Ekim Devrimi'nin şarkıları: Parçala kanını emenleri...
Ekim Devrimi bugün 104 yaşına girdi... Gelin 1917 Rusya'sında Bolşeviklerin dillerinde olan şarkılarla bir zaman yolculuğuna çıkalım...
Önemli toplumsal olayları belli sanat eserleri ile sembolleştirmek, tarihçilerin söze girmek için sevdiği bir yöntemdir. Ne de olsa bir olayın ardından üretilen eserler bizim o dönemi anlamamıza yardımcı olur. Tarihin lokomotifi olan devrim anlarında da müzik bize büyük alt üst oluşların ve yeniden kuruluşun sesini taşır, ritmini anlatır. Bu nedenle bir olayı anlatan değil de o olay esnasında söylenen şarkılar bazen zaman yolculuğunu daha aydınlatıcı kılar.
Yakın tarihimizin şüphesiz en önemli dönüm noktalarından biri olan Ekim Devrimi'nin 104'üncü yıldönümü nedeniyle biz de tarih yolculuğumuzu şarkılarla gerçekleştirelim. Takvimler 7 Kasım 1917'yi gösterirken asker Bolşeviklerin, Putilov fabrikası işçilerinin ya da Avrora donanmasındaki bahriyelilerin mırıldandıkları şarkıları dinleyelim.
BİR GENÇ DEVRİMCİYE AĞIT
Pavel Çernişev, Samara doğumlu genç bir tıp öğrencisidir. 1870'lerin ortalarındaki öğrenciliği sırasında 'Halka Gidiş' hareketine dahil olur. Ancak 1876 yılında cezaevine atılır ve buradaki kötü koşullar nedeniyle kefaleti ödenip serbest bırakılsa da tüberküloza yakalanır, kısa süre sonra ölür. Cenazesi, Rusya'daki cezaevi uygulamalarına duyulan öfkenin ötesine geçer. Çernişev, hükümet karşıtı gösterilerin tohumunu eker.
Bu esinle Grigori Machtet, 'Son Veda' isimli şiirini kaleme alır. Şiir ve sonraları 'Kölelik ve Eziyet' olarak bilinecek şarkı, Çernişev'i de aşarak adeta Rusya'daki tüm devrimcilerin kendinden bir şeyler bulduğu bir metin haline gelir.
“Esaret altında nice işkenceler gördün, sen şanlı bir şekilde öldün. / Sen halk davasına dürüstçe baş koydun. / Memleketinin iyiliği için uzunca değil ama dürüstçe hizmet ettin. / Ve biz, dava kardeşlerin seni mezarlığa getirdik. / Düşmanımız seni küçümseyemedi, etrafındaki her yer senindi. / Biz, canım kardeşim, senin kartal gözlerini kapattık. / Biz küllerini toprağa gömüp sana veda ederken, tuttuğumuz yas ne bizim ruhumuzu ezdi ne de göz yaşları gözlerimizde parladı. / Hayır! Öfke bizim yalnız boğazımızı sıktı. Senin küllerin üzerine yemin ettik: / Düşmanla kavgaya atılacağız, intikamını merhamet göstermeden alacağız. / Bir tek sen bizim için kıymetlisin; tıpkı senin gibi biz de çürümüş bir hapishanedeyiz. / Tıpkı senin gibi, kendi başımızı halk davasına adayacağız. / Tıpkı senin gibi, belki biz de sadece yeni insanlar için sadece toprak olarak hizmet edeceğiz, / gelmekte olan cesur günlerin yaman bir kehaneti gibi. / Ama biz biliyoruz, senin de bildiğin gibi canım kardeşim / Biliyoruz ki yakında kemiklerimizden yükselip gelen zalimliğin intikamı olacak ve bizden çok daha güçlü olacak!”
HER GECE YARISI KREMLİN'DE YANKILANAN ŞARKI
Yirminci yüzyıl başında kanlı bir devrimci mücadelenin yürütüldüğü Rusya'da verilen kayıpların ağırlığı dönemin şarkılarına da yansıyor. Az önce sözünü ettiğimiz şarkı gibi Bolşevik devrimci Nikolay Bauman'ın ölümünden sonra ünlenen 'Kurban Düştünüz' de bir devrimcinin ardından söylenir. Öyle ki Sovyetler Birliği'nde dahi bir 'cenaze marşı' olarak akıllara gelir.
