Ekonomide 100 günlük bilanço: 'Şimşek' alt ve orta gelirliyi çarptı

Erdoğan'ın 'faiz' teziyle bozulan dengeleri eski haline getirmek için ekonominin başına atanan Mehmet Şimşek'in 100 günlük icraatı, hataların maliyetini alt ve orta gelirli kesimin sırtına yükledi.

Google Haberlere Abone ol

Çağrı Sarı

DUVAR - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ekonominin başına getirilen Mehmet Şimşek’in göreve başlamasının Resmi Gazete’de yayınlanmasının (4 Haziran 2023) üzerinden 100 gün geçti. Erdoğan yönetiminde uygulanan 'faiz sebep-enflasyon sonuç' temelli politika, TL’nin döviz karşısında erimesi ve yükselen enflasyon nedeniyle halkın içine düştüğü geçim sıkıntısı uzun süredir Türkiye’nin bir numaralı gündemini ekonomi olarak belirliyor.

Ipsos’un dünya genelindeki son araştırmasına göre halkın enflasyon oranlarından en çok endişe duyduğu ülkeler sıralamasında Türkiye, Arjantin ve Polonya’dan sonra üçüncü sırada. 

Türkiye çarşı pazarın yandığı koşullarda 14-28 Mayıs seçimlerine gitti. Erdoğan seçimleri kazanınca da ilk işi ekonomiyi düzeltmek adına Mehmet Şimşek’i Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atamak yani ekonominin başına getirmek oldu. Hemen ardından da Merkez Bankası’nın başına Şahap Kavcıoğlu’nun yerine ABD’de çalışan Hafize Gaye Erkan getirildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim sonrası ziyaretler gerçekleştirdiği KKTC ve Azerbaycan dönüşü uçakta gazetecilere "Hazine ve Maliye Bakanımızın şu andaki düşüncesi noktasında, biz tabii kendisine burada atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankası’yla beraber atmasını kabullendik" ifadelerini kullandı.

Mehmet Şimşek ise görevi teslim alırken, "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır" demişti.

‘NAS EKONOMİSİ’NDEN ÇIKIŞ

Erdoğan ekonomiye dair tüm açıklamalarında faiz indiriminde ısrar ediyordu. 2021’deki bir açıklamasında, faiz indirimine devam edileceğine dair mesajı akıllara kazınmıştı: "Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak Naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim.”

 Bundan sonra da faiz konusunda hep benzeri açıklamalar yaparken, 2022’deki şu sözleri de hiç unutulmadı: “Bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece, faiz her geçen gün, her geçen hafta, her geçen ay inmeye devam edecektir. Kimse bize bu konuda akıl vermesin.”

Erdoğan’ın seçimlerden hemen sonra yaptığı şu açıklama ise ekonomi politikasında geri adım atacağını kabullenmek zorunda kaldığının itirafıydı:

“Bazı arkadaşlar ‘Cumhurbaşkanı faiz politikalarında ciddi bir değişime mi gidiyor’ gibi bir yanılgının içine düşmesin. Ben burada aynıyım. Ama Hazine ve Maliye Bakanımızın atacağı adımları süratle, rahatlıkla Merkez Bankası’yla beraber atmasını kabullendik, ‘Hayırlı olsun’ dedik ve bu şekilde de enflasyonu tek haneye düşürmekteki kararlılığımızı da bildirdik.”

Bu cümleler ekonomistler tarafından Erdoğan’ın Şimşek’i “rahat bırakacağı” Şimşek’in de “eski rasyonel politikalara dönüş yapacağı” şeklinde değerlendirildi. Faiz konusunda tam tersi yola girilmesini “Şimşek ekonomiye kayyım olarak atandı” diye yorumlayan ekonomistler ve siyasetçiler de oldu. 

27 AY SONRA İLK FAİZ ARTIRIMI

‘Değişim’ başlamıştı. Hafize Gaye Erkan’ın da gelmesiyle faiz indirimi seçeneklerine son verildi. Haziran ayı toplantısında 27 ay sonra ilk kez faiz artırıldı ve yüzde 8.5’tan yüzde 15’e yükseldi. Temmuz ayında yüzde 17,5'e çıkarılan faiz, 25 Ağustos'ta Para Politikası Kurulu (PPK) toplantı sonrasında tüm tahminleri aşarak yüzde 25'e yükseltildi. İddiaya göre Şimşek yıl sonunda faizleri yüzde 40’a kadar yükseltmek istiyordu.

Bu cümleler ekonomistler tarafından Erdoğan’ın Şimşek’i “rahat bırakacağı” Şimşek’in de “eski rasyonel politikalara dönüş yapacağı” şeklinde değerlendirildi.

