YAZARLAR

Ekonomi nasıl kurtulur?

Mesela İzlanda’da, çalışanların ücreti hiç değişmeden, haftada 4 günlük çalışma deneyleri gayet iyi gitti. Çalışma saatlerin azalması, insanların daha mutlu olmasını sağladı. Eğer illaki ‘verim- verim’ diyorsanız, bir gün daha az çalışmalarına rağmen verim düşmedi, hatta arttı.

Siz de kendinizi büyük ve saçma bir otobanın üzerinde sürüklenir hissetmiyor musunuz? Fakat bu sürüklenme, öyle hızlı bir akıntı içinde bata çıka giden bir çöp parçası gibi değil ya da çöp parçası gibiyiz belki ama akıntı falan değil ve bata çıka kısmının hep ilk bölümünde bata batayız.

Sıkışık, çok sıkışık otoban, kuralları ihlal edip, geri de dönemiyorsun. Senin gibi, bizim gibi yüzlercemiz, köprüden önce son çıkışı olmayan bir yerde, metallere hapsedilmiş, manasız bakışlarla telefonlarımıza gömülmüş, defalarca filtrelediğimiz hayatımızı, en yakınlarımıza sergilemekten başka bir şey yapmıyoruz.

Arabanı bırakıp gidemezsin, dışarısı koca ayaklı bir viyadük, böyle olmasa da gidemezsin, taksitleri tam yatmamış daha, bir sürü saat kesmişsin hayatından peşinata, kredi kartın ödeme gününden seni ısırıyor, karbondan kararmış müteahhit çimleri bile çekici geliyor gözüne yol kenarında ama nafile, bırakıp yatamazsın üstüne, yoksa her üç dakikada bir ilerlediğin 7-10 santimlik mesafeyi gidemezsin ve kornalar çalarlar hep beraber kardeşlerin, bir arkanda, iki arkanda, üç-beş arkanda olanlar, birbirimize bağlıyız çünkü sıkıntılarımızdan.

Metrobüsler, yerüstü trenleri, erkeklerin bacaklarını yayarak oturdukları ama nedense kadınlarla aynı ücreti ödedikleri dolmuşlar, irili ufaklı toplu taşıma denilen koğuş sistemi, yani hepimiz aynı otobanda çaresiz, daha da kötüsü, manasız bir şekilde ilerliyor, pardon ilerliyor gibi hissetmiyor musunuz?

Ekonomi nasıl kurtulur?

Bir de böyle deli sorular var kafamızda. Bir yandan boğazımıza kadar batmışız ama bu yetmezmiş gibi ekonominin nasıl kurtulacağına dair, konuşup duruyoruz aramızda.

Bizi dinleyen filan da yok da yine de işte, atıl kurt misali, en azından çizgi roman olma hayali içinde, bir şeyleri anlatıp duruyoruz.  

Yok pesimist bir yazı değil bu. ‘Bu dünyadan bir şey olmaz abi’ deyip kendimizi bütünüyle etil alkole yatıracak kadar teslim olmadık hiçbir zaman. Tam aksine, bize hep çok zor ve karışık diye bellettiklerinin pek de öyle olmadığına dair öykülerimiz.

Mesela İzlanda’da, çalışanların ücreti hiç değişmeden, haftada 4 günlük çalışma deneyleri gayet iyi gitti. Çalışma saatlerin azalması, insanların daha mutlu olmasını sağladı. Eğer illaki ‘verim- verim’ diyorsanız, bir gün daha az çalışmalarına rağmen verim düşmedi, hatta arttı.

‘İzlanda ile biz bir miyiz’ derseniz o zaman haftada 3 gün çalışırsınız canım, üretim yetmezse yeni işçiler alırsınız, işsizlik azalır. Onlar maaşlarını banka banka dolaştırıp yıkamaya ihtiyaçları olmadığı için her yerde harcar, ekonomi canlanır.

Bunu ben yeni söylemiyorum, yıllar önce Andre Gorz söylüyordu, zaten…

Anlattıkların güzel ama ütopya diyorsanız, sizi yaşadığınız disütopya ile baş başa bırakıyorum.

Sıkılın, patlayın emi…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...