Elon Musk’ın 44 milyar doları
Tarihi bir an giderek yaklaşıyor. Hepimizi çok ilgilendiren bir an. İlgilenmesek dahi ilgilendiren bir an. Kendimizi bu konuların dışında saysak bile… Mucit, girişimci, yatırımcı ve iyisiyle kötüsüyle ‘çağımızın bir kahramanı’ Elon Musk’ın Twitter’ı satın alacağı an bu. Bu alışveriş bir domino etkisi yaratacak ve kamusal alanı, kamusal tartışmayı değiştirecek.
UCLA (University of California, Los Angeles), 29 Ekim 1969…
Bir küçük odada toplanan bir grup mühendis, kendileri farkında olmasalar da, dünyayı değiştirecek bir adım atmaya hazırlanıyordu.
Bir mesaj göndermek için oradaydılar. Bu mühendisler birkaç yıldır, Amerikan Savunma Bakanlığı’nın da desteğiyle, dört ayrı akademik kurumdaki bilgisayarların birbirine bağlanması için uğraşıyordu. İlk bağlantı o 29 Ekim günü kurulacak, ilk mesaj o gün gidecekti.
Karşı tarafta Stanford Research Institute vardı. Oradakiler de sabırsızlıkla Los Angeles’ta yazılıp gönderilecek mesajı bekliyorlardı.
Önce bir harf geldi: L.
Sonra: O.
“Log” yazmaya niyetlenilmişti ama G harfi iletilemeden sistem çöktü.
Zaman içinde internete dönüşecek bağlantıdaki ilk mesaj ‘Lo’ oldu.
*
Tarihi bir andı. Ne kadar tarihi olduğu, o anı yaşarken değil ancak yıllar sonra idrak edilebilen bir an…
Tıpkı Mark Zuckerberg’ün, 2003’ün 28 Ekim’inde (tarihler de ne kadar yakın) daha sonra Facebook’a dönüşecek FaceMash ile çıkagelmesi gibi.
Sosyal medya, çiçeği burnundaki internet yaşamını tümden değiştirecekti. O güne dek benzer forumlar çok önemli bir işlev gördüyse de Facebook’un doğumu, yaşanırken farkına varılmayan bir kilometre taşıydı.
Sonra Twitter doğdu, derken Instagram… WhatsApp, TikTok, Telegram, diğerleri…
Onların doğumlarına da şahit olmadık ama hepsi de içinde yaşadığımız dünyayı şekillendirdi.
Geçen yıl Metaverse’in doğumunuysa naklen izledik. Yine bir 28 Ekim’de, yani Facebook’un doğum gününde, Zuckerberg yaşantılarımızı değiştireceğini söylediği Metaverse’in hayata geçtiğini ilân etti. Bunun gerçekten tarihi bir an olup olmadığı ileride anlaşılacak.
Ama bir başka anının illa ki ‘tarihi’ olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Giderek yaklaşan bir an bu. Hepimizi çok ilgilendiren bir an. İlgilenmesek dahi ilgilendiren bir an. Bu konuların dışında olsak bile.
Mucit, girişimci, yatırımcı ve iyisiyle kötüsüyle ‘çağımızın bir kahramanı’ Elon Musk’ın Twitter’ı satın alacağı an…
*
Hikâyeyi hatırlayalım…
Hevesli bir Twitter kullanıcısı olan Elon Musk, Nisan ayında bu platform hakkındaki planlarını açıklayarak hem piyasaları hem de zihinleri allak bullak etmişti.
Tesla’nın CEO’su (Musk’ın resmi unvanı bu) Twitter’ı 44 milyar dolara alacağını söylemişti. Bu şekilde platforma bir değer biçmiş de oldu. Zaten giderek kan kaybeden, bin türlü dertle ve rakiple uğraşan platformun yönetim kurulu bu teklifin üzerine atladı ve “kabul, satıyoruz” dedi.
Ama sadece girişimciliğiyle ya da icatlarıyla değil tuhaf tavırlarıyla da tanınan Elon Musk, aradan daha üç ay geçmeden teklifinden cayarak pişmiş aşa su kattı. Bir anlamda nişanı attı da denilebilir.
Neden?
Twitter’ın onu yanılttığını söylüyordu. Musk’a kalırsa, platformda milyonlarca feyk hesap vardı. İş çıkmaza girdi. Neticede birbirlerini karşılıklı dava ettiler.
Şimdi Musk yeniden evliliğe hazır olduğunu söylüyor. Üstelik başlangıçtaki koşullarla. Yani 44 milyar dolarla. Twitter tarafı, kendilerinin de çoktan hazır olduğunu ilan etti. Birkaç gün içinde bu işin akıbeti belli olacak. Ya iki taraf anlaşacak ya da önümüzdeki 28 Ekim’de görülecek (evet, tesadüf) davada büyük ihtimalle iki tarafı da bağlayıcı bir sonuç çıkacak.
Ama ne olacak?
Fake veya değil, milyonlarca kullanıcının sorusu bu: Ya biz ne olacağız?
*
Musk’ın teklifi aylardır tartışılıyor. Her konuda olduğu gibi kutuplaşarak tartışılıyor.
Çünkü Musk, Twitter’ın mevcut halini beğenmediğini, kendi yönetiminde tam aksi istikamete gidileceğini defalarca beyan etti. Musk, Twitter’ın moderasyonundan ve kurallarından hazzetmiyor. Twitter’ın, her söyleme, koşulsuzca ve sansüre başvurmadan yer vermesini bekliyor.
Örnek olay Donald Trump’ın (üstelik Amerikan başkanıyken) Twitter’dan kovulması. Musk, Trump’tan da pek hazzetmiyor ama kendi Twitter’ında bunun yaşanmayacağını söylüyor.
