EMEP Kocaeli Büyükşehir Adayı Arzu Erkan: Kocaeli’de işçilerin varlığını sayemizde hatırladılar
Emek Partisi Kocaeli Büyükşehir Adayı Erkan, seçim için sokakta çalışmaya devam ediyor. İşçilerle iç içe olan Erkan, emekçilerin doğrudan kentin yönetiminde söz sahibi olması gerektiğini söyledi.
KOCAELİ - 31 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kaldı. Sanayinin kalbi olan Kocaeli’de büyükşehire aday olan isimlerden biri de uzun yıllardır Evrensel gazetesinin muhabirliğini yapan ve kapatılana kadar da Hayatın Sesi televizyonunun Kocaeli temsilciliğini sürdüren Arzu Erkan...
31 Mart yerel seçimlerinde Emek Partisi’nin Kocaeli Büyükşehir Adayı olan Erkan, 3 dönem partisinin Kocaeli il başkanlığını da sürdürmüş ve 20 yıldır bu kentte yaşayan bir isim.
Sabahın erken saatlerinde işçi duraklarında, mahallelerde kapı kapı gezerken, okul önlerinde, pazar yerlerinde, gece vardiyasında fabrika çıkışlarında onu görmeniz mümkün. Kendisi de eski bir metal işçisi olan Erkan, partisinin Gebze’deki adayları başta olmak üzere Kocaeli’deki tüm adaylarının işçi olduğunu ya da sınıf mücadelesi içerisinden geldiğini belirtiyor. Erkan ile yaklaşan seçimleri, yerel yönetim anlayışlarını, kentteki adaylarını ve sahada karşılaştığı tabloyu konuştuk.
'OKULDA AÇ ÇOCUKLARIN OLDUĞU BİR KENT MUTLU KENT OLAMAZ'
Sahadasınız ve yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Asıl seçim faaliyet alanlarınız nereler?
Seçim çalışması olarak ifade edilen şeylerin tamamı partimizin günlük faaliyetinin bir parçası ama tabii seçim döneminde öncelikli çalışma alanlarımız olan mahallelerin, fabrikaların, iş yerlerinin dışına da taşan, başka olanakları da zorlayan bir tempomuz oluyor. Adaylığımızı ilk Kartonsan fabrikasındaki işçi arkadaşlarımıza duyurduk ama burası ilk kez gittiğimiz bir yer değildi. 108 gün süren grev boyunca da oradaydık. Tüm olanaklarımızla grevin başarıyla sonuçlanması için uğraştık.
Örneğin, Körfez’de bulunan Yavuz Sultan Selim İlkokulu, bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek kampanyasının başlamasına da vesile olan bir okul. Biz o okul önündeki velilerle, bu sefer adaylığımızı duyurmak üzere buluştuk. Bir buçuk yıldır sürdürdüğümüz ve tüm devlet okullarında ayrım gözetmeksizin çocuklara bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek verilmesi talebi, bu velilerle buluştuğumuzda ortaya çıkmıştı. Bu talebin ne kadar yakıcı, ne kadar sarsıcı ve en acil gerçekleştirilmesi gereken bir talep olduğunu yeniden okul önlerinde görme şansımız olmuştu. AKP’li büyükşehir belediyesinin sloganı “Mutlu kent Kocaeli”, biz ise okulda aç bekleyen çocukların olduğu bir kentin mutlu olamayacağını ifade ediyoruz.
'BU KENT, BİR EMEK KENTİ'
Bir gün içerisinde yüzlerce kişiyle temas ediyorsunuz, peki sahada nasıl tepkilerle karşılaşıyorsunuz? Seçmen eğilimini nasıl bir eğilim var?
Açıkçası sandığa gitmeme eğilimi özellikle geçmişte AKP’ye oy vermiş kesimler açısından çok fazla öne çıkıyor. Hayat pahalılığı, yoksulluk bunların yarattığı umutsuzluk, değişimi yaratacak bir öfkeye dönüşmüş durumda diyemeyiz. Emekçilerin temel gündemi ekonomik koşullar, bir yerel yönetimden ne beklersiniz sorusuyla çoğu zaman ilk kez karşılaşıldığı belli oluyor. Fabrika önlerinde çok iyi tepkilerle karşılaşıyoruz. Özellikle daha önce de gidip seslendiğimiz, direnişlerine destek verdiğimiz ya da üyelerimizin, sempatizanlarımızın bulunduğu iş yerlerinde... Örneğin bir fabrika önünde eski Mitsuba işçisi bir kadın ile karşılaşıp kucaklaştık. Mitsuba’da işten atmalara karşı işçiler üretimi durdurduklarında sabaha kadar birlikte beklemiştik. İkimiz de aynı süreçlerden geçmişiz, ikimizde aynı sendikaya üye olmuşuz. İkimiz de sendikaya üye olduğu için işten atılan kadın işçileriz. Dolayısıyla benim için çok özlemle gerçekleşen bir kucaklaşma oldu. Bu tür buluşmalar yan yana gelişler, buradaki desteği görmek bizim için önemli. Bu kent, bir emek kenti ve yerel yönetimlerin tek görevi çeşitli hizmetleri hayata geçirmek olmamalı. İşçiyle işveren arasındaki eşitsiz ilişkide, sendikalaşma mücadelesi veren işçilerin yanında olmak, direnişlere destek vermek de yerel yönetimlerin işi olmalı.
