'Türkiye intihar ettiğim günden daha karanlık'
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı yaptığı 1999 yılında Türkiye'nin ekonomik durumu nedeniyle intihar eden ve ölümden dönen Hikmet Uluğbay: Bugün daha kötü ve karanlık bir tablo var.
DUVAR - Bülent Ecevit hükümetlerinde Başbakan Yardımcılığı, Eğitim Bakanlığı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevlerinde bulunan Hikmet Uluğbay, bugün Türkiye'deki tablonun 1999'da kendisini intihara iten tablodan 'daha karanlık' olduğunu söyledi. "O gün olmayan cari açık dönem toplamı bugün 500 milyara gelmiş durumda" diyen Uluğbay, "Referandumdan 'Evet' çıkması halinde ise bir tünelin içine girip yeni bir maceraya atılır Türkiye. Ancak bu macerayı kaldıracak gücü var mı, ondan çok şüpheliyim" görüşünü dile getirdi.
BirGün gazetesinden Meltem Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan Uluğbay'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
AVRUPA KOALİSYONLARLA YÖNETİLİYOR: Unutmayalım ki, 1999-2002 tarihleri arasındaki DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinde, Bankalar Kanunu, Sosyal Güvenlik Reform Kanunu, IMF’nin ve Dünya Bankası'nın büyük mali destek verdiği yeni bir istikrar programı uygulamaya konuldu. Aslında sorunuzun tam tersi, Türkiye’nin bugünkü kazanımları, tek iktidarlardan çok koalisyonlar sayesindedir. Dünyada da öyle… Şu an Avrupa’da 33 ülke koalisyon ile yönetiliyor. Ve bu ülkelerin bir kısmı da belki 40 senedir koalisyonla yönetiliyor. Bunların içinde örneğin İtalya’yı örnek verelim. İtalya’da 1946’dan bugüne kadar 63 hükümet gelmiş geçmiş. Hesaplarsanız bir buçuk yılda bir hükümet değişmiş. Ve bunların büyük çoğunluğu 7-8 partili koalisyonların oluşturduğu hükümetler. Peki böyle bir devletin ekonomik olarak yerlerde mi sürünmesi gerekir diye düşünürsünüz? Hayır, İtalya bugün dünyanın 8 numaralı büyük ekonomisi.
AKP ETKİN ŞEKİLDE UYGULANAN İSTİKRAR PROGRAMINI DEVRALMIŞTI: AKP iktidara geldiğinde etkin bir şekilde uygulanmakta olan istikrar programını devralmıştı. Bankacılık krizi geride bırakılmış ve sağlıklı bankalar yasası ve bünyesi devralmıştı. Sosyal güvenlik sistemi açıklarının daralmasını öngören bir reform uygulaması başlamış olarak hazır bulunmuştu.
Dahası, başarıyla uygulanan enflasyonla mücadele programı ile düşme eğilimini sürdüren enflasyon düzeyi devralmıştı. Sağlıklı bir kısa vadeli- uzun vadeli dış borç yapısı ile göreve başlamışlardı. 2002’de 626 milyon dolara inmiş cari işlemler açığı ve bunun sonucu istikrar düzeyine kavuşmuş döviz kurları vardı. Ayrıca o dönem, dünyada aşırı bir likidite bolluğu bulunması da büyük bir fırsat yaratmıştı. Ve unutmamak gerekir ki, o dönemde AB’ye tam üyelik yolunda birçok yasal düzenleme tamamlanmış ve terör sıfır seviyesine inmişti.
BUGÜN DAHA KARANLIK: (1999 yılında Ekonomi Bakanlığı yaptığınız sırada intihara teşebbüs etmiştiniz. Yıllar sonra, bu teşebbüsünüzü, “Ülkenin içince bulunduğu ekonomik durum nedeniyle yoğun bir stres içindeydim. 60 milyar dolar borç ödememiz gerekiyordu. Günde 1 elma ile öğle yemeğini geçiştiriyordum” sözleriyle anlattınız. Bugün, sizi intihara iten 1999’daki ekonomik tablodan daha iyi bir Türkiye’de mi yaşıyoruz? sorusuna yanıt olarak) Hayır, bugün daha kötü ve karanlık bir tablo var. O gün olmayan cari açık dönem toplamı bugün 500 milyara gelmiş durumda. Bugün katma değer yaratma azalmış, hanehalkı borcu artmış, TL değer kaybetme sürecine girmiş durumda. 2002’de 16.5 milyar dolar düzeyinde olan kısa vadeli dış borç, 2016’da 103.3 milyar düzeyine geldi. Ülkenin dış borcu 129.6 milyar dolardan, 2002- 2017 arasında 416.7 milyar dolara çıktı.
Yani üç kattan fazla arttı. 2002’de kısa vadeli dış borcun toplam dış borç içindeki payı yüzde 12,7 iken 2016 yılının üçüncü çeyreğinde bu oran yüzde 24,8’e çıktı. Dahası, AKP döneminde katma değer azaldığı gibi, iş gücüne de yeteri kadar alan yaratılmadı. İşsizlik çok daha yüksek seviyede. Üstelik de eğitim verdiğiniz insanların işsiz kalması daha büyük bir sıkıntı. Bir de çok önemli bir konu var ki, o da, Cumhuriyet’in planlı döneminde yapılan son derece değerli ve önemli sanayii kuruluşları, bugün özelleştirme adı altında geniş ölçüde yabancılara satılmış durumda. Ve en az bunlar kadar önemli olan nefret söylemlerindeki artış, toplum içinde gerginliği yükselten söylemler, yabancı ülkelerle ilişkilerimizin bozulması da söz konusu.