Elmayı soya soya, Amasya’yı doya doya
“Yaz bitti, tatil bitti” diye üzülmeyin! Amasya, özellikle kışın inanılmaz bir güzelliğe bürünüyor. Strabon’un, şehzadelerin, kralların, bilginlerin, efsanelerin ve en başta Ana tanrıça Ma’nın kenti Amasya’da kendinizi masallar diyarında hissedebilirsiniz.
Her ilimizde umutsuz bir aşk efsanesinin varlığı malumunuz. Kız güzel mi güzel, adam yiğit mi yiğit... Kötüler ise kötü mü kötü... İşte bu efsanelerin Leyla ile Mecnun kadar en meşhuru da Ferhat ile Şirin arasındaki aşkın öyküsüdür ve Amasya’da geçmektedir. Uzun uzun anlatmaya gerek yok ama derler ki her bahar, bu iki gencin mezarının üzerinde iki gül bitermiş. Tam güller kavuşacakken iki mezar ortasından çıkan karaçalı, iki gülün birbiri ile buluşmasını engellermiş. Bu gülleri bulup koklamanız mümkün olur mu bilemiyorum ama halk arasında “Ferhat Su Kanalı” olarak bilinen kanalları Amasya’ya gittiğinizde görebilirsiniz! Aslında Geç Hellenistik-Erken Roma dönemine ait ve Antik Amasya Kenti’nin su ihtiyacını karşılamak üzere kayalar oyularak yapılan su tünellerinin, karayoluna paralel olarak yaklaşık iki kilometre uzunluğundaki bölümü görsel olarak izlenebiliyor. Üstelik Türkiye’nin ilk ve tek Âşıklar Müzesi de Amasya’da. Ferhat ile Şirin’in, Leyla ile Mecnun’un, Kerem ile Aslı’nın ve Romeo ile Jüliet’in aşk hikâyelerinin sahnelendiği müzede, ayrıca Anadolu âşıklarına, Mimar Sinan ve Mihrimah Hatun’a, Anadolu’nun yavuklu kültürüne, Mevlana’ya, Hacı Bektaş Veli’ye de yer verilmiş.
DAĞLAR DAĞLAR
“Dağlar dağlar
Kurban olam, yol ver geçem
Sevdiğimi son bir olsun yakından görem
Kuşlar uçmaz, güller soldu
Yüce dağlar duman oldu
Belli ki gittiğin yerden kara haber var”
Barış Manço’nun “Dağlar Dağlar” şarkısını Amasya’da askerlik yaptığı sırada, bu şehri saran dağlara ithafen yazdığını muhtemelen bilmiyordunuz. Amasya, gerçekten de konumuyla masallar diyarını andıran bir kent. Yeşilırmak’ın sarp kayalıkları yararak geçtiği ovada, dik kayaların eteğinde kurulan Amasya’nın özellikle kerpiç dolgulu ve cumbalı Yalıboyu Evleri, taş döşeli yolları insanı bambaşka dünyalara götürüyor. Gecesinin gündüzünden, kışının yazdan daha güzel olduğu bir memleket... O nedenle “Yaz bitti, kışın da gezilmez” diye düşünüyorsanız Amasya bu fikrinizi değiştirebilir. Tabii bunu daha çok kent manzarası için söylüyorum. Yoksa soğuğu da soğuk mu soğuk! Hatta şöyle bir fıkraya rastladım (Gerçi bu fıkra başka illere de uyarlanmış):
Ankaralıyı cehenneme atmışlar, “Yandım la gardaş” demiş. İstanbulluyu atmışlar, “Ay yanıyorum sanırım” demiş. Trabzonluyu atmışlar, “Uyy yandım daa” demiş. Amasyalıyı atmışlar, yarım saat beklemişler, ses yok! Kapıyı açmışlar, bakacaklar, Amasyalı bağırmış: “Aman gardaş gapat, gapat. Börüm yeni yeni ısındı heri!”