Twitter, Trump ve benzerlerini dezenformasyon, nefret söylemi ve kutuplaşma riski yüzünden engelliyor. Karşı gruptakiler de bunun kendi içinde bir diktatörlük olduğunu savunuyor. “Bir şirketin böyle bir gücü olabilir mi” diyorlar.
Peki kamusal tartışmanın tam içinde olan ve onu bir ölçüde şekillendiren bir ‘şirket’ frensiz, sansürsüz, kontrolsüz bir ortamla ortaya çıkabilir mi?
*
Twitter, evet, çoğu zaman bir deliler evi. Kullanıcıları olarak hepimiz bir ölçüde deliyiz; deliliğe katkı sağlıyoruz.
Ama bir yandan da kamusal bir tartışma alanı. En canlısı. En doğrudanı. Bu çılgınlığa o yüzden katlanıyoruz.
Katlanmayanlar var, vazgeçenler var, sessizce izleyenler, hiç bulaşmayanlar var. Hepsi, bu çılgınlığın bir karşılığı olduğunun farkında. Temsil gücü olan bir çılgınlık bu.
Gölgesi kendinden çok büyük bir forum Twitter. Onun başına gelenler ya da gelecekler kendisinden daha önemli.
Hepimiz içgüdüsel olarak, gerçekleşmesi muhtemel bu alışverişin ardında önemli bir meselenin yattığını biliyoruz. Musk elinde bir meşaleyle yaklaşıyor. Sınırları berhava etmek için geliyor.
Yine içten içe bunun sadece Twitter ile ilgili olmadığını da biliyoruz. Sırada başka şeyler var; Facebook’undan Telegram’ına tüm bir sosyal medya alanı var. Ötesi var. Metaverse gibi henüz adlandıramadığımız, kafamızda somutlayamadığımız öteler var.
Ama daha önemlisi çok temel, çok yaşamsal bir konu var. Değişen, dönüşen hayatlarımızdaki roller var. Hem kendi rollerimiz, hem bizlerden daha büyük roller, sorular.
Vatandaşlık ne demek?
Kamusal alan neresi?
Sivil toplum kim? Devlet kim?
Kamuoyu nasıl şekilleniyor?
Böyle büyük sorular.
*
Bundan 60 yıl evvel, Frankfurt Okulu’na dahil Alman düşünür Jurgen Habermas bugün kült haline gelmiş eseri ‘Kamusallığın Yapısal Dönüşümü’nde bu kavramları tartışmış ve bir bakıma yerli yerine oturtmuştu.
İnternetle kurulan yeni dünyada tüm o kavramlar sabitlendiği yerlerden çıktılar ve uzayın boşluğuna karıştılar. Kamuoyunun nerede şekillendiği belli değil. Kutuplaşmayla beraber kaç adet kamuoyu olduğu belli değil. Dijital ile somut arasındaki sınırlar belli değil. Medyanın, siyasetin rolleri belli değil. Eski usul gazetecilik ya da sloganlarla bezeli seçim kampanyaları bir TikTok videosu kadar para etmeyebiliyor.
Ya da dezenformasyonla yüklü olsa da binlerce fav ve rt alan bir tweet kadar.
Hayat değişti.
*
Habermas bu değişimi de gördü. Değerlendirdi.
Kült kitabından tam 60 yıl sonra yeni bir kitapla çıkageldi: Kamusal alanda yeni yapısal dönüşümü inceleyen eser (Ein Neuer Strukturwandel der Öffentlichkeit und die deliberative Politik), daha önce yayımlanmış üç makaleden oluşsa da hem bunları bir araya getirmesi hem de düşünce tarihine anlamlı bir not düşmesi bakımından son derece önemli.
Habermas, 60 yıl evvel, burjuva kamusallığının yükselişini incelerken, demokrasinin kalbinde ‘tartışma’nın yattığını anlatmıştı. Şimdi dijital dünyayı incelerken de aynı şeyi söylüyor ama bu defa bir ihtiyat payıyla.
Yeni mecraların herkese, bu arada en sert argümanlara da ses vermesini, hiyerarşiyi ortadan kaldırma potansiyelini önemsiyor ama sınırsızlığın ve kuralsızlığın da barbarlığı besleyebileceğinden kaygı duyuyor. Herkesin kendi küçük dijital çevresinde yaşamasının, murat edilenin tersine, demokratik tartışmayı yeşertmeyeceğini düşünüyor.
Bu kapalı ortamlarda sadece birbirine benzer insanlar var ve benzerlikten kaynaklanan dışlayıcılık, dezenformasyonun da yalan haberin de artmasına neden oluyor.
Habermas, eski usullerin daha kolay olduğunun farkında. Zor bir dünyayla karşı karşıyayız.
*
Musk, kendince cesur biri. Pervasız da. Pervasız cesaretiyle tüm sınırları kaldırmak istiyor. Bu zor dünyanın mimarı olmak istiyor.
Bir gün bunu başaracak.
O gün bugünse, 1969’da gönderilen ilk mesaj gibi, Musk’ın 44 milyar doları da tarihe geçecek.
En canlı kamusallık Twitter’da. Bu yüzden oradaki bir hamle domino etkisi yaratacak. Sınırlar birbiri ardına havaya uçabilir.
Ama o sınırların ardında barbarlığın beklemediğinden kim emin olabilir?
Yenal Bilgici Kimdir?
Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.
Brezilya günlükleri: Anne biz artık zengin miyiz? 21 Temmuz 2024
Tourists, Go Home! 14 Temmuz 2024
100 bin oyla Meclis’e giren gergedan Cacareco’nun ilham veren hikâyesi 07 Temmuz 2024
Cézanne’ın dağı, Sisifos’un çilesi, hem tanıdık hem yepyeni 30 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI