Ekonomik kriz ilişkilere de zarar: Partner şiddeti artıyor
Artan yaşam maliyetleri partnere yönelik şiddeti artırıyor mu? Uzmanlar, ‘evet’ derken, ekonomik zorlukların ilişkilerde güven problemi yarattığını ve partnerler arası bağı zayıflattığını söylüyor.
DUVAR - Türkiye, son yıllarda TL’deki değer kaybının yanı sıra enflasyonla mücadele ediyor. TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre Türkiye, Avrupa’da en yüksek enflasyona sahip birinci ülke iken dünya genelinde ilk 10 içinde yer alıyor. İktidar enflasyonu düşürmeyi vaat etse de her gün gıdadan giyime, mobilyadan otomobile kadar çeşitli ürünlere zam geliyor.
Artan fiyatlar karşısında halk, küçük ya da büyük tasarruf yöntemleri ile gündelik hayatını idama ettirmeye çalışıyor. Yeri geliyor yemeğinden, yeri geliyor sosyal yaşantısından kesinti yapıyor. Örneğin; beyaz eşyalar ömrünü tüketmeden değiştirilmiyor, yırtılan ayakkabının yenisini almak yerine tamircinin yolu tutuluyor. Artan hayat pahalılığı sadece tüketim alışkanlıklarımızı mı değiştiriyor? Peki ya ilişkilerimiz?
Ekonomik kriz dönemlerinin partnerler arasındaki ilişkiye nasıl yansıdığına dair bazı araştırmalar bulunuyor. Bu araştırmalar genelde evli çiftlere yönelik olsa da evlilik bağı dışında romantik ilişkilere sahip bireylere de söz konusu araştırmalarda yer veriliyor. Buna göre, ekonomik zorluk kadınlara yönelik istismar ve şiddeti artırıyor.
‘KIRILGAN EKONOMİDE YAŞAMAK PSİKOLOJİYİ ETKİLİYOR’
2008 yılında Amerika’da yaşanan bankacılık krizi, tüm dünyayı etkilemişti. ABD’de pek çok banka ve yatırım şirketi iflas etti. Bu iflaslar zinciri dünya ekonomisinde durgunluğa sebep oldu. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülkede işsizlik arttı, irili ufaklı şirketler ve işletmeler iflas etti.
Araştırmacılar, bankacılık krizi nedeniyle yaşanan ekonomik zorlukların çiftler üzerine etkilerini inceledi. Bunlardan biri, Princeton Üniversitesi, Pensilvanya Üniversitesi ve Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Üniversitesi’nden araştırmacıların yaptığı bir çalışma oldu. Araştırmacılar, ekonomik sıkıntıların romantik ilişkiler üzerindeki etkisini gözlemledi ve ekonomik krizlerin beklenmedik yan etkilerini ortaya koydu. Araştırmada hem çalışan hem de çalışmayan partnerlere sahip kadınlar ele alındı. Buna göre kadınların, kriz döneminde partnerlerinden gördükleri şiddette artış yaşadığı belirlendi.
Söz konusu araştırmada elde edilen bir diğer bulgu da işsizlik yaşamamış çiftlere dair. Maddi kayıp yaşamamış, iş kaybına uğramamış bile olsa erkeklerin kontrol edici davranışlarının arttığı ifade edildi. Ayrıca her an iş kaybı veya ekonomik sıkıntı yaşayabileceği duygusuyla kırılgan bir ekonomide yaşamanın yarattığı stresin kişilerin psikolojilerinde etkili olduğu belirtildi.
‘ÜLKE EKONOMİSİ VE ŞİDDET ARASINDA OLUMSUZ BİR İLİŞKİ VAR’
2016 yılında Ümran Yüce Selvi ve Derya Karanfil tarafından hazırlanan ‘Kadına yönelik yakın partner şiddeti: Güç mesafesi, bireycilik ve ekonominin etkisi’ adlı çalışmada partner şiddeti ve ekonomik durum arasındaki bağlantı ele alındı. Çalışmada farklı ülkelerdeki yakın partner şiddeti (YPŞ) oranları karşılaştırılarak bazı bulgular ortaya konuldu. Çalışmanın tartışma bölümünde YPŞ ile ekonomi arasındaki bağ şu şekilde ifade edildi: “Ayrıca çalışma sonuçları, ülke ekonomisi ve şiddet arasında olumsuz yönde bir ilişki olduğunu göstermekte, ülke ekonomisi arttıkça yakın şiddet oranlarının azaldığını ortaya koymaktadır.”