ÖCBELEME, SOYKA, SİM SİM
“Heri” kelimesinin tek başına hiçbir anlama gelmediğini bu ama civardaki illerde çok kullanıldığını Çorum yazısını okuyanlar hatırlayacaktır. Daha çok Doğu Anadolu Bölgesi’nde kullanılan “öcbelemek” kelimesi de Amasya halkının kullanımına girmiş durumda. Biri size “Öcbeleme” diyorsa “Israr etme” demek istiyordur. Bir de “soyka” kelimesi var, bunu da Amasya ve çevresindeki yaşlı kadınlar daha sık kullanıyor. TDK’ya göre bu kelime, “ölünün üzerinden çıkan giysi”, argoda ise “erkeğin cinsel organı” anlamlarına gelse de Amasya’da kullanım amacı daha çok aşağılama maksatlı: “Bırak o soykayı” ya da işe yaramazlığını ifade etmek için “Bu soykayı nereden buldun?” gibi...
Diğer illerle benzerlikten söz açılmışken Tokat yöresindeki gibi Amasya’nın da “sim sim oyunu” meşhur. Her düğünde muhakkak yanan sim sim ateşinin ve sim sim oyununun ardından oynanan kartal, kaplumbağa, arap, deve oyunu gibi oyunlar da Amasya’nın yöresel, izlemesi eğlenceli oyunları... Amasya’da bir düğüne gitme fırsatı bulamazsanız internetten videolarına bakabilirsiniz.
ŞEHZADELER KENTİ
Malumunuz, Osmanlı’da gelenek olduğu üzere şehzadeler illere vali olarak atanırdı. Bu illerin başında da Amasya geliyordu. Yıldırım Bayezid, I. Mehmed, II. Murad, Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve III. Murad; şehzadelik dönemlerini Amasya’da geçirdikten sonra sultan sıfatıyla Osmanlı tahtına oturmuş isimler. Kanuni’nin oğulları Mustafa ve Bayezid, II. Murad’ın oğulları Ahmed ve Alaeddin ile II. Bayezid’in Ahmed ise onlar kadar şanslı olmayanlar! Bu durum, elbette şehrin atmosferine de yansıyor. Yalıboyu’nun en eski köprülerinden Alçak Köprü’nün ayağında, Kral Kaya Mezarları’nın eteklerinde, Yeşilırmak’ın kıyısındaki eski sur duvarları üzerinde kurulu iki katlı ahşap bina Şehzadeler Müzesi olarak tasarlanmış. Burada yukarıda saydığımız şehzadelerin heykelleri epey turist çekiyor. Ama birçok insan gibi beni en çok şaşırtan selfi çeken şehzade heykeli. Bu heykeli, Amasyalılar arasında beğenen de dalga geçen de var. Ancak bu heykel de saldırılardan nasibini alıyor ve arada sırada şehzadenin elindeki telefon “birileri” tarafından kırılıyor.
AMASYA KALESİ
Aslında daha eskiye gidersek Amasya, şehzadelerin olduğu kadar Ana Tanrıça Mâ’nın da kralların da ünlü bilgin ve coğrafyacı Strabon’un da şehri... MÖ 64 yılında Amasya’da doğan Strabon, Amasya için şöyle der: “Benim doğduğum kasaba, içinde İris nehrinin aktığı derin ve geniş bir vadide kurulmuştur. Burada doğa ve sanat hem kale hem de kent gereksinimine şaşırtıcı bir yanıt sağlamıştır.”
İl merkezinin kuzeyini kaplayan Harşena Dağı üzerindeki Amasya Kalesi, Harşena Kalesi adıyla da biliniyor. Bazı tarihçilere göre kaleyi Pontus Kralı Mithridates bazılarına göre ise Kumandan Karsan veya Harsana yaptırmış. Buradan manzara müthiş!
Kalede sarnıçlar, su depoları, Osmanlı Dönemi'ne ait hamam kalıntıları, kral kaya mezarları, çok sayıda dehliz ve su kuyuları bulunuyor. Bu kuyuların en ünlüsü Cilanbolu diye isimlendirilen yer. 150 kadar basamakla aşağıya iniliyor. Daha aşağılardaki merdivenler tahribat sonucu kaybolmuş. İçeri girmek tehlikeli ve yasak!
KRAL KAYA MEZARLARI
Helenistik Dönem’de, Amasya’yı İÖ 302’den İÖ 26’ya kadar başkent olarak kullanan Pontus krallarına ait olan Kral Kaya Mezarları, adından da anlaşılacağı üzere kalker kayalara oyularak yapılmış. Hatuniye Mahallesi’nin dar sokaklarından, tren yolunu geçerek çıkılan mezarların arasında, kayaya oyulmuş yollar ve merdivenler bulunuyor. Yeşilırmak Vadisi boyunca, irili ufaklı yirmi bir mezar olduğu bilinmekle birlikte bunlardan sadece birkaçı günümüze gelebilmiş.