Şimşek ekonomisinin 100 gününde ortaya çıkan tablo ise özetle şöyle oldu:

 14 Mayıs seçimleri öncesi

- Dolar kuru 19.58 lira, Euro 21.35 lira.

- TÜİK verilerine göre mayıs ayında enflasyon yüzde 39.59.

- TÜİK verilerine göre işsizlik oranı yüzde 9.5.

- Maliye Bakanlığı verilerine göre Türkiye Brüt Dış Borç Stoku 475.7 milyar dolar.

 Mehmet Şimşek’in 100. günü:

- Dolar kuru 26,87 lira, Euro 28,83 lira

- TÜİK verilerine göre ağustos ayında enflasyon yüzde 58.9.

- TÜİK verilerine göre temmuz ayı işsizlik oranı yüzde 9.4. 

- Merkez Bankası verilerine göre cari açık temmuz ayında 5 milyar 466 milyon dolar.

 14 MAYIS EKONOMİ VAATLERİ GERÇEKLEŞEBİLDİ Mİ?

Erdoğan’ın ekonomideki cari açık sorununu ortadan kaldırma vaadi vardı. Bu vaat 2018’de açıkladığı Türkiye Ekonomi Modeli’nde de yer alıyordu ancak yukarıdaki verilerden de görüldüğü üzere cari açıkta rekor düzeyde artış yaşandı.

Yeni dönemde asgari ücretteki artışın enflasyonun üzerinde olması da vaatler arasındaydı. Asgari ücrete yüzde 34 zam yapıldı. 8 bin 506 TL olan ücret 11 bin 402 TL’ye çıkarıldı. Haziran ayında TÜİK enflasyonunun yüzde 15-16 olmasına karşın yüzde 34 zam yapıldığı ifade edildi. Ancak yine yukarıdaki verilere bakıldığında asgari ücret zammının sadece yılın ilk üç ayında enflasyonun altında ezilmiş olduğu gözüküyor. Ayrıca asgari ücret zammı görüşmeleri için masaya oturan Türk-İş’in verilerine göre mayıs ayı açlık sınırı 10 bin 362 TL, yoksulluk sınırı ise 33 bin 752 TL olarak belirlendi. Bu rakamlar dahi yapılan “büyük” zammın açlık sınırında olduğunu, yoksulluk sınırının ise çok altında olduğunu gösteriyor.

Erdoğan işsizlik oranını yüzde 7’nin altına indireceğini de iddia ediyordu. Dün açıklanan rakamlara göre işsizlik oranı yüzde 9.4 oldu. Bir başka deyişle mayıs ayına göre sadece 0,2 puanlık bir azalış yaşandı. Bu durum olumlu görünse de 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 18, geniş tanımlı işsizlik yüzde 22,7 olarak duyuruldu.

DİSK- AR: TÜİK İŞSİZLİKTEKİ GERÇEK GÖRÜNÜMÜ PERDELİYOR

Deniz Beyazbulut.

DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR) ise TÜİK verilerinin gerçeği perdelediğine işaret ediyor. Açıklanan rakamları sorduğumuz DİSK-AR’dan Deniz Beyazbulut’un itirazı şöyle:

“DİSK-AR’ın hazırladığı işsizlik ve istihdamın görünümü raporuna göre zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan, geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü oranı) olarak tanımlanan işsiz sayısı 8 milyon 742 bin olarak hesaplandı. TÜİK’in hesapladığı dar tanımlı işsizlik oranı uzun bir süredir yüzde 9-10 bandında sabitlenmiş durumda. Dar tanımlı işsizlik, son dört hafta içinde aktif iş arama kanallarından birini kullanma koşulunu gerektirdiği için işsizlikteki gerçek görünümü perdeliyor. Gerçek işsizlik, zamana bağlı eksik istihdam edilenler ile ümitsizler, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar ve iş arayan ancak kısa süre içerisinde işbaşı yapamayacak olanları içeren geniş tanımlı (âtıl işgücü) oran ile anlaşılabilir. Geniş tanımlı işsizlik ile dar tanımlı işsizlik arasındaki puan farkı bu kategorilerdeki işsizlerin artışından kaynaklanmaktadır.”

‘GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK 8,7 MİLYON’

Beyazbulut “DİSK-AR’ın hesaplarına göre geniş tanımlı işsizlikte tırmanış devam etmektedir. Covid-19 öncesi 6 milyon civarında seyreden geniş tanımlı işsiz sayısı Temmuz 2023’te 8,7 milyona yükselmiştir" ifadesini kullandı.

6 Eylül 2023’te açıklanan Orta Vadeli Program’a (OVP) atıf yapan Beyazbulut çalışma hayatında ücretlerin daha da eriyeceğini, alım gücünün düşmeye devam edeceğini, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşacağıni ve emeklilik sorunlarının büyüyeceğini de söyledi.

