Krugman'dan Türkiye'ye: Herkes iflas etmeden çıkış zorlu

Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman: Alınan özel önlemleri uygulayacak kadar teknik yetkinliğe ve bu uygulamaların büyük yolsuzluklara yol açmasını engelleyecek kadar dürüst olmasını söylemeye bile gerek yok. Ne yazık ki, bunlar pek de Erdoğan'ın Türkiye'sine benzemiyor. Elbette ki, Trump'ın Amerika'sına da benzemiyor. Neyse ki, bizim borçlarımız dolar cinsinden.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman, Türkiye'de dün liranın tarihin en düşük düzeylerine gerilemesiyle birlikte yaşananların "1998 Asya Krizi'nin tekrarına benzediğini" yazdı.

Krugman, New York Times gazetesinde yayımlanan makalesinde, Asya'da yaşanan kriz üzerine çalışmalar yapanların bir süredir benzer olayların Türkiye'de yaşanıp yaşanmayacağını merak ettiklerini ve artık bu sorunun yanıtını almaya başladıklarını söyledi:

"Senaryo şöyle: Bir ülke düşünün, bir anda nedeni ne olursa olsun yabancıların gözdesi haline geliyor ve yıllar içerisinde çok yüklü miktarlarda dışarıdan sermaye çekiyor.

Burada kritik olan borçlanılan paranın yerel para birimi değil, döviz cinsinden olması. Bu da geçmişte büyük para girişlerinin görüldüğü ABD'nin dolar cinsinden borçlandığı için benzer şekilde kırılgan olmamasının nedeni aslında.

Ancak bir noktada, bu parti sona eriyor. Dışarıdan gelen borcun 'aniden durmasına' neyin neden olduğu çok da önemli değil: Bunun nedeni ekonomi politikalarının başına damadın atanması gibi iç gelişmeler olabilir, ABD faiz oranlarındaki artış olabilir ya da sizinkine benzer başka bir ülkede yaşanan kriz olabilir."

Lira, 10 Ağustos Cuma tarihin en kötü günlerinden birini yaşadı. Sabah Financial Times gazetesinin liradaki değer kaybının euro bölgesi bankacılık sistemi için kaygı yarattığı yönündeki haberiyle başlayan satışlar, gün içinde gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gerekse de Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın açıklamalarının piyasa tarafından yeterli bulunmamasıyla daha da şiddetlendi.

ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye'den satın alınan çelik ve alüminyum ürünleri üzerindeki gümrük vergisini yüzde 50 artırma kararı liranın tüm zamanların en düşük düzeyini görmesine neden oldu. Dolar 6,87 TL, euro 7,85 TL, sterlin de 8,49 TL ile rekor kırdı.

'EKONOMİ ÖLÜMCÜL BİR SARMALA GİREBİLİR'

Krugman, bir nedenle para girişinin aniden kesilmesiyle birlikte döviz cinsi borçlanmanın da ekonomiyi "ölümcül bir sarmala" sokacağı uyarısı yaptı ve bu sarmalı şöyle tarif etti:

"Güven kaybı, para biriminizin de hızla düşmesine, bu durum döviz cinsi borçların geri ödenmesinin zorlaşmasına, bu da reel ekonominin zarar görmesine ve güvenin daha da azalmasına neden olur. Bunun sonucunda da para birimi tekrar düşmeye başlar ve bu döngü devam eder."

Krugman, bu yaşananların sonunda dış borcun gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının çok ciddi bir sıçrama yapacağına dikkat çekerek, Endonezya'nın kriz öncesi yüzde 60'ın altında olan dış borcunun GYSH'ye oranının 1998 yılında yüzde 170'e çıkmasını örnek gösterdi.

Etkili bir politikayla karşılık verilmediği sürece ülkedeki herkes iflas edene kadar para birimindeki değer kaybının ve dış borcun GSYH'ye oranındaki hızlı artışın süreceğine dikkat çeken Krugman, bir noktada para biriminin zayıf olmasının bir ihracat patlaması yaratacağını ve ekonominin de dış ticaret fazlasını temel alarak büyümeye, sonunda da krizden çıkmaya başlayacağını belirtti.

'NEYSE Kİ BİZİM BORCUMUZ DOLAR'

Ancak Krugman herkesin iflas etmesini beklemeden krizden çıkış için kestirme bir yol olduğunu ancak bunun zorlu bir yol olduğunu söyledi:

"Krizin maliyetini azaltmak için yapılması gereken şey kısa vadede geleneksel adımların dışına çıkan ancak aynı zamanda uzun vadede geleneksel politikalara geri dönüleceğine dair güvenilir garantiler veren bir yaklaşım benimsemek. Bu şöyle işliyor: Panik sonucu yaşanacak sermaye kaçışını engellemek için geçici sermaye kontrolleri getirmek ve muhtemelen döviz cinsi borçları ödemeyi reddetmek yoluyla, borç rasyosunun hızlı artışını durdurmak. Diğer yandan da krizin bitmesinin ardından mali açıdan sürdürülebilir bir rejim oluşturmak için taşları dizmeye başlamak. Eğer her şey yolunda giderse, güven de kademeli olarak tekrar sağlanır ve sonunda da sermaye kontrolleri kaldırılır."

Krugman, 1998 yılında Malezya'nın bu reçeteyi uyguladığını, Güney Kore'nin de aynı dönemde ABD desteğiyle benzer bir yol izlediğini belirtti. İzlanda'nın 2000'lerin sonunda girdiği krizden sermaye kontrolleri ve özel bankaların verdiği kredilerin geri ödeme sorumluluğunu kamunun üstlenmemesini içeren politikalarla çıktığına dikkat çekti.

Krugman yazısının sonlarında şunları yazdı, "Arjantin de 2002 yılında gelenekselin dışına çıkan politikalarla iyi performans gösterdi ve birkaç yıl sonra borcunun üçte ikisini ödemeyi reddetti. Ancak Kirchner rejimi, ne zaman durması ve geleneksel politikalara dönmesi gerektiğini bilmiyordu. Bu da ülkenin yeniden krizin içine düşmesine neden oldu. Ve belki de bu örnek, bu tarz krizlerle baş etmenin ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor. Bunun için hem esnek hem de sorumluluk sahibi bir hükümete sahip olmanız gerek. Alınan özel önlemleri uygulayacak kadar teknik yetkinliğe ve bu uygulamaların büyük yolsuzluklara yol açmasını engelleyecek kadar dürüst olmasını söylemeye bile gerek yok. Ne yazık ki, bunlar pek de Erdoğan'ın Türkiye'sine benzemiyor. Elbette ki, Trump'ın Amerika'sına da benzemiyor. Neyse ki, bizim borçlarımız dolar cinsinden."