KÖTÜ NİYETLİLERE BEDDUA EDEN LAHİT!
1925’te kurulan ve 1980 yılında şimdiki modern binasına taşınan Amasya Arkeoloji Müzesi’nde Geç Neolitik Erken Kalkolitik Çağ’dan itibaren Tunç Çağı, Hitit, Urartu, Frig, İskit, Pers, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait on üç ayrı medeniyetin eserlerini bir arada görmek mümkün. Sergilenen önemli eserler arasında “Kayı Boyu Damgalı Pencere Kanatları”, “Fırtına Tanrısı Teşup Heykelciği”, “Güneş Saati”, “Amasya Elmalı Mozaik”, “Aktarla Lahiti” ve sıkı durun mumyalar geliyor. Amasya’da nazırlık görevi yapmış İşbuğa Nuyin ve Cumudar Bey’e ait olanların yanı sıra yine İlhanlıların siyasi egemenliğinde Amasya Valiliği yapmış İzzettin Mehmet Pervane Bey, cariyesi, kız ve erkek çocuklarına ait mumyalar, ürkütücü olduğu kadar da şaşırtıcı...
Yine sıkı durun, ürkütücü bir bilgi daha; Aktarla Lahiti ise lanetli! Günümüzden 700 yıl önce yapılan lahitin üzerindeki Grekçe kitabede; mezara “Saygı ve merhamet duygularıyla yaklaşanlar Tanrıdan iyilik görsünler ancak kötü niyetle yaklaşanlar ve mezarı ele geçirmeye çalışanlar veya başka bir kötülük yapanlar için, bu dünya basılmaz, denizler aşılmaz olsun. Çocuklarının, özellikle de karısının hayrını görmesin rızkı azalsın” yazıyor. İlk bulunduğunda dört insan iskeletinin çıkarıldığı mezardaki “ölü hediyeleri” bulunamamış. Demek ki öncesinde bir soygun yaşanmış. Soyguncular için bu dünya basılmaz, denizler aşılmaz oldu mu acaba?
SAAT KULESİ’NİN VE ALÇAK KÖPRÜ’NÜN BAŞINA GELENLER
Asıl işlevi zamanı göstermek olsa da yangın ve gözetleme kulesi gibi muhtelif fonksiyonlara da hizmet eden Amasya Saat Kulesi, şehrin ezani saat yerine batıdaki gibi güneş saatiyle çalışma düzenine girmesine de sebep olması açısından önemli. Bir de elbette kentin önemli buluşma noktalarından biri...
1865 yılında, Amasya Mutasarrıfı Şair Ziya Paşa tarafından yaptırılan eserin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiş. İlk inşasının hemen ardından bir yangına maruz kalmış, yetmemiş 1940 yılında dönemin valisi Talat Öncel, bitişiğindeki ahşap Helkıs Köprüsü’nün yıkılıp betonarme olarak yeniden yapılması sırasında inşaya engel olduğu gerekçesiyle ortadan kaldırılmış. Şu andaki saat kulesi 2002 yılında, orijinaline uygun bir şekilde yapılmış.
Roma Dönemi’nde, zamanın kent merkezi durumundaki kale ve çevresini Yeşilırmak’ın karşı kıyısına, yani kentin yerleşim yerine bağlamak üzere inşa edilen Alçak Köprü de saat kulesi gibi çeşitli badireler atlatmış. Tehlikeli ve yıpranmış hâli nedeniyle 1865’te sağlam bir tadilata girmiş. 1881 yılında yaşanan taşkında Yeşilırmak’ın sularında kaybolup gitmiş. Sonra eski kemerlerin üzerine bir kez daha yeni bir köprü kurulmuş. Kullanılmayan bir kilisenin taşlarından faydalanılarak yapılan bu ikinci köprü, 1965 yılında biraz daha güçlendirilerek günümüze kadar ulaşmayı başarmış.
Şehirde ayrıca Sultan Bayezid Camisinin önünde, halkın “Maydonoz” ya da “Madenüs” diye isimlendirdiği Magdinus ve Helkıs köprüleri; Bayezitpaşa ile Şamlar mahallelerini birbirine bağlayan, Selçuklu eserlerinden Künç Köprü; il merkezinin beş kilometre kadar dışında Çağlayan Köprüsü bulunuyor.
