Enflasyon arttı, döviz kuru neden sessiz?

Üretim ithalata bağımlı. İthalata bağımlı üretim, hammadde ya da yarı mamul almak için dövize ihtiyaç duyar. Döviz talebi arttığı oranda da kurda yukarı yönlü ivmelenme başlar. Türkiye ekonomisindeki kriz durumu, üretimde büyük aksamalara neden oluyor. Yani üretim azaldığı için dövize talep de azalıyor. Talebin azalması da kurdaki hareketliliği etkiliyor.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı eylül ayı verilerine göre yıllık bazda tüketici fiyat endeksi (TÜFE) 24.5, üretici fiyat endeksi (ÜFE) 46.2 arttı. Bu iki endeks içinde en fazla artış ev eşyası, ulaşım ve enerjide görüldü. Enflasyon verileri beklenenden yüksek çıktı, ancak döviz kurunda sert bir reaksiyon bekleyenler şaşkın. “Neden kurdan bu beklentinin üzerindeki artışa tepki gelmedi” sorusu büyük bir merak konusu haline geldi. Sorunun yanıtı Türkiye’nin üretim dinamikleriyle alakalı. Hem söz konusu soruya yanıt aramak hem de ekonomide neler olabileceğini ele almak yerinde olacak.

İTHALATA BAĞLI ÜRETİMİN ANLAMI

Türkiye gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yer alıyor. Gelişmiş ülkelerden farklı olarak piyasa değeri yüksek ürünler gelişmekte olan ülkelerde daha az üretiliyor. Ancak burada bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Türkiye’de üretim büyük oranda hammadde ya da yarı işlenmiş mamul alıp bunların işlenmesine dayanıyor. Bir başka anlatımla sanayide üretim önce ithal etmeye sonra ihraç etmeye dayanıyor. Buna resmi olarak dahilde işleme rejimi (DİR) deniyor.

TÜİK 2017 dış ticaret verileri incelendiğinde Türkiye ihracatında otomotiv ilk sırada yer alıyor. Onu hazır giyim ve beyaz eşya takip ediyor. Katma değeri yüksek sektörlerin başında otomotiv gibi sanayi sektörleri geliyor. Tablo buraya kadar kulağa hoş geliyor. Ancak ithalat verileri incelendiğinde durum farklı bir hal alıyor.

Türkiye’nin 2017’deki ithalat kalemleri incelendiğinde petrol, doğal gaz gibi enerji kalemleri ilk sırada. Türkiye’nin enerji fakiri bir ülke olduğu sır değil, o nedenle bu veriye şaşırmamak gerekiyor. Ancak takip eden ithal kalemleri şöyle: Otomotiv parça ve aksamları, makine, makineli araçlar, kazan, demir çelik, elektronik araçlar, kimyasal ürünler. Bu ürünler enerji kalemi bir yana bırakılırsa ithalatta yüzde 80’in üzerinde paya sahip. Örneğin ihracat şampiyonu otomotiv sektörüne bakarsak, Türkiye motorlu araç, aksam ve lastikler başta olmak üzere bu kalemleri ithal ediyor. Yani ithalat yoksa otomotiv yok, otomotiv yoksa ihracat yok.

TÜİK 2017 verilerini açıkladığında dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi Türkiye’nin ithal odaklı üretimini şu sözlerle ifade etmişti., “2017 yılında 157.1 milyar ABD doları olarak gerçekleşen ihracatımızın yüzde 40.9’u (64.2 milyar ABD doları); 233.8 milyar ABD doları olarak gerçekleşen ithalatımızın ise yüzde 11.9’u (27.9 milyar ABD doları) DİR kapsamında gerçekleştirilmiştir”. Bakanın burada kapsama aldığı DİR ihracatın ithalata bağımlılık oranı demek. Yani Türkiye’nin ihracatının yüzde 40'ı ithalata bağımlı. Peki bunun kurla ne alakası var?

KUR: ARTSA BİR DERT ARTMASA AYRI DERT

Üretimin ithalata bağlı olmasının kurla yakın ilişkisi var. Nitekim eylül ayı enflasyon verilerinin beklenenin üzerinde rekor düzeyde artmasının kur cephesinde sükûnetle karşılanması bu duruma işaret ediyor. Ekonomide otomotiv başta olmak üzere, pek çok sektör üretime ara verdi veya durdurdu. İnşaattan ayakkabıya pek çok büyük firma art arda konkordato ilan etmiş durumda. Kondordato bir nevi iflasın geciktirilmesi, borçlarımı ödeyemiyorum demek. İşte bu durum yani firmaların borçlarını çevirememesi, üretimi yavaşlatması veya durdurması demek. Buysa ithalata doğrudan etki ediyor. Temmuz, ağustos ve eylül ayında ithalat oranlarındaki düşüşü müjde gibi sunanların iddiasının aksine ithalatı azalan kalemler sanayinin merkez sektörleri. Yani üretim yavaşladığı ya da durduğu için ithalat azalıyor.