‘EKONOMİK BELİRSİZLİK İLİŞKİLERDE GÜVEN SORUNLARI YARATABİLİR’
Doğuş Üniversitesi Psikoloji Anabilim Dalı Bölüm Başkanı Dr. Kahraman Güler, ekonomik belirsizlik, iş kaybı, enflasyon gibi faktörlerin, birçok ailede maddi sıkıntılara neden olabildiğini belirterek bu durumun partnerler arasındaki stresi ve gerginliği artırabileceğine dikkat çekti. Güler, “Maddi sıkıntılar, ilişkilerde iletişim sorunlarına, güvensizlik ve anlaşmazlıklara yol açabilir. Bunun yanı sıra ekonomik zorluklar, partner şiddetini tetikleyebilir. Maddi bağımsızlığın kaybedilmesi, güç dengesizliğine neden olabilir. Bir partnerin diğerine ekonomik olarak bağımlı olması, şiddetin kontrol aracı olarak kullanılmasına zemin hazırlayabilir. Türkiye’de ekonomik zorlukların ilişkiler üzerindeki etkileri, genel sosyoekonomik durumla yakından ilişkisi olduğundan söz edebiliriz. Ekonomik belirsizlik, aile içi stresi artırabilir, dolayısıyla bu da direkt olarak şiddete eğilimi artırabilir” dedi.
Güler, ekonomik krizin devam etmesi halinde partner ilişkilerinin olumsuz etkileneceğini öngördüğünü ifade etti: “Ekonomik krizler, çiftlerin birbirleriyle iletişim kurma becerilerini zorlayabilir. Finansal konulardaki endişeler, tartışmaları ve anlaşmazlıkları artırabilir. Yanı sıra ekonomik belirsizlik güven sorunlarına yol açabilir. Bir partnerin diğerine maddi destek sağlayamama veya beklentilerin karşılanmama durumu, güven problemine neden olabilir ya da var olan güven problemini artırabilir.”
Güler, finansal kaygıların bireylerin psikolojileri üzerinde de tahribat yapabileceğini vurguladı. Güler’e göre, bireyler depresyon, anksiyete gibi sorunlar yaşayabilir.
KRİZ DÖNEMLERİNDE EKONOMİK VE PSİKOLOJİK ŞİDDET ARTIYOR’
Psikiyatr ve yazar Arzu Erkan, deprem, sel, salgın hastalıklar, savaş, yerinden etme, iklim krizi, ekonomik krizler gibi kriz dönemlerinde, kadın ve çocuklar başta olmak üzere, azınlıklara ve dezavantajlı gruplara yönelik şiddetin artış kaydettiğini söyledi.
Şiddet riskini öngören çalışmaların çok katmanlı yapılması gerektiğini, salt ekonomik göstergelerin şiddet üzerine etkisini yordayan gerçek verileri saptamanın ve bu alanda çalışmanın oldukça zor olduğunu kaydeden Erkan, “İşsizliğin, yoksulluğun, düzensiz işin, düzensiz gelirin olduğu ailelerde/ilişkilerde şiddetin daha fazla olduğunu görüyoruz. Yoksulluk ve işsizlik, düşük refah düzeyi şiddetin her türünde artışı da beraberinde getiriyor ancak ekonomik koşullar düzeldiğinde, kadının geliri ve eğitim düzeyi arttığında, kadının şiddetten büsbütün uzaklaştığını da söyleyemeyiz. Kadının sosyoekonomik düzeyi arttığında da kendine yeten kadını ‘iktidarına yönelik bir tehdit algılayan’ partneriyle ilişkisinde psikolojik ve ekonomik şiddete uğrama riski artıyor. Bununla mücadele edilemediğinde partnerin diğer şiddet türlerini uygulama riski de artmaktadır” dedi.