'KOCAELİ'DEKİ KİRLETİCİ TESİSLER İÇİN HER TÜRLÜ ÖNLEMİN HAYATA GEÇİRİLMESİ GEREKİYOR'
Kocaeli bir sanayi kenti ve çokça sorunu var. Tespit ettiğiniz hayati sorunlar ve bu sorunların çözümüne ilişkin çözüm önerileriniz neler
Sanayinin hesapsız kitapsız büyümesinin bir sonucu olarak Kocaeli’nin en önemli sorunlarından biri, çevre kirliliği oldu. Bugün havasıyla, toprağıyla, deniziyle kar hırsıyla kurban edilmiş bir kentte yaşıyoruz. Kocaeli’nin en kirli olarak bilinen ilçesi olan Dilovası ile en temiz bilinen Kandıra ilçesinin hava ölçüm değerleri karşılaştırıldığında her iki ilçede de soluduğumuz havada ağır metaller tespit edildi. Dilovası’nda her dört ölümden biri kanser nedeniyle yaşanıyor. Doğayı kirleten tesisleri denetlemekle mükellef olan ise büyükşehir belediyesi ama bugün görüyoruz ki, 2022 yılında yayınlanan Sayıştay raporuna göre Kocaeli’de 900 gayri sıhhi müessesenin yarısının ruhsatı yok. Bu kirleticilerin ağır yaptırımlarla karşılanması, ruhsat iptali de dahil olmak üzere her türlü önlemin hayata geçirilmesi gerekiyor.
‘315 BİN BİNANIN YARISINDAN FAZLASI DEPREM ÖNCESİ YAPILMIŞ’
Bir diğer önemli sorun ise deprem. Mevcut AKP’li Başkan Tahir Büyükakın, kentin toplamında 315 bin bina olduğunu, bunların yarısından fazlasının 1999 depremi öncesi yapıldığını ve bu binalarında taramasının yapıldığını ifade etmişti. Taramadan neyi kastettiğini sorduğumuzda gerçeği de açığa çıkarmış olduk. 20 yıldır bu kenti yönetenler sadece binaların yaşını, kat ve ruhsat durumunu tespit eden bir envanter tutmuşlar ve bununla övünüyorlar. Mevcut başkan, seçmene dönüşümün bir fırsat olduğunu söylüyor ve 5-10 yıl içinde bu dönüşümün tamamlanacağını iddia ediyor. Bu fırsat çok açık ki, müteahhitler için yurttaşı ise rezerv alan yasasını da kullanarak kentin dışına, ücra köşelerine sürme peşindeler. Biz ise diyoruz ki, deprem dayanım testleri, zemin etütleri belediyeler tarafından ücretsiz yapılmalı. Yıkılması gereken bir bina varsa eğer büyükşehir belediyesi ve Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı eliyle yurttaş borçlandırılmadan yerinde dönüşüm yapılmalı. Sadece bu da değil, bu kentteki iş yerlerinin depreme dayanıklı olup olmadığı, buralarda depolanan yanıcı, patlayıcı malzemelerin miktarı, risk durumu, endüstriyel kazalar ve olası bir afet karşısında alınan önlemlere ilişkin de hiçbir bilgi kamuoyuyla paylaşılmıyor.
