Eğitimciler Ziya Selçuk’un performansını değerlendirdi: Sınıfta kaldı
Eğitimciler, Millî Eğitim Bakanlığı görevinden “affını” isteyen Ziya Selçuk’un performansını değerlendirdi. Selçuk’un “sınıfta kaldığını” belirten eğitimcilere göre bu alandaki yapısal sorunlar arttı.
ANKARA - Ankara kulislerinde bir süredir istifa edeceği konuşulan Prof. Dr. Ziya Selçuk, Milli Eğitim Bakanlığı görevinden “affını istedi”. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla Selçuk’un yerine Prof. Dr. Mahmut Özer atandı. Selçuk’un görevden ayrılmasının ardından ilk mesajı, “Millî Eğitim Bakanlığı görevim bugün itibarıyla nihayetlenmiştir. Bana ülkemin çocukları için çalışma imkânı sağlayan Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımı sunuyorum” oldu.
Eğitimciler, özellikle korona virüsü salgını sürecinde öğrencilere yeterli eğitim imkanlarını yaratmadığı belirtilerek eleştirilen Selçuk’un bin 122 günlük bakanlık dönemini değerlendirdi. Ziya Selçuk’un “istifasının” geç kalınmış bir “istifa” olduğunu vurgulayan eğitimcilere göre Selçuk bakanlık döneminde attığı ve atmadığı adımlarla sınıfta kaldı, eğitim alanındaki yapısal sorunlar katlandı.
‘ETKİLİ VE YETKİLİ OLAMAYAN, YAPMAYA ÇALIŞTIĞI İŞLERİ DE TAMAMLAYAMAYAN BAKAN’
Ziya Selçuk’un üç yılı aşkın süre görev yaptığını ve bunun önemli bir kısmının salgın dönemine denk geldiğini belirten Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Başkanı (Eğitim-Sen) Başkanı Nejla Kurul’a göre önceki dönemlerde var olan, eşitlik, özgürlük, demokratikleşme anlamındaki ciddi yapısal sorunlar Ziya Selçuk döneminde devam etti, hatta bu sorunların bir kısmı derinleşti.
Selçuk öncesinde var olan merkeziyetçi yapıdaki bakanlığın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle Cumhurbaşkanlığı’na doğrudan bağlandığını belirten Kurul, “Ziya Selçuk, tek adam rejiminin aşırı merkeziyetçiliğinin içerisinde çok etkili ve yetkili olamayan, yapmaya çalıştığı işleri de tamamlayamayan bir Millî Eğitim Bakanlığı yaptı” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu dönemde dinci dernek, cemaatlerin ve vakıfların Millî Eğitim Bakanlığı’nı hemen hemen her yerden kemirdiği, Selçuk’un bunlara karşı bir çalışmasının olmadığını gözlemledik. Eğitimin dinselleşmesi eğilimi bu dönemde de devam etti. Selçuk özel okul sahibi bir bakandı. Teşviklerle özel sektör ayakta tutulmaya çalışıldı. Oysa okullarımızın çok ciddi sorunları vardı. Eğitimle ilgili sendikaları, dernekleri sürekli bir araya getiren bir mekanizma kurmadı.”
‘BİLİMSEL VE LAİK EĞİTİM SELÇUK DÖNEMİNDE ÇOK AŞINDIRILDI’
Göreve gelen bakanları evrensel değerlerle oluşan ilkeleri doğrultusunda değerlendirdiklerini vurgulayan Eğitim- Sen Başkanı Kurul’a göre geride kalan döneme sadece bir kişi üzerinden bakılmaması da gerekiyor. Eğitimin ciddi yapısal sorunlarının olduğunu, bütüncül bir perspektifle ele alınması gerektiğini belirten Kurul, Selçuk döneminde yaşanan sorunlara dair sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz Selçuk döneminde kamusal eğitim, açık şeffaf bir eğitim için bir çaba görmedik. Bilimsel ve laik eğitim Selçuk döneminde çok aşındırıldı. Laiklik ilkesi hayata geçirilmeyen bir ilke olarak kaldı. Parasız eğitimde de bir sonuç alamadık. Demokratik eğitimden anladığımız, okullarımızdan başlayarak il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerimizin karar verebilme güçlerini arttırmak, sahanın gücünü güçlendirmek sağlanamadı. Aşağıdan yukarıya değil yukarıdan aşağıya, hiyerarşik düzlemde indi.”
‘ANADİLDE EĞİTİM HAYATA GEÇİRİLMEDİ’
“Anadilde eğitim çok önemliydi. Türkiye’de Arap, Kürt çocuklarının olduğunu düşündüğümüzde bu çocukların kendi dillerinde en doğal hakkı olan anadilde eğitim hayata geçirilmedi. Cinsiyet eşitliğine dayalı bir eğitim sistemi de yaratılamadı. Bu toplumun yarısı kadınlar ve kız çocuklarından oluşuyor. Kadınların her gün katledildiklerini görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeye karşı bile tek bir cümle söylemedi. Öte yandan eğitim sistemi içerisinde doğayı gözeten bir anlayışı kalıcılaştıramadı. KHK’lerle ihraç edilenler konusunda açıktan hiçbir yaklaşım sergilenmedi. OHAL Komisyonu hâlâ adalete erişimde engel oluşturuyor, bu konuda açıklama yapılmadı. Eğitim ve bilim emekçilerinin hakkını koruma çabası içerisinde olunmadı. Ziya Selçuk bu dönemde bu ilkelerin çoğunu hayata geçirmede başarısız oldu. OHAL döneminin bakanı olarak anılacak. Aynı zamanda pandemide okulları en uzun süre kapatan bir ülkenin Milli Eğitim Bakanı olarak anılacak.”
‘LİYAKATSİZLİKLERE SEYİRCİ KALDI’
Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Orhan Yıldırım’a göre ise Ziya Selçuk’un istifası, geç kalınmış bir istifa. Selçuk’un göreve geldiği dönemde “Türkiye’nin eğitimine yön verme” iddiasıyla açıklamalar yaptığını, görev sürecinde ise aldığı ve almadığı kararlarla çokça eleştirildiğini, eğitime ilişkin bazı kararları kamuoyuyla birlikte öğrendiğini belirten Yıldırım şunları söyledi:
“Bu süreçte Selçuk, ‘ikili eğitim son bulacak’ dedi. İkili eğitim azalmadığı gibi arttı. Bununlar ilgili Cumhurbaşkanlığı’ndan ek bütçe istemesi gerekiyordu, istediyse de kamuoyunun bilgisi olmadı. Atamalarda, görevlendirmelerde liyakat esasına dikkat edeceğini söylemişti ama hem idareci hem de öğretmen atamalarında mülakat sistemi üzerinden yaşanan torpillere, liyakatsizliklere seyirci kaldı, herhangi bir müdahalede bulunmadı, bulunamadı. Eğitim çalışanlarının ekonomik ve özlük hakları şu anda devlet memurları arasında en düşük düzeyde. Bununla ilgili hiçbir çabası, sonuç alımı olmadı. “
‘TARİKAT VE CEMAATLERİN EĞİTİM KADROLARINDA YOĞUNLAŞMASINI SAĞLADI’
Selçuk’un görevde olduğu pandemi sürecinde milyonlarca çocuğun tabletsiz ve internetsiz kaldığını, milyonlarca öğrencinin eğitime ulaşamadığını, öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin mutsuz olduğunu belirten Yıldırım, Selçuk dönemine ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’nin geleceğinin kurtuluşunun eğitim yoluyla olduğu tüm siyasi çevrelerce kabul ediliyor. Cumhurbaşkanı da kabul ediyor ki eğitimde çuvalladık. Bunu kim gerçekleştiremiyor Milli Eğitim Bakanı. Tüm bu olumsuzluklar yaşanıyorken, ‘ben istediklerimi gerçekleştiremiyorum, burada neden oturayım’ neden daha önce demedi? Akademik liselerin sayısı arttırılmazken, sürekli muhafazakâr kesimden gelen, bitirdiğinde Türkiye’nin iş ihtiyacıyla hiçbir alakası olmayan imam hatip orta okulu ve lise sayıları neden arttırıldı? 2023 vizyon belgesi açıklarken Türkiye’yi uzaya imam hatiplerle götürme düşüncesi mi vardı? Açıkladığı planlarının hemen hemen hiçbirini gerçekleştiremedi. Selçuk milyonlarca çocuğumuzun geleceğini etkileyecek olumsuz kararların da yaşanmasında etkili oldu. Tarikat ve cemaatlerin eğitim kadrolarında yoğunlaşmasını sağladı, imzalanan protokolleri engellemedi.”