Şiddet biçimleri içinde psikolojik ve ekonomik şiddeti anlamanın ve saptamanın oldukça zor olduğunu ifade eden Erkan, pek çok kişinin yaşadıklarını adlandıramadığını, şiddet fiziksel şiddete dönmedikçe şiddetten sayılmadığını dile getirdi.
‘BAZI PARTNERLER YÜKSEK KİRALAR NEDENİYLE GEÇİNEMESELER DE EVLERİNİ AYIRAMIYOR’
Ekonominin, ataerkil düzende gücü ve iktidarı simgelediğini ifade eden Erkan, konuyla ilgili şunları söyledi: “Kadına yönelik şiddet ya da flört şiddeti, failin partneri üzerinde tahakküm kurma çabasıdır. Toplumsal cinsiyet rollerine baktığımızda erkeğe atfedilen ‘eve ekmek getiren, evi geçindiren, evin reisi, evin direği, güçlü olan’ gibi rol tanımları, ekonomik güçlükler ya da erkeğin gelirinin daha az olması durumunda ‘sarsılmış’ oluyor. Erkek, güçlü hissedebilmek için şiddete daha fazla başvurabiliyor."
Ekonomik kriz dönemlerinde, kadının partneri ve sistem tarafından maruz bırakıldığı ekonomik şiddetin de arttığını sözlerine ekleyen Erkan "Bunlar, kadınların düşük ücretle çalıştırılması, işe alımlarda erkeklerin işten çıkarılmalarda kadınların öncelenmesi, bakım yükü kadına yüklendiği halde kreş, esnek mesai, izin vb. hak, olanak ve yasal eksiklikler, çalışmayan/sorumluluk almayan partner yerine fazla mesai yapmak, birden fazla işte birden çalışmak zorunda bırakılmak, gelirine eşi ya da partnerin el koyması, harcamalarının denetlenmesi, istek ve ihtiyaçlarından, kariyerinden, kişisel gelişiminden, hobilerinden, sosyal yaşantısından vazgeçmek zorunda bırakılmak, bakım veren görevini üstlenmek zorunda bırakılarak işinden ve sosyal güvencelerinden edilmek ya da ev içindeki görünmez emeğin daha fazla yüklenicisi haline gelmek olabiliyor" diye konuştu.
Ekonomik krizin ilişkiler açısından olumsuzluklar barındırdığını dile getiren Erkan, yüksek kiraların, artan masrafların ayrılmak istese de bazı partnerlerin ayrılamamasına ya da boşanamamasına sebep olduğunu belirtti. Geçinemedikleri halde ayrı eve çıkamayan partnerlerin karşılaştıkları sorunları şöyle anlattı: “İlişki bittiği halde evlerin ayrılmadığı durumlarda, erkeğin evdeki sorumlulukları üstlenmediği, başka partnerlerle ilişkisini sürdürdüğü, ancak ataerkil kodlardan dolayı kadının ilişki/evlilik içi sadakati ve ev düzenini sürdürmeye mecbur bırakıldığı bir yaşam türü olabiliyor."
‘BİRÇOK KİŞİ SÜRDÜRÜLEBİLİR İLİŞKİYE GİRMEKTEN KAÇINABİLİYOR’
İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) açıkladığı verilere göre, 2023 yılının haziran ayında kişi başı dışarıda yemek yemenin maliyeti 138 lira oldu. Ortalama sinema bilet fiyatları 100 liradan başlıyor. En ucuz hesapla iki kişinin sinemaya gidip bir yemek yemesi yaklaşık 500 liraya mal oluyor. Bu da şu anki asgari ücretin 23’te 1'ine denk düşüyor.
Erkan da bu noktaya dikkat çekerek, “Pek çok kişi işsiz ya da çok düşük ücretle, özel yaşamına zaman kalmayacak kadar fazla çalışmak zorunda, yoksulluk yaşıyor, yetişkin oldukları halde hâlâ ebeveynlerine bağlı yaşam sürüyor. Hayatı yaşamak için zamanı ve parası, zevkleri, hayalleri yok. İlişkiler git gide biçim değiştiriyor. Partnerlerin ilişkilerinde birlikte yaptığı etkinliklerin, çıkılan tatillerin, yapılan aktivitelerin yerini ekonomik zorluk baş gösterdiğinde tüm bunların nasıl ve ne sıklıkla yapılacağı sorusu alıyor. Çünkü güncel koşullarda pek çok kişi ciddi harcama kısıtlaması ve yaşam biçimi değişikliklerine mecbur kaldı. Dışarıda yemek yemek, sinemaya, tiyatroya gitmek gerçekten maliyetli. Kahvesini ya da yemeğini yanında taşımaya, etkinliklerden, sosyalleşmekten uzak kalmaya başladı.