Önde gelen Bolşevik kadrolardan Bauman, 1905 yılında St. Petersburg kentinde Çarlık karşıtı bir gösteri sırasında monarşi yanlısı bir kişi tarafından öldürülür. Büyük ses getiren Bauman'ın cenazesinde konservatuar öğrencilerinden oluşan bir orkestra “Kurban Düştünüz” şarkısını söyler. Sözleri ve taşıdığı anlam öyle etkileyicidir ki Ekim Devrimi'nin hemen ardından Moskova'nın meşhur Kremlin Meydanı'ndaki saat kulesi Spasskaya'dan her gece yarısı bu şarkının melodisi çalınır.
Bauman ile anılsa da şarkının sözleri 1878 yılında Anton Arkhangelski tarafından kaleme alınmıştır:
“Halkına karşı bencil olmayan aşkının ölümcül kavgasında kurban düştün. / Onun için neyin varsa verdin, hayat için, onur için, özgürlük için. / Bazen rutubetli hapishanelere sindin. Hakimler ve cellatlar senin cesaretine kalemlerini kırdı. / Ve sen de ayağında zincirlerle isteksizce gittin. / (...) / Tiran ise şatafatlı saraylarında ziyafet çekiyor / kederini şarap içerisinde boğuyor. (...) Tiranlık yıkılacak ve halk isyan edecek / Yüce güçlü ve özgür halk / Kardeşlerimize veda edin! Onurunuzla yürüdünüz / sizin de değerli ve erdemli yolunuzda”
İŞÇİLERİN MARSEİLLAİSE'İ
Tabii tüm 'şarkılar' doğrudan ölüm ile ilgili değildi. Marşlar, devrimlerin en etkileyici seslerindendir. 1917 Rusya'sında devrimciler arasında en popüler marşların belki de en başında "İşçilerin Marseillaise'i" geliyor. Bu şarkı için belki de 'yorumun yorumu' diyebiliriz. Öyle ki Fransız Devrimi ile birlikte ülkenin milli marşı haline gelen Marseillese, 1871 Paris Komünü esnasında farklı sözlerle yeniden yorumlanmıştı.
İşçilerin Marseillese'i olarak adlandırılan Rusça uyarlama ise çarlığın hakimiyetini sona erdiren Şubat devriminden sonra Geçici Hükümet tarafından 'resmi marş' ilan edilir. Ekim Devrimi sırasında -hatta sonrasında- da çeşitli şekillerde kullanılır. Sözlerinin bir kısmı şöyle:
“Haydi yıkalım eski dünyayı / Haydi yerle bir edelim / Bizler altından putların düşmanıyız / Çarın saraylarından iğreniyoruz / Çileli kardeşlerimizle birlikte olacağız /Aç insanların yanına gidecek, onlarla birlikte zalimlere lanetimizi göndereceğiz / Onları bizimle mücadele etmeye çağırıyoruz. / Ayaklan, ayaklan işçi sınıfı! / Düşmana karşı gel aç kardeşim! / Haydi halkın intikam çığlığını haykır / İleri, ileri, ileri, ileri!”
'PARÇALA KANINI EMENLERİ'
Devrim günleri şarkılarına baktığımızda çok çeşitli bir repertuvarla karşılaşıyoruz. Dünyanın diğer köşelerinden esinler kadar Rusya'nın kendi köklerinden gelen geleneksel şarkılar da söyleniyor o günlerde. Bunlardan bir tanesi de 'iş şarkısı' olarak da adlandırabileceğimiz 'Dubinuşka'...
Sözlerinde çalışma koşullarından ve emekten bahseden Dubinuşka, nakaratlarda ritim itibariyle emekçilerin çalışırken kolayca eşlik edebileceği şekilde bestelenmiş. Dolayısıyla Ekim Devrimi'nin en 'gündelik' şarkılarından biri olmaya aday diyebiliriz. Buna ek olarak Kelime anlamı küçültme eki almış 'tahta sopa' olan Dubinuşka'nın nakaratında emekçilerin sopaya seslenerek kendilerine yardım etmesini dilemesi ilgi çekici.
Ancak bir diğer görüşe göre şarkı işçilere baskının sembolü olan bir sopadan değil de inşaatta kullanılan bir kalastan bahsediyor olabilir. Bu gözle sözleri okursak hikayenin belki de inşaat işçilerinin sözlerini bize taşıdığını söyleyebiliriz.