‘İRADE GÖSTEREMEDİ, SINIFTA KALDI’
Ziya Selçuk’un bakanlık performansına 10 üzerinden 2 not verdiğini belirten Yıldırım, “Eğitimde kötü bir süreç geçmiş, Milli Eğitim Bakanı sınıfta kalmıştır” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öğrencilerimizin nitelikli, fırsat eşitliği içerisinde eğitim alabilmesi gerekiyordu. Bu ne yazık ki sağlanamadı. 1 milyonu geçen eğitim çalışanlarının iş memnuniyeti, mesleğini yaparken sorunsuz yaşamını sürdürebilmesi ve mesleğini yerine getirebilmesi gerekiyordu. Bu süreçte herkes şahit, orta okul mezunu, lise mezunu bir bekçiden daha düşük maaşla görevini yapan öğretmenler var. Eğitimde kötü bir süreç geçmiş, Milli Eğitim Bakanı sınıfta kalmıştır. Ama çok daha önce istifa etmeliydi. İdealleri varsa, projeleriyle geliyorsa gerçekleştiremediğini anladığı anda daha önceden istifa etmeliydi. İrade ortaya koymalıydı, koyamadı. 20 milyona birebir dokunan bir yerde bulunuyorsanız çok daha büyük bir iradeyi ortaya koymanız gerekiyor. “
‘EĞİTİMDE VİZYON BELGESİNİN OMURGASINI AKP’NİN SEÇİM BEYANNAMESİ VE İDEOLOJİK HATTI OLUŞTURDU’
Ziya Selçuk’un görevde olduğu dönemde attığı adımları yakından takip eden bir diğer isim de eğitimci Feray Aytekin Aydoğan. AK Parti’nin 24 Haziran 2018’de yapılan seçimler öncesinde açıkladığı seçim beyannamesinde, eğitimin piyasalaştırılacağı ve dinselleştireleceğine dair esasların olduğunu, Selçuk döneminde de bunların hayata geçirildiğini belirten Aydoğan şunları kaydetti:
“24 Haziran seçimleri sonrası Millî Eğitim Bakanlığı’na Ziya Selçuk’un getirilmesiyle kamuoyunda eğitimde yeni dönem algısı yaratılmaya çalışıldı ve kısmen de olsa bu algı başlangıçta karşılık buldu. Aslında neyin hayata geçirileceği, hangi ideolojik hattın devam ettirileceği, 24 Haziran seçim beyannamesinde de eğitim alanında seçim sonrası kurulan Cumhurbaşkanlığı Eğitim Öğretim Politikaları Kurulu ile atılan adımla ‘Her alanda olduğu gibi eğitim alanında da tek karar alıcı’ vurgusuyla da netti. Kurulun oluşturulması sonrasında da Milli Eğitim Bakanı’nın yapması gereken 2023’e Doğru Eğitim Vizyonu ile ilgili sunumu Erdoğan tarafından yapıldı. Sunumun Erdoğan tarafından yapılması da tek belirleyicinin Cumhurbaşkanı olduğunun deklarasyonuydu ve 2023 vurgusuydu aslında… Vizyon belgesinin omurgasını AKP’nin seçim beyannamesi ve ideolojik hattı oluşturdu.”
‘DİNİ YAPILARLA YAPILAN PROTOKOLLERE HIZ VERİLDİ’
2003 yılında yüzde 2 olan özel öğretim kurumlarının oranının 2018-2019 eğitim öğretim yılında yüzde 25′ e yükseldiğini, 4+4+4 düzenlemesi sonrası özel okullardaki öğrenci sayılarının arttığın, 1 milyon 586 bin 823 öğrencinin örgün eğitimin dışına çıktığını belirten Aydoğan, “Sermayeyle imzalanan protokollerle piyasalaştırma sürecine hız verildi” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Selçuk’un göreve başladığı bir yıl içerisinde veliye, öğrenciye rağmen imam hatipleştirme politikası devam ettirildi. Merkezi sınavla öğrenci alan bin 526 okulun 855’i Anadolu imam hatip ve meslek liselerinden oluşturuldu. 9 fen lisesine karşılık 162 imam hatip lisesi yapılması kararı alındı. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında imam hatip orta okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 94 bin 467 iken, MEB’in örgün eğitim istatistiklerine göre yaklaşık 8 kat artarak 723 bin 108 oldu. Karma eğitim, ortaöğretim kurumlarında hukuken kaldırıldı. Dini yapılarla yapılan protokollere hız verildi. Bu süreç salgında özel okul sahiplerinin ve dini yapıların ihtiyaçları, gereksinimleri üzerinden kesintisiz hayata geçirildi. Yüz yüze eğitime gerekli bütçe ayrılmazken örneğin Maarif Vakfı’na MEB bütçesinden 1 milyar 231 milyon TL aktarıldı. Salgında özel okulların, özel öğretim kurumlarının sayısı daha da arttı.”
