140 milyarlık narko-ekonomi: Türkiye'nin Escobar'ı kim?
Hazırlanan raporlara bakılırsa Türkiye'nin narko-ekonomisi 140 milyar liraya ulaşıyor. Bu GSYİH'nin yüzde 16'sı demek. Bu hacimdeki uyuşturucu trafiğinin bir de Escobar'ı olması lazım değil mi? Oysa insan bir 140 milyara bir de yakalanan torbacılara bakıp Nasrettin Hoca'nın o meşhur sorusunu sormadan edemiyor: Kedi buysa ciğer nerede, yok ciğer buysa kedi nerede?
DUVAR - Önce birkaç haber...
10 Ocak 2018: Denizli'de 200 polisle yapılan uyuşturucu operasyonunda çoğu kadın 14 kişi yakalandı. Kadınlar adliyeye götürülürken gülerek, "Çıkınca tekrar satacağız" diye bağırdı.
6 Şubat 2018: Keşan'da yüzlerce kişi bonzaiden ölen 17 yaşındaki bir genç için karakola yürüdü. Bağrış çağrışın arasında öndeki kadınların attığı bir slogan dikkat çekti: "Kahrolsun karakol!"
5 Şubat 2018: Kocaeli'de durdurulan bir minibüste 111 kilo eroin yakalandı. Minibüs şoförü baba ve iki oğlu gözaltına alındı.
Ve emniyet müdürü açıklama yaptı: "Uyuşturucu baronlarına gereğini yapacağız!"
***
Şimdi de bir hatırlatma...
12 Ocak 1998: Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, Susurluk Raporu'nu Başbakan Mesut Yılmaz'a sundu. Raporda devlet içindeki bir çetenin faili meçhul cinayetlerden adam kaçırmaya, milyarlarca liralık uyuşturucu ticaretine uzanan kirli ilişkileri yer alıyordu.
EYYY TORBACI!
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun uyuşturucu satıcılarını kastederek "Gerekirse ayaklarını kırın" sözleri çok tartışıldı. Bir ayak kırma vakası henüz kamuoyuna yansımadı ama her gün yüzlerce polisin katıldığı onlarca operasyon haberi neredeyse dikkati çekmeyecek kadar çoğaldı. Hani o ünlü sözdeki gibi, durum artık bir trajedi değil, istatistik oldu.
Bundan iki yıl önce sözleri farklı, tınısı aynı bir başka açıklama 9 bin kilometre öteden duyulmuştu. Seçilir seçilmez Mindanao Adası'ndaki Moro İslami Kurtuluş Cephesi ile yürütülen 'çözüm süreci'ni lağveden Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, "Ülkemde 3 milyon uyuşturucu bağımlısı var. Onları katletmekten memnuniyet duyarım" dedi. Ve bu sözlerin ardından bir yıl içinde uyuşturucu satan ve kullanan 4 bine yakın kişi sokaklarda vurularak öldürüldü.
Pek çoğumuz Escobar'ı anlatan Narcos dizisini ayıla bayıla seyretmişizdir. Pek azımız ise Filipinli yönetmen Brillante Mendoza'nın 2016 yapımı Ma Rosa filmini izlemiştir. Film, sefalet içinde bakkal dükkanı işleten bir kadın ve dört çocuğunun uyuşturucu satmak zorunda kalmasını ve yozlaşmış görevlilerin tepesine nasıl çullandıklarını anlatır.
Rosa ve Escobar, uyuşturucu trafiğinin iki yüzü gibidir. Besin zincirinin en altında, yasaların dışında bir 'hayatta kalma stratejisi' geliştirmek zorunda kalan fakir Rosa vardır; tepesinde ise kontrgerilla faaliyetlerinden siyasete, yargıdan CIA'ye uzanan ilişkiler ağında semirmiş Escobar bulunur. Torbacı Rosa'yı ezmek kolaydır, kartel Escobar'ı yakalamaksa zor...
Peki bu 'besin zinciri' Türkiye'de ne düzeyde?
TÜRKİYE'NİN NARKO-EKONOMİSİ
Narko ekonomiyi ölçmek elbette güç. Ama eldeki resmi raporlardan bir tahmin yürütmek de pekala mümkün. Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi'nin 2017 raporları dikkate alınırsa, Türkiye dünyada en fazla uyuşturucu miktarı yakalayan ülkelerin başında geliyor. Tüm Avrupa'da yakalanan miktar ise Türkiye'dekine ulaşamıyor bile. Avrupa'da uyuşturucu pazarının hacminin 30 milyar euro olduğu hesaplanıyor. Bunun yüzde 38'i, 10 milyar euro değerindeki esrar. Eroinin hacmi ise yaklaşık 8 milyar euro.
Emniyetin raporuna göre Türkiye'de geçen yıl 20 bin kilo eroin, 146 bin kilo esrar, 845 kilo kokain, 241 kilo metamfetamin ile, 3.7 milyon adet ecstasy, 12.9 milyon da captagon yakalandı. AB'nin saflığına göre verdiği fiyatlara bakılırsa bu miktarların parasal değeri 2 ile 3 milyar euro yani 9 ile 14 milyar lira arasında.
