Ebru Çaloğlu: Gençleri eğitirken geleceğimizi inşa ediyoruz
Ebru Çaloğlu'nun 'Arkabahçe' kitabı Remzi Kitabevi tarafından yayımlandı. Çaloğlu, "Eğitimde bir şeyleri doğru yapmayı hayal ediyorsak öğretmen olacak kişilere çok fazla emek vermemiz gerekiyor" dedi.
DUVAR - İlk, orta ve lise öğrenimimi Samsun’da tamamlayan Ebru Çaloğlu, lisans eğitimi için İstanbul’a gelir. Eğitimini tamamlayınca öğretmenlik yapmaya başlayan Çaloğlu, uzun yıllar bu sektörde çalışır. Ardından İzmir’e yerleşir. Masal türü üzerine yaptığı pedagojik çalışmalarını Seferihisar’da “Masal Ekseninde Okul Öncesi Eğitim” projesi sayesinde, dezavantajlı çocuklarla birlikte hayata geçirir. Türkiye’nin ilk Masalevi’ni Seferihisar Belediyesi’nin desteğiyle kurar.
Çaloğlu’yla 14 klasik edebiyat metnini merkeze alarak hazırladığı 'Arkabahçe' isimli kitabı için bir araya geldik. Romanların perde arkasını, oluştuğu koşulları anlatan Çaloğlu’yla Covid-19 sürecindeki eğitim sorunlarını da konuştuk.
Klasiklerle tanışmak, onları okumak başlı başına bir süreç… Klasiklerle ne zaman tanıştınız, çocukken çok kitap okur muydunuz?
Kitap okumayı ve ders çalışmayı oyuna tercih eden çocuklardan biri olduğumu söylersem birçok okur, çok sıkıcı biri olduğumu düşünecek ama ben bir şeyler öğrenirken, özellikle ilgi duyduğum alanlara yönelik şeylerse bunlar, hep çok eğlenmişimdir. Annemin “Ebru yeter artık, biraz da dışarı çık, gez dolaş” dediği zamanlar çoktur. Tabii, üniversite yıllarında işler değişti, tüm açığı kapattım sanırım.
Klasiklerle, okumayı öğrendikten hemen sonra tanıştım. Okumayı öğrenmek hayatımın en büyük keşfiydi. Annem sağ olsun okuma yeteneğimin gelişmesinde çok önemli bir rolü oldu. Ödülü her zaman kitaplardı. Elimden tutar, kitap almaya giderdik. Müthiş heyecanlanırdım. Ortaokul ve lisede okul kütüphanesini kullanmaya başladım. Özelikle lisede Yunan tragedyaları da dahil birçok klasiği çılgın gibi okudum. Bu arada anne babalar için belki yön gösterici olur diye söylemek isterim. Annem okuduğum her kitabı anlattırırdı bana. Bu çabasının, ifade gücümün gelişmesine ve anlatıcılığıma katkısı çok büyük. Lise yıllarında öğretmenlerimin birkaçının, o günkü dersi başından sonuna benim anlatmamı istediği zamanlar olmuştur. Ben de can atardım bunun için.
Klasiklerin yazılış serüvenini, nasıl ortaya çıktığını düşünmek ayrıca bir merak konusu sanıyoruz. Ne zaman başladı bu durum? İlk incelemelerinizde karşınıza neler çıktı?
Uzun yıllar edebiyat öğretmenliği ve yardımcı ders kitapları yazarlığı yaptım. Cephede en iyi cephane klasiklerdir ama öğrenciler ya da gençler çoğu zaman klasikleri okumak konusunda direnç gösterirler. Daha güncel ve popüler kitapları tercih ederler. Elbette haksız değiller ve gösterdikleri direnci “Klasikleri okumak, okumamaktan iyidir” mottosuyla kırmak pek mümkün olmaz. Notlar, sınavlar da bir nebze etkili olur ama çoğu kez geniş özetlerin tercih edildiğine üzülerek tanık olursunuz. O günlerde çözüm olarak klasiklerle ve yaratıcılarıyla ilgili ilginç minik anekdotlar anlatarak onların ilgilerini bu eşsiz kitaplar üstüne çekmeye çalışıyordum. İşe yarıyordu, ben de devam ettirdim. Sonrasında dersler; fikir alışverişlerinin, ilginç bakış açılarının ve değerlendirmelerin havada uçuştuğu hem eğlenceli hem yaratıcılık dolu bir sürece dönüştü. Öğrencilerimle paylaştığım anekdotların olumlu dönüşü neticesinde ben de daha çok hikâyenin peşine düştüm. Ve yıllar sonra bir gün, bunları bir araya toplamamın bir zorunluluk olduğunu düşünmeye başladım ve yazmaya karar verdim.
Hangi eserleri seçtiniz? Seçtiğiniz eserleri neye göre belirlediniz?
'Arkabahçe'nin hazırlık sürecinde çok sayıda kaynak taradım. İnanılmaz olaylara ve deneyimlere tanıklık ettim, öyle ki “Hangi kitap böylesine sarsıcı bir gerçeği tam olarak yansıtmayı başarabilir ki?” sorusu, aklımdan pek çok kez geçti. Zaten klasikler tam da bunu başaran kitaplar olduğu için klasiktiler.