Dolayısıyla birçok kişi eski ilişki reflekslerinin, zaman geçirme biçimlerinin, harcama alışkanlıklarının yerine yenilerini koyamayıp, nasıl ilişkileneceğini, neler paylaşabileceğini bilmediğinden, bunlara kafa yoracak, gerçekleştirecek hevesi, enerjisi ya da inancı kalmadığından, sosyalleşmekten ve sürdürülebilir partner ilişkilerinden kaçınır, yüzeysel, tek seferlik ilişkilerle yetinir hale geldi. Kendisi, bir başkası ya da ilişki için emek vermek, sorunlarla baş etmek istenci yerini sıfır sorumluluk ön koşullu ‘date’lere bıraktı. Geçim derdi, geçinme derdinin yerini almış durumda" ifadelerini kullandı.
‘NORMALDE ÖFKESİNİ KONTROL EDEN BİRİ BUNU YAPMAKTA ZORLANMAYA BAŞLAYABİLİR’
Psikiyatrist Dr. Münevver Hacıoğlu Yıldırım, kişilerin zorluk yaşadığı dönemlerde birtakım duygularıyla baş etmede güçlük çekebileceğini vurguladı. Yıldırım, “Normalde öfkesini kontrol edebilen bir kişi, mesela ekonomik zorlukların varlığıyla kontrol etmeyi daha güç hale getirebilir. Yakın partner şiddeti de bunlardan birisi olarak yaşanabilir. Ekonomik zorluk, ülke koşullarındaki sıkıntılar, aile içinde sorunlar, işsizlik gibi birtakım duygusal sorunların daha yoğun yaşanmasına, varsa psikiyatrlık bir sorunun görünür hale gelmesine, psikolojik sorunlara yatkınlık varsa bunun ortaya çıkmasına neden olur. Türkiye’de buna yönelik ne veriler olmamakla birlikte bahsettiğimiz koşullara ekonomik krizin de eklenmesiyle yakın partner şiddetinin artmasının beklendiğini söyleyebiliriz” dedi.
‘KADINLARA BİÇİLEN ROL NEDENİYLE ŞİDDET NORMALLEŞTİRİLEBİLİR’
Yıldırım, şiddetin sadece kriz dönemlerinde değil asimetrik ilişkilerde varlığını sürdürdüğü belirtti ve ekledi:
“Bu açıdan baktığımızda kadınlar ve çocuklar şiddetin uygulandığı risk grubundaki kişiler olarak düşünülebilir. Toplumsal cinsiyet normları gereği kadının yapması beklenen görevler nedeniyle birtakım zorlamalara maruz kalması, bunun şiddete varabilmesi toplum genelinde kabul göre bir bakış açısı. Türkiye genelinde yapılan bir araştırmada, yemeği yaktığı için ya da eşinin söylediklerini yapmadığı için kadınların dayak yiyebileceğini söyleyen kadınların oranı yaklaşık yüzde 50 idi. Toplum kadına böyle bir rol biçtiği sürece ekonomik zorluğun olmadığı durumda bile erkeğin şiddeti ‘normal’ karşılanırken ekonomik kriz gibi zorluklar ortaya çıktığında şiddet, kabul edilen bir durum haline gelebilir.”
Ekonomik, sosyal ya da farklı zorlukların devam etmesi halinde duygusal ilişkilerdeki güçlüklerin daha görünür hele gelebileceği uyarısında bulunan Yıldırım, “Şiddet olaylarıyla da ilgili daha sıkıntılı durumlar yaşanabilir. Dolayısıyla ne kadar zor koşullarda yaşıyorsak duygusal olarak baş etmek de o kadar güç hale geliyor” diye konuştu.