EKONOMİST BİRDAL: TEK ADAM SİSTEMİNDE BİR BAKANIN YAPABİLECEKLERİ SINIRLI

Murat Birdal.

Yukarıdaki verilere ve seçim öncesi/sonrası yapılan “rasyonel yöntemlere dönme” açıklamalarına bakıldığında beklenildiği gibi bir “rahatlama” dönemine geçilebilecek mi? Mehmet Şimşek ve beraberinde yapılan Merkez Bankası atamaları ekonomiyi nasıl şekillendirecek? Şimşek ve ekibi piyasalara güven verebildi mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şimşek yönetimine ipleri tamimiyle teslim edecek mi? Peki adeta kutsanan faiz artırımı çözüm mü?

İktisatçı Prof. Dr. Murat Birdal’a göre tek adam sistemi ile yönetilen Türkiye’de bir bakanın yapabilecekleri sınırlı. Birdal şu noktalara dikkat çekiyor: "Erdoğan bakanları da Merkez Bankası başkanlarını da kolayca görevden alabiliyor. Mehmet Şimşek’in atanması Erdoğan’ın kısmen de olsa bir geri adım atması açısından piyasayı heyecanlandırdı. Ancak Erdoğan 'Faiz neden enflasyon sonuç' söylemini meydanlarda yeniden tekrarlayacak. Ve dolayısıyla mevcut kabinenin yönetimi de sonlanabilir."

SİYASET BİLİMCİ TOSUN: YEREL SEÇİME ŞİMŞEK POLİTİKALARIYLA GİDİLİR

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun ise sıkışmış bir ekonomi eşliğinde yaklaşan yerel seçimlere Şimşek’in politikalarıyla gidileceğini düşünüyor. AK Parti'nin 21 yıllık hikayesini “pragmatik- otoriter- muhafazakar” olarak değerlendiren Tosun, AK Parti'nin bir fazla almak için ideolojik referanslarını ve politikalarını yumuşatabildiğini ifade ediyor.

Tanju Tosun.

Ancak Tosun seçim sonrasında Şimşek isminden de vazgeçilmesinin sürpriz olmadığına dikkat çekiyor: “Birleşmiş Milletler toplantısında asla Sisi ile görüşmeyeceğim dedikten sonra görüşme yapıldı. Bu politikalardan geri adım atması da sürpriz olmaz. Başarısız olursa da faturayı Mehmet Şimşek'e keser. Erdoğan başarıyı kendine, başarısızlığı görev verdiği kişiye kesiyor.”

 Tosun ayrıca, Şimşek’in yol haritasındaki rasyonel politikaları yerel seçimlerin varlığıyla doğru orantılı görüyor: "Ekonomi politikalarının yol açtığı ciddi bölüşüm krizi, ister istemez büyük kentlerde başarılı olmak isteyen bir AKP'yi önümüze koyuyor. Bu rasyonel politikalar sürdürülmediği takdirde fatura kent yoksullarına dar ve sabit gelirli kesimlere kesilecek. Dolayısıyla seçime kadar bu politikalarla yola devam edeceğini düşünüyorum. Ondan sonra bir ayar yapma yolunu tercih edebilir."

ŞİMŞEK İLE NEREYE KADAR?

İktisatçı Murat Birdal, Erdoğan’ın faizleri tekrardan aşağı çekmek isteyeceğini çünkü dağılan ve sıkışmış bir ekonomi ile seçime gitmek istemediğini belirtiyor. Bunların başında da Kur Korumalı Mevduat’ı (KKM) işaret ediyor.

Geçmiş dönemde kurumların ve bireylerin döviz talebini sınırlandırmak üzere devreye sokulan bu mekanizmanın kısmen işlev görse de büyük sorunlar getirdiğini ifade eden Birdal bu sorunun altından kalkma görevinin de Şimşek yönetiminin üzerine düştüğünü ifade etti.

‘ÇOK DAHA SERT FAİZ ARTIRIMINI GEREKLİ KILACAK SÜREÇ VAR’

Birdal, KKM’nin tasfiyesinin gerekliliğine işaret ediyor ve faiz artırımına da Erdoğan iktidarının karşılığının sınırlı olacağına işaret ediyor:

“En azından faizlerin enflasyon beklentisinin üzerine çekilmesi lazım ki Türk lirasının getirisi pozitif olsun. Ve döviz cinsi hesaplardan vatandaş kaçınsın. Bu gerçekleşmiyor. TL mevduata yüzde 40 faiz verirseniz... Zaten dövize karşı koruyan bu hesabın yüzde 25 getirisi var. Dolayısıyla hiç cazibesi yok. Eğer bunu çözmeye çalışırsanız bir anda 125 milyar dolarlık bir döviz dönüşüyle karşı karşıya kalacaksınız. Dolayısıyla şu an için çözülmesi mümkün görünmüyor. Burada daha iktisadi yöntemler deneniyor. Bankalar müşterilerini bir şekilde bundan vazgeçirmeye çalışıyorlar. Teker teker arayıp soruyorlar, şunun getirisi cazip diye ama işe yaramış görünmüyor.

Bir de buna Erdoğan’ın tanıdığı hareket serbestisini ekleyelim. Faiz artırımı ilk başta yüzde 20 olarak  konuşuldu. Şimdi 25’lere çekildi, belki daha da fazlaya çekilecek ama yaşanan TÜİK enflasyonunda bile Merkez Bankası'nın telaffuz ettiği yıl sonu beklentisinin üstüne çıktık hali hazırda. Böyle ortamda sizin yüzde 35 politika faiziyle bunu çözmeniz mümkün değil. Yüzde 30 ile de 40 ile de çözemezsiniz. Reel olarak pozitif getiri sunulmalı ki vatandaş TL’ye dönsün. Dolayısıyla çok daha sert faiz artırımını gerekli kılacak bir süreç var önümüzde. Ancak şunu vurgulamak lazım, faiz artırımı dediğiniz şey maliyetsiz değil. Bu kez de yatırım maliyeti yükselecek. Türk lirasının güç kazanmasıyla ihracatta bir yavaşlama gerçekleşecek. Ve bunun maliyetini de seçime giderken hiçbir politikacı görmek istemeyecektir. Dolayısıyla da bunun çok kalıcı olabileceğini düşünmüyorum Seçime giderken burada geri adım atılacaktır.”

‘SORUN ERDOĞAN’IN YANLIŞTA ISRARI VE ZİKZAKLARINDA’

Muhalefetin ve iktisatçıların 'rasyonel ekonomi politikaları' diye tarif ettiği ve Şimşek’in adımlarını attığı faiz politikası ekonomiyi gerçekten kurtaracak mı sorusunu Murat Birdal şöyle yanıtlıyor:

Enflasyon beklentisini aşağı çekebildiğimiz takdirde yüzde 40 da yeterli olabilir. Bu gözükmüyor. Yaşanan değil, beklenen enflasyonun üzerine çekmek lazım faizi. Merkez Bankası bunda başarılı değil. İkincisi para politikası her şeyin çözümü değil. Evet, yaşanan sorun Erdoğan’ın yanlış ısrarında ve zikzaklarında. Bunu geçmiş dönemde de gördük. Berat Albayrak yerine Naci Ağbal ve Lütfi Elvan ikilisi geldi, piyasaya güven verildi, sonra Erdoğan buradan geri adım attı. Şahap Kavcıoğlu’nu getirdi. Bu kez Mehmet Şimşek’i getirdi. Dolayısıyla geçmişte gördüğümüz gelecekte de görebileceğimiz konusunda bize fikir veriyor.

 ERDOĞAN 2024’Ü, ŞİMŞEK 2026’YI İŞARET ETTİ

Erdoğan dün G-20 zirvesi sonrası uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada “2024’te (seneye bu zamanlar) enflasyon konusunda istikrar sağlanacak” dedi. Yurtdışından gelecek fon akışına dikkat çekti. Şimşek’e göre ise enflasyonda tek haneler ancak 2026 yılında gerçekleşebilir. Erdoğan ve Şimşek farklı zaman dilimleri verse de bu rasyonel politikalar ne kadar devam edecek?

Murat Birdal, sadece para politikaları üzerine yapılan değerlendirmelere itiraz ediyor. Zira ülkeye sermaye akışının sadece para politikası ile alakası yok. Ayrıca yüksek faizi 'acı reçete' olarak değerlendiren Birdal’ın yorumu şöyle:

"Kısa süreli fonlamaya çalışıyoruz. Daha yapısal dönüşümler gerekli. Misal eğitim sisteminin dönüşümü gibi. Bilimin gerekliliğine uygun, teknolojik açıdan dünyanın gereksinimlerini yakalayan bir dönüşüm. Bundan beş altı sene önce Türkiye’ye büyük otomotiv yatırımları olacağı tartışılıyordu. O raporlarda, Türk iş gücünün gerekli eğitim donanımına sahip olmadığı vurgulandı.

Bunların giderilmesi, eğitimde olduğu gibi adalette reformların yapılması gerek. Yatırımcı istikrar arar. Kimse hukukun üstünlüğünün olmadığı yerde yatırım yapmıyor. Bu tartışmaları geçip sadece para politikası üzerinden değerlendirme yapılmasını eksik görüyorum. Çözüm faiz artırımı gibi sunuluyor. Faiz acı reçete demek. Son derece olumsuz durum. Türkiye Erdoğan yönetimiyle bu açmaza sürüklendi.”