'Arkabahçe'yi her yaştan okurun okumasını çok istiyorum. Bu, ister istemez -çok sarsıcı da olsa- bazı klasiklerin perde arkasını yazmamdaki en önemli engeli oluşturdu. 'Alice Harikalar Diyarında'… Hepimizin sevdiği bir eser olmasına rağmen arkasında bir pedofili hikâyesi vardı, 'Lolita' için de aynı durum söz konusuydu. Ayrıca 'Arkabahçe'de anlattığım olaylar, sözünü ettiğim başyapıtların doğmasına ilham olmuştu ama sizin o yapıtları okurken bunları tahmin etmeniz imkânsız. Klasiklerin önemli bir kısmında eserin yazıldığı dönemin önemli tarihi olaylarının hikâyesine yer veriliyor. Dolayısıyla da kitabı okuduğunuzda perde arkasındaki olaylara aşağı yukarı hâkim oluyorsunuz. Dediğim gibi 'Arkabahçe'de yer verdiğim eserlerin perde arkaları tahmin edemeyeceğimiz olaylara, kişilere, dostluklara, kitaplara vs. dayanıyor. Kitaba aldığım eserleri seçmemde bunlar etkili oldu.
Bu kapsamda bir çalışma yapmanın tarihsel ve sosyolojik karşılıkları da var muhakkak. Bu dengeyi nasıl kurdunuz? Çalışmayı hazırlarken sosyal bilimler bağlamında nasıl bir çalışma yöntemi izlediniz?
'Arkabahçe'yi yazmaya karar verdiğimde çok sayıda ve türde kaynak taradım. Bu süreç benim için çok heyecanlı ve zevkli geçti. İnanılmaz olaylar, bağlantılar vardı bu ölümsüz yapıtların arkalarında. Elbette yaşananlar, dönemle ve zihniyetiyle doğrudan ilgiliydi. Yazmaya başladığımda ne kadarını anlatmalıyım konusunda tereddüt yaşadığımı söylemem gerek. Dediğim gibi, her yaştan okura ulaşmak istiyordum. Kitap yayımlandıktan sonra ilk okuyanlardan biri çok değerli dostum ve hocam Sunay Akın’ın şöyle bir değerlendirmesi oldu: “Ağzımıza bir parmak bal çaldın, bıraktın Ebru Hocam, sen bu kitabı beş yüz sayfa da yazardın, devamını bekliyoruz.” Sağ olsun yazmam konusunda beni her zaman yüreklendiren insanlardan biridir Sunay Hocam.
Aynı zamanda bir eğitimci de olmanız kitabın diline sirayet etmiş gibi… Çalışmayı özellikle gençler için kaleme aldığınız düşünülebilir mi?
Eğitimci olmam, gençlerin-öğrencilerin bir okuma kültürlerinin olmasını, klasiklerin de o okuma kültürünün önemli bir parçası olmasını istememde elbette çok etkili. Onların evrensel değerlerle donanmaları, kimsenin bize sandığımız kadar yabancı olmadığını anlamalarını çok önemsiyorum. Onları eğitirken geleceği, geleceğimizi inşa ediyoruz dolayısıyla gençlerin öncelikli okurlarım olmasını istemem doğrudur.
Klasikleri okumuş yetişkinler de zengin yaşam deneyimleriyle oluşturdukları yeni bakış açılarıyla onları tekrar okurken bir sürü yeni ayrıntıyı yakalamanın tadını çıkartabilirler. Ayrıca sevdikleri ve hayatlarının bir parçası olan bu yapıtların doğuş hikâyeleri onlar için çok daha şaşırtıcı olacaktır.
Bir eğitimci de olduğunuz için fikrinizi merak ediyoruz. Malum Covid-19 sürecindeki eğitim politikalarını nasıl yorumluyorsunuz?
Eğitim, birçok disiplinin ortak çalışmasıdır. Çocuklara ne öğreteceğinizi ve nasıl öğreteceğinizi bilmek zannedildiği kadar kolay bir iş değil. Bizler eğitim kitapları yazarları olarak en güçlü cephaneleri hazır etsek de cephede savaşanlar öğretmenlerdir. Benim bir eğitimci olarak eğitimde ilk olarak el atılmasının gerekli olduğuna inandığım konu; öğretim programı veya öğretim metotları değil; öğretmen yetiştirme ve kime öğretmenlik ehliyeti vereceğiz konusudur. Eğitimde bir şeyleri doğru yapmayı hayal ediyorsak öğretmen olacak kişilere çok fazla emek vermemiz; onlardan da aynı şeyi kendileri için yapmalarını talep etmemiz gerekiyor. Öğretmen, bildiğinin öğretmenlik yapmasına yeteceğini düşünmemelidir çünkü hiçbir zaman yetmez. Bu temel problemi çözmediğimiz sürece istediğimiz eğitim politikasını ithal edelim ya da devşirelim kanımca eğitimde arzu edilen kaliteye ulaşamayız.
Hazırladığınız bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?
Roman ve öykü alanında çok değerli yazarların editörlüğünü yapmayı sürdürüyorum. Liseler için yardımcı ders kaynakları hazırlamaya devam ediyorum. Aynı zamanda kültür alanında yazmayı planladığım ikici kitabın notlarını da almaya başladım. Günlerim okuma ve yazmanın dışında toprakla, bahçeyle, ağaçlarla ve hayvanlarla ilgilenerek geçiyor.
Ayrıca 'Arkabahçe'yi yayımlamamdaki katkıları için Sayın Üstün Dökmen’e ve süreci mükemmel yöneterek benim yükümü fazlasıyla hafifleten Remzi Kitabevi’ne teşekkürlerimi sunmak isterim.