Gelelim asıl mevzuya. BM Uyuşturucu Kontrol Kurulu'nda yer alan Prof. Dr. Sevil Atasoy, pazara sürülen uyuşturucunun ortalama yüzde 10'unun ancak yakalanabildiğine dikkat çekiyor. Hemen altını çizelim, bu oran tamamının Türkiye'de satıldığı anlamına gelmiyor. Dolayısıyla Türkiye üzerinden geçen uyuşturucu trafiğinin hacmi tahminen 90 ile 140 milyar lira civarında. Bu ne mi demek? Geçen yıl rekor büyüme göstererek 827 milyar liraya çıkan Gayrı Safi Yuriçi Hasıla'nın yüzde 11'i ile yüzde 16'sı kadar bir 'gölge ekonomi' var demek!
Tüpraş'ın piyasa değerinin 30 milyar lira, Erdemir'in 27 milyar lira, Aselsan'ın 26 milyar lira olduğu düşünülürse, narko-ekonomi Türkiye'de şu anda en büyük sektör.
Değirmenin suyu nereden mi geliyor. İşte orada sanki uyuşturucu ile hiç ilgisi yokmuş gibi tartışılan politikalara bakmak lazım...
NARKO-EKONOMİ, NARKO-POLİTİKASIZ OLMAZ
Futbol nasıl ki sadece futbol değilse, uyuşturucu da asla tek başına uyuşturucu değildir. Aynı zamanda savaş, çatışma, faili meçhul cinayet, rüşvet, yolsuzluk, sefalettir. Dün Güney Amerika'da CIA eliyle karteller oluşturulup toplumsal hareketler bastırılmış, kontralar finanse edilmişse; bugün de çark farklı işlemiyor aslında.
Adli suçla politik suç, uyuşturucu parasının iki yüzünü yansıtır. Türkiye'deki tabloya bir de bu açıdan bakmalı.
Nitekim Türkiye'deki trafiğin bu denli yoğunlaşması ile Afganistan'daki Taliban'ın ve ardından El Kaide'nin güçlenmesi neredeyse at başı ilerledi. Bunu BM de söylüyor. Ve hatta İçişleri Bakanı Soylu da. Afganistan'daki afyon üretiminin 2017'de yüzde 90 arttığını açıkladı Soylu ve ekledi: "Dolayısıyla yakalamamız gereken miktar 2018'de 40 tona çıkmalı."
Yeniden rakamlara dönelim... 2017'de Afganistan'daki Afyon üretimi 9 bin ton oldu. Bu, 1994’ten bu yana ulaşılmış en yüksek miktar. ABD müdahalesi toprağı coşturmuş. Askerleri ülkeye ayak bastıktan bir yıl sonra afyon üretimi yüzde 657 artarak dünya üretiminin yüzde 92’sini karşılar hale geldi. Üretilen tüm afyondan elde edilen eroin miktarı ise 530 ton kadar. Eroin iki yoldan Batı pazarına geçiyor. Biri Ukrayna, diğeri Türkiye. Ancak Suriye'deki 'vesayet savaşları' sonrası üretilen eroinin neredeyse yarısı Türkiye hattına kaydı. Bu da 200 tondan fazla demek. Bunu BM ve AB raporları açıkça, Emniyet raporu ise zımnen kabul ediyor.
Suriye İçişleri Bakanlığı da bir rapor hazırladı. Bir zamanlar 'uyuşturucusuz ülke' olarak BM listesinde yer alan Suriye'nin IŞİD ve iç savaşla birlikte hızla narkotik üssüne döndüğü vurgulanıyor raporda. Verilere bakılırsa 2016’da 1433 uyuşturucu partisine el konuldu, 40'a yakın çete çökertildi. Ülkede Captagon hapı üreten fabrikalar mantar gibi çoğaldı.
Dolayısıyla tüm iç ve dış siyaseti kendine endekslemiş bir savaş ile iç içe geçmiş uyuşturucu trafiğinin sadece torbacı, TIR şoförü, bir kaç kılıksız Kurtlar Vadisi tipi olarak ortalıkta gezmesini beklemek hayalcilik olur.
Uyuşturucunun gerçek yüzünü nerede mi göreceğiz? İşte, Hasan Ferit Gedik'in dosyası orada duruyor...
HASAN FERİT GEDİK'İ VURAN KURŞUNLAR...
21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik 29 Eylül 2013’te Gülsuyu’nda uyuşturucuya karşı yapılan bir yürüyüşe ateş açılması sonucu vurularak hayatını kaybetti. Otopside gencecik vücudundan altı kurşun çıktı. Onu vurmaktan yargılananlar 31 Ocak 2018 günü cumhurbaşkanlığı makamına besmele ile başlayan şu satırları yazdılar: “Cezaevlerinde emirlerinizi bekleyen, Afrin’de savaşmaya hazır neferleriniz var.”
Gedik cinayeti küçük çaplı bir Susurluk vakasıdır. Kutlu Savaş'ın raporu da gösterdi ki, bu ilişkilerin ucundan mutlaka bir Escobar ve etrafına örümcek ağı gibi örülmüş 'resmi-gayrı resmi' ilişkiler ağı çıkar.
Tamam, torbacıları gene yakalayın ama; insan bir yanda kameralara gülümseyip "Çıkınca gene satacağız" diyen kadınlara, diğer yanda 140 milyar liraya bakıp Nasrettin Hoca'nın meşhur sorusunu sormadan da edemiyor: Kedi buysa ciğer nerede, yok ciğer buysa o halde kedi nerede?