‘EĞİTİMDEKİ ‘BAŞARISIZLIK’ SİYASİ İKTİDARIN POLİTİK TERCİHİ’
Selçuk döneminde eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunların da katlanarak arttığını belirten Aydoğan, sözleşmeli, güvencesiz çalışmanın kalıcı istihdam biçimi haline getirildiğini söyledi. Milli Eğitim Bakanı’na “not verme meselesi”nin siyasi iktidarın eğitim politikalarının değerlendirilmesi anlamına geldiğini belirten Aydoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eğitimdeki bu ‘başarısızlık’ hali siyasi iktidarın politik tercihidir ve kendileri açısından da başarısızlık değil amaçlanandır. Çocuklara, gençlere paran varsa, hatta paran kadar eğitimi dayatan, yoksul ailelerin çocuklarını ucuz işgücü olarak gören, kamu kaynaklarını kamusal eğitime değil sermayeye, dini yapılara aktaran 19 yıldır sürdürdükleri ideolojik hattın hayata geçirilmesi, eğitimin sermayeye, cemaatlere, tarikatlara devredilmesidir.”
VELİLER: EŞİTSİZLİKLER DERİNLEŞTİ
Millî Eğitim Bakanlığı’nda son on dokuz yılda sekizinci kez bakan değişikliğine gidildiğini belirten Öğrenci-Veli Derneği (Veli-Der) Başkanı Ömer Yılmaz’a göre sorunlara buradan bakmak gerekiyor. Veli-Der olarak çocuklar için yıllardır laik, bilimsel, eşit, parasız ve kamusal eğitim talebi ile çocukların geleceğini kurmaya çalıştıklarını belirten Yılmaz, “Bizim için her bakan değişiminde olumlu anlamda hiçbir şey değişmedi. Tam aksine her geçen gün sorunlar katlanarak artıyor” dedi ve şunları söyledi:
“Örneğin şu anda liselere yerleştirmede 2. nakil süreci devam ediyor. On binlerce öğrenci yeterli akademik okul türü olmadığı için istemediği okul türüne yerleşiyor veya örgün eğitim dışına çıkıyor. Yüz yüze eğitime yalnızca 40 gün kaldı. 1,5 yıl boyunca en az 4 milyon öğrenci uzaktan eğitime ulaşamadı, yüz yüze eğitim için gerekli önlemler alınmadı. Eşitsizlikler derinleşti. Ama şu anda okulların açılması için en ufak bir hazırlık yok. Yüz yüze eğitim MEB’ in gündeminde bile değil. Biz çocuklarımızın geleceğe dair umutlarının yeşerdiği, kendine ve yaşadığı topluma mutluluk veren, özgür bireyler için mücadele ediyoruz. “
YENİ BAKANIN YANITLAMASI GEREKEN SORULAR
Eğitim alanında yaşanan sorunların katlanarak devam ettiğini belirten Yılmaz, Millî Eğitim Bakanlığı görevine atanan Mahmut Özer’in yanıtlaması gereken sorular olduğunu belirterek bunları şu şekilde sıraladı:
“Bakanın değişmesi, pandemi süreci ile başlayan ve yaklaşık bir buçuk yıldır süren online eğitimi sonlandırıp yüz yüze eğitime geçirebilecek mi? Okullarda yüz yüze eğitimin yapılabilme koşullarını oluşturabilecek mi? Yedi yüz bini aşkın ataması yapılmayan öğretmen var. Salgında öğretmen ihtiyacı daha da arttı. Çocuklarımızın eğitim hakkı için ataması yapılmayan öğretmenleri atayıp çocuklarımızla buluşturabilecek mi? Aşılama yaşını 12’ye indirip çocuklarımızın aşılanmasını sağlayabilecek mi? Yine aşılanmayan veya aşı kaygısı taşıyan on binlerce öğretmen, eğitim çalışanı var. Bu öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin aşılanmasını sağlayıp eğitim- öğretim sürecini gerçekleştirebilecek mi? LGS’de merkezi sistemle yerleşemeyen binlerce çocuk mahalli yerleştirme ile mahallelerindeki okullara yerleşemiyorlar. Bu okulların, akademik liselerin kontenjanları artırılacak mı? Velilerin Anadolu ve Fen Lisesi talepleri var. Bu talepleri karşılayabilecekler mi? Yeni akademik liseler yapacak mı? Bakanlığın gerici vakıf, dernek ve benzeri kurumlarla yaptığı protokoller iptal edilecek mi?”
‘MESELE HANGİ İSMİN BAKAN OLDUĞU MESELESİ DEĞİL’
Yeni atanan bakanın bu sorulara yanıt vermesini ve sorunları çözmek için adım atmasını talep ettiklerini belirten Yılmaz, “Bir yandan da çok iyi biliyoruz ki mesele hangi ismin bakan olduğu meselesi değil” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siyasi iktidar laik, bilimsel eğitimi reddeden, kamusal bir hizmet ve en temel hak olan eğitim hakkını piyasalaştıran bir hattı sürdürüyor. Gelen her isim de bu politikaların sürdürücüsü oluyor. Bu talepler karşılanmadığı sürece, biz veliler ve Veli-Der için değişen yalnızca isimden öteye bir şey değildir. Çocuklarımızın kamusal, laik, bilimsel eğitim hakkını kazanacak olan bizim kararlılığımızdır. O yüzden biz Veli-Der’ i kurduk. O yüzden biz biz istersek biz çocuklarımızın hayallerine sahip çıkarsak birlikte mutlaka başarırız çağrısı yapıyoruz yıllardır… Veli-Der olarak çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmaya devam edeceğiz.”
‘İRADE ORTAYA KOYABİLECEK BAKAN İSTİYORUZ’
Eğitim- Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, göreve atanan yeni Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’den “acil” beklentilerini de anlattı. Kamuda devam eden toplu sözleşme sürecinde konfederasyonu KESK’in talep ettiği yüzde 43 oranındaki zammın hayata geçmesi gerektiğini ve eğitimcilerin koşullarının iyileştirilmesine dönük adımlar atılması gerektiğini belirten Kurul, “Umarız vaka sayıları artmaz ve Türkiye ciddi oranda aşılama yapar. 6 Eylül’de okulların açılması çok önemli. Öte yandan öğretmen ataması mutlaka yapılmalı. Yeni derslik inşa edilmeli. Kalabalık okullar ve sınıflar sorunu çözülmeli, yardımcı personel sayısı arttırılmalı. Okullarımızda sağlık personelinin olması gerekiyor. Ayrıca bir ziyaret çerçevesinde kendi taleplerimizi de ileteceğiz” dedi.
Yeni Milli Eğitim Bakanı’ndan beklentilerinin eğitim alanında yaşanan aksaklıkların tespiti noktasında çok hızlı karar vermesi olduğunu belirten Eğitim- İş Başkanı Orhan Yıldırım ise, “Bir an önce eğitim paydaşlarını toplayarak eğitim sorunlarının masaya yatırılması gerekiyor. Karar alıcı Milli Eğitim Bakanı ama sorunun ne olduğunu eğitim sendikaları, üniversiteler, siyasi partilerin eğitimle ilgili yetkilileri ve uzmanlar daha iyi biliyor. Bunlarla birlikte çok hızlı harekete geçip hayata geçirmesi gerekiyor. Sadece dinlemek değil hayata geçirmesi gerekiyor. Biz Ziya Selçuk’a da sorunları sunduk, çözüm önerilerini sıraladık ama hayata geçiremedi. Biz irade koyabilecek bir bakan istiyoruz. Yeni bakanın bunu ne kadar yapıp yapamayacağını göreceğiz” ifadelerini kullandı.