Eğitim Sen: Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine sahip çıkıyoruz
Eğitim Sen, "Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine sahip çıktığımızı ifade ediyor, bilimin eğitim sistemimize egemen olması için mücadele edeceğiz" açıklaması yaptı.
DUVAR - Eğitim Sen Trabzon Şube Başkanı Muhammet İkinci, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 84’üncü yılında yaptığı açıklamada “Köy Enstitüleri’nin zengin ders içeriği, benimsediği öğretmen yetiştirme ve eğitim modelinin ne kadar önemli ve değerli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Günümüzde ise laik ve bilimsel eğitime yönelik tehditler artarken, okullarımız dini vakıf ve derneklerin kuşatması altına alınmış, öğrencilerimiz bizzat Milli Eğitim Bakanlığı eliyle cemaat ve tarikatların kucağına itilmiştir” dedi.
İkinci, “Eğitim Sen olarak, 84. yılını kutladığımız Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine sahip çıktığımızı ifade ediyor, Köy Enstitülerinde olduğu gibi, toplumcu eğitim felsefesinin, aklın, bilimin, demokratik öğrenme ve öğretme ortamlarının tüm eğitim sistemimize egemen olması için mücadelemizi sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Eğitim Sen Trabzon Şube Başkanı Muhammet İkinci’nin yaptığı açıklama şöyle:
“1940 yılında Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç önderliğinde kurulan Köy Enstitüleri kapatılarak önce öğretmen liselerine sonra da çeşitli yatılı okullara dönüştürülmüştür.
Toplumcu bir anlayışla kurulan Köy Enstitüleri aynı zamanda tarım işlikleri ve sağlık ocakları olarak toplumsal işlevler görmüş, çeşitli tohum ve tarım araçlarının ilk denemeleri bu okullarda yapılmıştır. Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal yapısının oluşumuna çok değerli katkıları olan Köy Enstitüleri pratiğinin eksikliği, eğitim sisteminin büyük bir çöküşün eşiğinde olduğu günümüzde çok daha yakından hissedilmektedir.
Köy Enstitüleri’nin zengin ders içeriği, benimsediği öğretmen yetiştirme ve eğitim modelinin ne kadar önemli ve değerli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Günümüzde ise laik ve bilimsel eğitime yönelik tehditler artarken, okullarımız dini vakıf ve derneklerin kuşatması altına alınmış, öğrencilerimiz bizzat Milli Eğitim Bakanlığı eliyle cemaat ve tarikatların kucağına itilmiştir. Eğitim emekçileri sağlıklı koşullarda çalışamamakta, esnek, güvencesiz ve angarya çalışma kıskacına alınmaktadır.
Köy Enstitüleri’nin en önemli özelliklerinden birisi, günümüz Türkiye’sinin bir türlü kurtulamadığı; eleştirmeyen, sorgulamayan, ezbere dayalı ve sınav merkezli eğitim sistemine değil, gerçek anlamda öğrenci merkezli, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen bir eğitim-öğretim ortamı yaratmayı hedeflemiş olmasıdır. Eleştiren, sorgulayan bireyler yetiştirmeyi hedefleyen Köy Enstitüleri’nde ezberci değil, analitik düşünen, bilimsel, demokratik ve laik eğitim anlayışı benimsenmiştir. Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun üzerinden 83 yıl geçmiş olmasına rağmen, dönemin zor koşullarındaki eğitimin niteliği ile günümüz Türkiye’si arasında olumsuz anlamda çok büyük farklar olması düşündürücüdür.
Eğitim üretim içindir şiarıyla toplumsal ekonomik ve kültürel aydınlanmayı ve kalkınmayı hedefleyen bu okullar, sorgulayan tartışan araştıran, deneyen yaparak ve yaşayarak öğrenen ve öğreten, bilimsel laik demokratik bir eğitim modelini hayata geçirmiş ve cehalet içerisinde bırakılmış ve yoksul köylere yeniden hayat vermeyi başarmışlardır. Ülke topraklarının önemli bir bölümünü işler hale getirmiş, önemli birikim ve deneyim kazanılmıştır.
Köy Enstitülerinin kapatılmasının ardından köy okulları, köylerdeki sağlık ocakları, çeşitli atölyeler kurslar, irili ufaklı kooperatifler birer birer kapatıldı.
Köylerde yaşayan halk önce kendi kaderine terk edildi. Sonrasında köylerde tutunamadı ve büyük şehirlere göç etti. Eğitim ve öğrencilerin eğitim hakkı da sürekli yap-boz tahtasına dönüştürülerek, dört duvar arasına sıkıştırılarak; toplumla, doğayla, üretimle bağı koparılarak günümüze kadar adım adım dogmatik, ezberci, baskıcı, eleyici, eşitlikten uzak, topluma yabancı, öğretmen ve öğrenciler için anlam ve önemini yitirmiş içi boş bir sorun yumağı haline gelmiştir.
İşte Köy Enstitülerini bugün bize hatırlatan, bizim için önemli kılan şey; ülkemizin ve eğitimin içine düşürüldüğü bu durumdan, teslim edilen cemaat ve tarikatlardan kurtarma sorumluluğudur.
Şüphesiz Köy Enstitülerini eski haliyle olduğu gibi değil; geçen zaman içinde değişen koşullara, ülkenin ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak, Köy Enstitülerinin eğitim felsefesi ve ruhuyla, teknolojiyle yeniden donatılarak kamunun hizmetine sunulmasıdır talebimiz.
Kendi yönetimini, bütçesini, planlamasını bütün bileşenleriyle birlikte belirleyen, ülkenin eğitim çağındaki bütün çocuklarının eğitim haklarını, eğitimin bütün kademelerinde eşit ve parasız olarak sunulduğu, laik, demokratik, bilimsel bir eğitim anlayışıdır savunduğumuz, özlediğimiz ve mücadelesini verdiğimiz.
83 yılda öğrencilerinin araştıran, sorgulayan, eleştiren, dayanışmacı, ideal sahibi, bilimle, sanatla donanmış üretken bireyler olarak yetiştiği, toplumcu bir eğitim modelinden ezberci, elemeci, sınav odaklı, rekabet esaslı, gerici bir eğitim modeline gelindi. Bunun adı ablukadır, kuşatmadır. Bu karanlık tablonun sorumluluğu herkesten önce bizim. Bu memleket bizim. Memleketimizi ve çocuklarımızın eğitim hakkını savunmaktan asla vazgeçmedik, geçmeyeceğiz.
Eğitim Sen olarak, 84. yılını kutladığımız Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine sahip çıktığımızı ifade ediyor, Köy Enstitülerinde olduğu gibi, toplumcu eğitim felsefesinin, aklın, bilimin, demokratik öğrenme ve öğretme ortamlarının tüm eğitim sistemimize egemen olması için mücadelemizi sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.”