“Tüm diyardan nice şarkı işittim / Bana sevinçten ve kederden bahsettiler. / Ancak hafızam aralarından yalnız bir tanesini tuttu / Bu işçi-köylü birliğinin [artel] şarkısıdır. / Hey Dubina! Yeşil olan. / Hey sen, gel de bu ağır işi, ağır işi yapmamıza yardım et. / Kaldırıyoruz ve kaldırıyoruz / ve hareket ettiriyoruz. / (...) / Ah işçilerin uyandığı yeni zamanlar bize ulaş / Sırtlarını emekten doğrulttukları zaman, / Güçlerini, kanlarını emenleri parçaladıkları zaman, / Parçala kıymetli Dubina'n ile!”
WARSZAWİANKA'NIN BİTMEYEN YOLCULUĞU
'Halklar Hapishanesi' olarak anılan Rus Çarlığı'nda diğer halkların şarkıları da Rusya devrimci hareketini etkiler. Bugün bile en fazla dile çevrilmiş devrimci şarkılardan biri olarak sayabileceğimiz, Lehçe orijinal ismiyle Warszawianka bunlardan sadece bir tanesidir. Dilimizde Bandista'nın 'Haydi Barikata' yorumu ile ünlenen şarkı, aslında bestelendiği tarihten bu yana pek çok yer dolaşmış.
Polonya sosyalistlerinin şarkısı olan Warszawianka, daha sonra Rus devrimcileri etkilemiş. Şarkı 1905 ve 1917 devrimleri sırasında, Polonya'da olduğu gibi Rusya'da da devrimci ruhu en iyi yansıtan ezgilerden biri olmuş. Rusça sözleri 1897 yılında G. Krjijanovski tarafından yazılan Warszawianka, o günlerde en çok söylenen şarkılardan biri. Dünya çapındaki ününü ise 1930'larda İspanyol İç Savaşı ile birlikte kazanacaktır...
“Düşmanca kasırgalar başımızın üzerinde gürlüyor / Karanlık güçler bizleri eziyor / Bilinmeyen kader bizleri bekliyor / Ancak biz gururlu ve cesurca yükselteceğiz / işçi mücadelesinin bayrağını / tüm insanların büyük kavganın bayrağını / daha iyi bir dünya ve kutsal özgürlük için / (...) / Şimdilerde işçiler açlık mı çekmeli? / Kardeşler, sessiz mi kalacağız? / Darağaçlarını görebiliyor musunuz? / Silah altındaki genç kardeşlerimizin korku dolu gözlerini / Büyük kavgada geride iz bırakmadan ölmemize izin vermeyin. Düşenler, bir fikrin onuruyla düştüler / isimleri bizin zafer şarkılarımız olacak. / Milyonlarca insan için kutsal olmalı. / Zorbanın hükümdarlığından tiksindik / Zincirlerin insanları şehide dönüştürdüğüne tanıklık ettik. / Tahtlar insanların kanıyla sulandı / düşmanımızı kendi kanıyla kızartacağız. / Tüm düşmanları yırtıcı bir ölüm bekliyor / İşçi sınıfının tüm parazitlerini / Tüm plütokratik çarları intikam ve ölüm bekliyor / kutsal zafer yakındır.”
DEĞİŞMEYEN LOKOMOTİF
Geçmişten kulağımıza çalınan şarkılar ait olduğu zamanın ürünüdür. Kimileri bu yüzden zaman zaman kulak tırmalar. Ancak aralarından kimi şarkılar güncelin derdini kolayca seslendirebilir. Güncel, adı üstünde durağan olmadığı için geçmişin şarkıları da adeta 'ihtiyaç anında camı kırıp' ulaşılmayı bekler. Başka bir deyişle bugün kulak tırmalayan sazların sözlerin yarın merhem olup olmayacağını bilemeyiz. Hafızamızdaki şarkılar için bile aynı yorumu yapamaz mıyız? Ruh halimize en uygun şarkıyı bazen çocukluğumuzda bulmuyor muyuz?
Bugün bahsettiğimiz Ekim Devrimi'nde söylenen şarkılara tekrar geri dönelim. Dinlediğimiz/dinlemediğimiz tüm şarkıların güncel toplumsal mücadelelerin ritmine ayak uydurması mümkün değil. Ancak tarih treninin lokomotifinde herhangi bir değişim olmadığını düşünecek olursak bu 'eski' şarkılarla hemhal olmak çok daha kolay oluyor. Elbette şarkılar da çağımızın eleğinden geçiyor, fakat insanlığın hâlâ mücadele ettiği çelişkileri ortadan kaldırma gayesi 104 yıl sonra da olduğu yerde duruyor.