Ve son olarak en önemli sorunumuz yoksulluk. Bugün mevcut büyükşehir belediye başkanı, seçim vaadi olarak öğrenci başına bin lira vermekten bahsediyor. Bugün Kocaeli’de bir öğrencinin aylık ulaşım masrafı 420 lira, kantinlerde bir tost 50 lira, su 10 lira. Okul önlerinde görüştüğümüz veliler çocuklarının aç kaldığını, yetersiz beslendiğini söylüyor. Buna karşılık başta büyükşehir olmak üzere bu kentteki AKP’li belediye başkanları, meclis toplantılarında okullarda bir öğün ücretsiz yemek verin çağrısına, ‘Solcuların uydurması, okulda aç çocuk yok, siyaset yapıyorsunuz’ diye cevap verdi, kadınları suçladı. Gittiğimiz bir evde engelli çocuğu olan ve tek geliri babasından kalan maaş ile engelli bakım parası olan bir kadın, defalarca başvurmasına rağmen belediyeden yardım alamadığını söylüyor. Çok açık ki yardımlar, kaynaklar eşit bölüşülmüyor. Biz bir taraftan iktidarın bu yoksulluğu yaratan ekonomi politikalarına karşı mücadele çağrısı yapıyoruz. Bir taraftan da yoksulluk sınırının altında geliri olan tüm yurttaşlara kira yardımı yapılmasını, faturalarının karşılanmasını, ulaşımın ücretsiz olması gerektiğini söylüyoruz. Tabii bunu söylemek yetmiyor, tüm bu saydıklarımızı elde etmek için birlikte mücadele etme çağrımızı yineliyoruz.
'RAKİPLERİMİZ NORMALDE HİÇ GİTMEDİKLERİ İŞÇİ DURAKLARINDA ÇORBA DAĞITMAYA BAŞLADI'
Kocaeli’de sistem partilerinin adaylarının vaatleri ve söylemleri dışında farklı bir anlayış ortaya koymaya çalıştığınız görülüyor. Rakiplerinizle sizi ayıran temel şeyler için neler söylersiniz?
Bu kentte iki anlayış mücadele ediyor. Biri kentin bütününü sermayeye kar ve rant uğruna peşkeş çeken, yoksulluğu yönetmeye çalışan, yurttaşın sorunlarını ve taleplerini görmezden gelen, 5 yıl önce seçilmek için verdiği vaatlerin yarısını tekrar vaat olarak sunan bir iktidar anlayışı... Diğeri ise emekten yana demokratik halkçı bir belediyeciliği inşa etmek için vaat vermek yerine birlikte mücadele etme çağrısı yapan bir anlayış... Onlar ‘oy verin biz çözelim’ diyor, biz ise halk meclisleri kurarak iş yerlerinden, mahallelerden, okullardan temsilcilerle ihtiyaçlarımızı belirlemek, yönetimde söz sahibi olmak, belediye üzerinde denetim gücü oluşturmak adına birlikte mücadele edelim çağrısı yapıyoruz. Bizim yerel yönetim anlayışımızın temeli, bu kentteki tüm mal ve hizmetleri yani zenginliği üreten çoğunluğun yani emekçilerin doğrudan kentin yönetiminde söz sahibi olması.
Sahada rakiplerimizle karşılaşıyoruz. Bu kentte yaşayan herkes, partimizin uzun yıllardır işçi duraklarında işçilere seslendiğini bilir. Rakiplerimiz sayemizde bu kentte işçilerin yaşadığını fark etti. Bizim ise bütün adaylarımız işçi. Normalde hiç gitmedikleri işçi duraklarında, fabrika çıkışlarında işçilere çay, çorba dağıtmaya başladılar. Yani halkın parasıyla halka propaganda yapıyorlar. Biz ise üye ve taraftarlarımızın desteğiyle gittiğimiz her yerde mücadele çağrısı yapıyoruz.
'ADAYLARIMIZIN HEPSİ İŞÇİ'
Adaylarınızın tamamının işçilerden oluştuğunu söylediniz. Bunun nasıl bir etkisi oldu?
Adaylarımızın tamamı hala işçilik yapan ya da sınıf mücadelesinin içinden gelen isimler. Kocaeli’de büyükşehir ve Gebze’de adayımız var. Onun dışında da ilçelerde belediye meclis üyesi adaylarımız var. Gebze adayımız Sinan Karataş, Novares fabrikasında iş yeri baş temsilcisi. Her sabah erken saatte kalkıp işçi duraklarına gidiyor, mesai çıkışında işçi arkadaşlarıyla birlikte seçim çalışması sürdürüyor. Meclis üyesi adaylarımızdan biri Corning’in grevci işçilerinden, bir diğeri sendikal bürokrasiye karşı direniş gösteren ve temsilciyken işten atılan eski bir lastik işçisi, matbaa işçisi, eski maden işçisi, tersane işçisi. Biz emekçilerin kenti yönetme iddiasına sahip olmasını önemsiyoruz. Nitekim onların adaylığı çevrelerindeki işçileri ve ailelerini de etkiliyor. Kaybetmek ya da kazanmaktan çok emeğin adaylarını desteklemenin, taleplerine sahip çıkmak, artık böyle yönetilmek istemediklerini göstermek anlamına geldiğini biliyorlar.