DOĞA HARİKALARI
Külliyeleri, medreseleri, camileri, türbeleri, konakları, taşhanları, hamamları, bedestenleri, Hamamözü Arkut Bey Kaplıcaları’nı, Kızlar Sarayı’nı, Sabuncuoğlu Şerefeddin Tıp Ve Cerrahi Müzesi’ni gezdiniz; “Biraz da doğaya gidelim” diyorsanız listenin başında Boraboy Gölü var. Bir doğa harikası olan Boraboy Gölü, il merkezine altmış üç kilometre mesafede, Taşova ilçe sınırları içinde ve denizden 1.050 metre yükseklikte... Bir krater gölü olarak bilinmesine karşın, aslında küçük bir akarsuyun etraftan gelen yıkıntılarla tıkanması sonucu oluşmuş, doğal bir set gölü... Etrafı kayın, sarıçam, sedir, kestane ağaçları ile çevreli gölün rengi ise zümrüt yeşili... Ormanlık alan içerisinde bungalov tipi evler, kafeterya, kamp ve piknik alanları, doğa yürüyüş yolları bulunuyor.
Suluova ilçe sınırları içindeki, il merkezine 35 kilometre Yedikır Baraj Gölü ya da diğer adıyla Yedikuğular Kuş Cenneti’ni de görme fırsatını kaçırmayın derim. Özellikle kuş gözlemini seviyorsanız! Çünkü 1989 yılında Yaban Hayatını Koruma Sahası ve SİT alanı ilan edilen bu alan pek çok kuşun konaklama alanı hâline gelmiş durumda.
AYNALI MAĞARA
Ziyaret beldesi yolu üzerinde ve şehir merkezine 3,3 kilometre uzaklıkta olan Aynalı Mağara, kaya mezarlarının en iyi işlenmiş ve tamamlanmış olanı... Buraya Aynalı Mağara denmesinin nedeni, güneş vurduğu zaman mağaranın cephesinin parlaması... Ama tabii ki bu parlamanın sebebinin bir efsanesi var:
Yine hikâyemizde kralın güzeller güzeli bir kızı var, adı da Güzelce Kız! O kadar güzel ki görenler yıldırım düşmüş gibi kendinden geçiyor. Bu yüzden genç kız, hep peçeli geziyor. Ama evlenme zamanı geliyor ve kral “Kim kızının peçesini açıp güzelliğine dayanır, onu dünya gözüyle seyredebilirse kızımı ona vereceğim” diyor. Ne yiğitler harman oluyor bu yolda! Ama fakir mi fakir, yiğit mi yiğit bir delikanlı Güzelce Kız’ın peçesini kaldırdığında bir alev, bir ateş sarıyor etrafı. Meydanda bulunanlar korkudan yerlere kapanırken iki genç de yere uzanmış şekilde kömür kesiliyor. İki genç, kaya mezar içinde iki ayrı odaya gömülüyor. Bu kaya mezarının dışı güneşle birlikte Güzelce Kız’ın yüzü gibi parlamaya başlıyor. Bu parlaklığından dolayı da adı “Aynalı Mağara” diye ünleniyor.
SEN DURURKEN NEYLEYİM, PIRLANTAYI ELMASI
Bazen yöre yemeklerine ya da ilin en meşhur özelliklerine yer vermediğim için insanlar bana kızıyor. Amasyalıları kızdırmamak için yazıyı misket elmasını anmadan bitirmeyeyim. Hatta bir türkünün dörtlüğünü de ekleyeyim, tam olsun:
“Amasya’nın elması
Elmaların en hası
Sen dururken neyleyim
Pırlantayı elması”
Not 1: Buradan Amasyalı arkadaşım Emre Eroğlu’na seslenmek istiyorum: Bizi Amasya’ya götürüp gezdirmen konusunda “öcbeliyorum” ve lütfen sen de “soykalık” yapma!
Not 2: Fotoğraflar, Amasya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Amasya Arkeoloji Müzesi, Amasya Valiliği arşivlerinden alınmıştır.
Serpil Kurtay Kimdir?
1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.
Adana’ya gidek mi? Şalvarından giyek mi? Kebabından yiyek mi? 15 Mayıs 2024
Tencerem var, tavam var, Antepliyim havam var 17 Nisan 2024
Balığın esir düştüğü yer: Balıkesir 03 Nisan 2024
Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen, ne çok sevdim ikinizi de bilsen 20 Mart 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI