneden belimizi doğrultamadığımızı, burnumuzun b.ktan kurtulmadığını, durup dinlenmeksizin izah ve ifşa ediyorlar. Her şey, nesli müdafaa için.
Bu yöndeki son hamleleri dikkat çekici. İlki bir televizyon dizisiyle, ikincisi müzik grubuyla ilgili. Hocanın ağır konuların yanı sıra popüler kültürü de izlemeye aldığı anlaşılıyor. TV dizisi, Ömer. Dizinin içerik danışmanı ilahiyatçı Emre Dorman’ın Tweet’i hocayı harekete geçirmeye yetmiş, karşı Tweet’le ayar çekiyor hemen: Şimdi de Aileye mi giriştiniz? Sadece resimden bile dini içerik dediğinin İslam dini merkezli olmadığı anlaşılıyor. Çünkü İslam dininde tesettür farzdır. Örnek resimdeki sözde tesettürlü kadının saçları gözüküyor. Bu, tesettür değil HARAMDIR. İmanımızı muhafaza eyle Ya Rabbi!
İkincisi ise tesettürlü üç genç kadının kurduğu müzik grubu Akşam. Hoca grubun sahne performansından yarım dakikalık bir görüntüyü paylaşıyor ve yakarıyor: Kıyametin yaklaştığı anları yaşıyoruz. Neslimizi muhafaza eyle Ya Rabbi...
Tesettür, kadın ve aile konusunda çok hassas hoca. Lakin Akşam grubunu fark etmekte epey geç kalmış, 2016’dan beri icrayı sanat eyliyor kadınlar. Belki de yeni sıra geldi onlara. TV dizilerine eğilen bir başka hoca ise Hüseyin Çevik. Ben de bu tebliğci YouTuber hocayı keşfetmekte geç kalmışım. Tebliğleri tam Televole kıvamında. Futbolla hayli haşır neşir. Ronaldo’dan Beckham’a, Infante’ye hepsini anıyor vaazlarında, derslerinde. O da Sofuoğlu Hoca gibi ilahiyatçılara, profesörlere çakmadan duramıyor. Birilerini anıyor, “Onlar profesör değil, kırofösör”… Yaratıcı.
Yine Sofuoğlu Hoca gibi Çevik de Kızılcık Şerbeti’nden Ömer’e dinsel temalı yeni kuşak dizileri yakın takibe almış. Cemaatine, zinhar bu dizileri izlememelerini tebliğ ediyor; dinden çıkarsınız! Tebliğ ve reddiye. Yine Sofuoğlu’nun izinden giderek Ömer dizisine ve danışmanı Emre Dorman’a ateş püskürüyor. İmamın oğlu Ömer’le dul kadın Gamze’nin aşkını konu eden dizi, meğer bir İsrail dizinden uyarlama değil miymiş! Özgün dizide katı dinsel kurallara bağlı Hasidik Yahudi bir ailenin Kudüs’teki yaşamı sergileniyormuş… İslam diyerek alttan alta kim bilir neler sokuşturulacak diye alarm veriyor hoca.
Her ne kadar sert laflar etseler de eğlenceli troller mi demeli, bilemedim. YouTube’dan izleyin, kendiniz karar verin. Bu arada, Televole esintili Çevik Hoca, “zamları yapan, Dolar’ı yükselten Allah cc” vaazının müellifiymiş. Şerefyab olduk efendim.
Her taraftan trol yağarken, kombine kötülük virüsünden geçilmezken, aşı şart. Aman dikkat.
Siyaset sahasında köpek dalaşı 13 Nisan 2024
Kumpastan, hileden başka nedir siyaset dediğiniz 26 Mart 2024
Ahu Tuğba’yı görmek için Çiçek Bar’a akan gazeteciler 20 Mart 2024
Çiçekler açılıyor, alem meyhaneden bara terfi ediyor 19 Mart 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI