Edebi bir dönem anlatısı: Gözümün Nurlarına Mektuplar
Ahmet Ağaoğlu'nun 'Gözümün Nurlarına Mektuplar' kitabı İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlandı. Mektuplar, bir yanıyla tarihsel dönem anlatısı niteliği de taşıyor.
Türkiye siyaset tarihinin nev-i şahsına münhasır isimlerinden Ahmet Ağaoğlu. 1869 yılında Azerbaycan’da başlayan hayatı, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Paris’te hukuk öğrenimi görürken, İttihat ve Terakki mensuplarıyla çakışacak ve sonra vekillikten sürgün yollarına ve Cumhuriyetle birlikte yine vekilliğe uzanacaktır. Gazete yazılarıyla, katıldığı legal ve illegal örgütlerle ve Azerbaycan bağımsızlık hareketiyle kurduğu ilişkileriyle Ağaoğlu, 1923 sonrası da etkin bir figür olarak dikkat çekecektir.
II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte Türk Yurdu Cemiyeti ve Türk Ocakları gibi dönemin siyasi yapılarının kuruluş süreçlerine katılan, Birinci Dünya Savaşı sıralarında Afyon milletvekilliği yapan Ağaoğlu, henüz savaş devam ederken Enver Paşa tarafından Azerbaycan kurtuluş hareketine destek olması için bu bölgeye gönderilir. Siyasal ilişki ağının tepesinde bulunan Ağaoğlu, Osmanlı Devleti’nin savaşı kaybedeceği anlaşılınca İstanbul’a döner. Artık çember daralmıştır. Üstelik dönemin salgın hastalığı İspanyol gribine de yakalanan Ağaoğlu, iyileşir iyileşmez tarihe Malta Sürgünleri olarak geçen diğer 77 kişi ile birlikte sürgüne gönderilir.
İki yıl boyunca sürgünde kalan Ağaoğlu, dönüşte -1921’de- Anadolu’ya geçer ve kurtuluş mücadelesine katılır. Ardından, 1923’te, bu kez de yeni kurulan mecliste Kars milletvekili olarak görev alır. 1930’da çok partili rejim denemelerinin ikinci örneği olan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş çalışmalarına katılır. Bu çaba hüsranla sonuçlanınca Darülfünun’da Hukuk Tarihi dersleri vermeye başlayan Ağaoğlu, bir süre sonra emekli olur ve 1939 yılında hayatını kaybeder.
Ahmet Ağaoğlu’ndan bu yazıda bahsedilmesinin sebebi İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan 'Gözümün Nurlarına Mektuplar' kitabıdır. Malta Sürgünlüğü sırasında eşine ve çocuklarına yolladığı mektuplardan oluşan kitap, dönem insanını, bir aile ferdini, babayı, bir siyasetçi ve gazeteciyi anlamak için önem taşıyor, diye düşünüyorum. 21 Eylül 1919 – 17 Mart 1921 tarihleri arasında kaleme alınan mektuplar, bir edebi eser olarak da okunabilir. Rusça ve Fransızca gibi dilleri ana dili gibi bilen Ağaoğlu, Türkçe ve Azericeyi de harmanlayarak özgün bir yazı dili tutturur.
Çocuklarını, eşini ve hâlihazırda devam eden kurtuluş mücadelesini düşünen ve duygu dolu cümlelerle fikirlerini yazan Ağaoğlu, hemen çoğu mektubunda tedirgindir. Onu rahatsız eden, hem yaşanan savaşın belirsizliği hem de ailesinin bu zorlu süreçteki geçim zorluklarıdır. Üstelik sürgünde, sağlıklı bir yaşam sürmesi için de paraya ihtiyacı vardır. Kaleme aldığı mektuplarda, ailesinden para isterken ne derece zorlandığı, utandığı hissedilen Ağaoğlu, esir edildiği adadan İngiliz yetkililere de sık sık şikâyet dilekçesi yazar. Neden tutuklandığını, yargılanmak istediğini dile getiren Ağaoğlu, İngiliz mahkemelerinde bile yargılanabileceğini söyler.
İngiliz yetkililer tarafından mektuplarının okunduğunu bilen Ağaoğlu, üstü kapalı bir biçimde hemen her mektubunda ülkedeki durumu sorar, öğrenmeye çalışır. Çocuklarının eğitim durumunu, şehirdeki gıda ve kira fiyatlarını endişeyle sorar, dönemin salgın hastalığı İspanyol gribine karşı teyakkuzda olmaları gerektiğini salık verir. Moralini yüksek tutmaya çalıştığı görülen Ağaoğlu mektuplarına “nûr-i didelerim” diyerek başlar. Günümüz Türkçesine gözümün nurları olarak çevrilen bu açılış cümlesi, kitaba da ismini verir.
Kitap, bir yanıyla tarihsel dönem anlatısı niteliği de taşıyor. Osmanlı Devleti’nin son yılları ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına tekabül eden dönemde, bir önceki dönemin etkin bir siyasi figürünün süregiden zamanı/olayları nasıl yorumladığı, gelecekle ilgili endişeleri ve umutları –arada bir ikinci kişi olmadan- duru bir şekilde izlenebiliyor. Dönem insanın tavır ve davranışları bir elekten geçirilmeden, birinci ağızla nakloluyor. Hapishane yaşantısı, bir önceki kuşağın güçlü –ancak o günlerde çaresiz- insanları gerçekçi bir vaziyette anlatıyor.
Dönem meraklıları ve bir edebi eser olarak mektupseverler için 'Gözümün Nurlarına Mektuplar', biçilmiş kaftan.