İhracatın artma nedeniyse daha önce üretilen ürünlerin küresel kurdaki oynaklığa bağlı olarak ucuz bulunması. Avustralya’dan Güney Kore'ye ülkelerin Türkiye’den ithalata başlamasının nedeni piyasaya göre ürünlerin ucuz olması. Örneğin Türkiye’de 3500 TL’ye satılan bir buzdolabı ağustostaki kur baz alındığında yaklaşık 600 dolar ediyor. Kaliteli bir buzdolabının bu fiyattan satışı tüketiciyi cezbediyor.

Kurun artması enflasyon olarak karşılık buluyor, çünkü üretim ithalat odaklı. Teknolojik ürünlerinse neredeyse tamamı ithal. İnşaat sektöründe kullanılan demirin de büyük kısmı ithal. Enerji kalemindeki kur etkisi her ay gelen elektrik ve doğal gaz zamlarının faturadaki karşılığıyla bize varlığını hatırlatıyor. Enflasyon ve kurdaki tırmanmayla mücadele aracı faiz. Faiz artışı üretim için gerekli olan krediyi yani borçlanmayı daha pahalıya yapmak demek. Dolayısıyla kur artışı iyi bir şey değil. Peki kurdaki durgunluk?

İlk etapta “kurun artışı kötüyse, artmaması iyidir” gibi basit bir mantık yürütülebilir. Ancak durum öyle değil. Üretim ithalata bağımlı. İthalata bağımlı üretim, hammadde ya da yarı mamul almak için dövize ihtiyaç duyar. Döviz talebi arttığı oranda da kurda yukarı yönlü ivmelenme başlar. İşte Türkiye ekonomisindeki kriz durumu, üretimde büyük aksamalara neden oluyor. Yani üretim azaldığı için dövize talep de azalıyor. Talebin azalması da kurdaki hareketliliği etkiliyor. Dolayısıyla kurda beklenenin aksine hareketlenme olmaması her zaman iyi anlama gelmiyor. Şayet enflasyon çarpıcı olduğu halde kurda çıt çıkmıyorsa, çarklar ya durmuş ya da durma noktasına gelmiştir demek.

AMAN PETROL CANIM PETROL ARTMA ARTIK PETROL

Ekonomik kalkınmanın en önemli girdisinin başında enerji geliyor. Enerji fakiri ülkeler için ekonominin, hayatın yolunda seyri için enerjinin sürdürülebilir tedariki hayati. Çin’in “ölsem de İran’dan vazgeçmem” veryansını da bundan bağımsız değil. Türkiye de enerji bağımlısı bir ülke. Cari açığının yüzde 90’dan fazlası enerji kaynaklı. Petrol, doğal gaz ve kömür bu anlamda ilk akla gelenler. İşte bu kalemlerde ithalat dolar üzerinden yapılıyor. Türkiye’nin diğer enerji bağımlısı ülkeler gibi enerji faturasını belirleyen iki önemli faktör var: Enerji fiyatları ve Dolar/ TL paritesi. Dolar kuru hali hazırda 6 dolaylarında. Ama enerji faturası artmaya devam ediyor. Çünkü petrol fiyatlarında 2014’ten bu yana rekor artış söz konusu. Ağustos ayı brent fiyat ortalaması 73.5’ti. Eylül ayında bu 78.2’ye çıktı. Ekim ayı daha sert geçiyor. Hali hazırda içinde olduğumuz ayın ilk üç gününde brent tipi petrolün varil fiyatı 85 dolar civarında seyrediyor. Yani Ağustos’ta variline 73.5 dolar ödenen petrolü almak için şu an 85 dolar vermeniz gerekiyor.

Petroldeki fiyat artışı, Türkiye ekonomisi açısından yalnızca cari açık demek değil. Doğal gazdan elektriğe, elektrikten akaryakıt ve petro kimyaya kadar pek çok kaleme zam gelecek anlamına geliyor. Zamsa enflasyonda karşılık buluyor, bulacak. Yani beter bir döngü.

Sonuç olarak yüksek çıkan enflasyon oranları önümüzdeki dönemde de devam edecek. Zira ÜFE’nin TÜFE’ye yansıması zaman alıyor. Üretiminde aksamaların meydana geldiği Türkiye’de buna eklenen enflasyon, faiz artışı gibi araçları yeniden gündeme getirecek, borçlanma bedeli artacağı için üretim daha da yavaşlayacak. Buna bir de artan petrol fiyatları eklendiğinde ekonomide durum daha da sarsıcı bir hal alıyor. İnternette dolaşan bir videoda söylendiği gibi “Çok şükür kötü günleri geride bıraktık, şimdi sırada daha kötü günler var..."

Etiketler Enflasyon döviz