En güçsüz bireyi yalnız bırakır mısın hiç?
Resmi verilere göre son 20 yılda 15 yaşından küçük tam 1673 çocuk çeşitli nedenlerle yaşamına son vermişse, bu nedenlerin arasında istismarın ve alt bileşen olarak da dijital dünyadan kaynaklı istismarın, tehditlerin ve şantajların da önemli bir yer tuttuğu gözden kaçırılmamalı. Artık dijital çağda dijital çözümlerle bu istismarın önüne geçecek, ön alacak adımlar atılmalı. Çünkü Amin Maalouf’a da kulak verirsek, bir toplum en güçsüz bireyini yalnız bıraktığı anda dağılmaya başlar.
Irvin D. Yalom, Nietzsche Ağladığında'da şöyle der: “Çocuklarınızı yetiştirmek için önce kendinizi yetiştirmeniz gerek. Aksi halde, hayvani ihtiyaçlarınız, yalnızlığınız ya da içinizdeki boşlukları doldurmak için çocuk sahibi oluyorsunuz demektir.”
Çocuk yetiştirmek, çocukların sağlıklı ve onları güçlendiren bir ortamda büyümelerinde onlara hem yol arkadaşı olmak, hem de örselenme riski karşısında koruyucu kalkan olmak için yetişkinlerin de kendilerini yetiştirmeleri, çabalamaları, uzmanlık gerektiren alanlarda işbirliğine gitmeleri şart.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF), kadınların insan haklarının yanı sıra, kız çocukların modern çağın farklı istismar türlerine karşı ruhsal ve bedensel bütünlüklerinin korunmasına yönelik projelere son dönemde ağırlık verdi.
TKDF’nin kısa süre önce başlattığı Noktaları Birleştir projesi, Türkiye’de bir ilk olacak.
TKDF Başkanı Canan Güllü, “Türkiye’de Covid-19 salgın döneminde dijital dünyada kız çocuklarına yönelik istismar giderek arttı ve bu istismar bir sonraki aşamada cinsel şiddete dek varıyor. Çizgi filmler, bilgisayar oyunları ve sosyal medya platformları üzerinden yaşlarını büyük gösteren bazı kullanıcılar, kız çocuklarına yönelik ciddi bir cinsel istismar ve saldırı furyası içerisine girdi” diyor.
Çocuklara yönelik çevrimiçi istismarın kapsamı geniş: siber zorbalık, duygusal şantaj, teknoloji yoluyla cinsel içerikli taleplere uymaları için çocuklara baskı uygulamak, cinsel içerikli görüntü yaratmaları yönünde onları zorlamak veya çocukların dijital ortamda ticari meta olarak görülmesi suretiyle ebeveynlerinin veya onlara bakım veren diğer kişilerin reklam ve ürün tanıtımlarına konu olmak…
UNICEF’in en son dönemde incelediği 30 ülkedeki çocukların üçte birinden fazlası, siber zorbalığa ve istismara uğradıklarını söylüyor; çocukların yüzde 80’i de dijital ortamda cinsel istismara uğrayacakları yönünde bir tehlike sezinliyorlar.
Dolayısıyla çocukların bir şeyler öğrenecekleri, sosyalleşecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri bir alan olarak dijital ortamda ciddi bir güvensizlik ve tekinsizlik hali mevcut.
Kullanılan yöntemler arasında, “oyunun bu aşamasında çıplak resmini göndermen gerekiyor” şeklinde çocukları tabir-i caizse “gafil avlayan” ve çok çirkin bir pornografi ve pedofili ağının içine sürükleyen türlü kurnazlıklar var. Benzer şekilde, Mucize Uğur Böceği’nden Spiderman’e dek birçok çizgi film bölümlerinde, YouTube Kids’de bile çocuklar için uygunsuz içerikler olduğu da uzmanlar tarafından uzun zamandır neredeyse haykırarak uyarılıyor.
Zira artık çocukların dijital istismarı, onların en sevdikleri oyun veya film karakterleri üzerinden pazarlanarak evlerin salonlarına dek giriyor. Uygunsuz içeriklere maruz kalan çocukların psikolojisi bozuluyor ve çocuk psikiyatri bölümlerinin bekleme koridorları, böyle çocuklar ve ebeveynlerle doluyor.
“Sharenting” (çocuklarının tüm görüntülerini sosyal medyada paylaşanlar) hastası ebeveynler, aile-içi iletişim ve etkileşim görevini, tablet ve bilgisayara terk ettikçe, ekrana maruz kalma yaşı 0’a (evet, sıfıra) düşmüşken, Türkiye’de ekran başında geçirilen süre 10 saati bulmuşken, özgürlük ile sorumluluk arasındaki denge “ebeveynin üstün yararını gözeten” bir yöne kaymışken böyle bir gidişat zaten kaçınılmaz.
Dolayısıyla, çocukların dijital istismarında bunu gerçekleştiren üçüncü şahıslar kadar, çocukların gelişim sürecinde sorumluluk üstlenmeyen ebeveynlerin de büyük payı var.
Ebeveynlerin bilinçli veya bilinçsiz şekilde çocuklarını sosyal medyada afişe ettiği, sırtlarından ticari satışlar yapıp gelir elde ettiği veya çocuklarına özel kanallar açarak komik bebek ve çocuk videolarını -lazımlığında otururken şarkı söyleyen, annesinin makyaj ürünlerini kullanarak ruj süren, ekran karşısında tüm mahrem görüntülerini “eğlenceli” müzikler eşliğinde paylaşan bir furya neticesinde- sosyal medyaya yüklediği örnekler de dijitalde çocuk istismarının bir diğer boyutu…
Çünkü tüm bu örneklerde çocukların birey olma hallerine ve mahremiyetlerine saygı duyulmuyor ve dijital ayak izleri üzerinden yetişkinler kendilerini “var ediyor”, ebeveynlik hallerini “kutsuyor”. Ancak dijital çocuk istismarı görüntülerinin en az yüzde 11’inin ticari sitelerden elde edildiğini bir şekilde “göz ardı ediyor”.
Ve hepsini önlemede elimizdeki en temel araç; çocuğun üstün yararını gözeten güçlü bir hukuki altyapı ve bu altyapıyı harekete geçirecek türden etkin enstrümanlar…
TKDF de bu patikadan ilerliyor ve böylesi bir istismarın mağduru olan çocuğun hukuka erişim süreçleri ve hukuka eriştikten sonra yapılabilecekler, yeterli ve yetersiz noktalar, koruma kalkanlarının işleyiş biçimi, bilgilendirme yöntemleri, önalıcı adımlar konularında yedi bölgede yedi baro ile çalışmalarını başlatıyor.
İzmir, Hakkâri, Antalya, Sinop, Antep, Ankara ve İstanbul’u kapsayan projenin ilk ayağı İzmir’de başladı. Baroların çocuk hakları merkezleriyle çalışılacak ve yıl sonunda son toplantının Ankara’da çok geniş bir paydaş çevresine erişerek gerçekleştirilmesinin ardından 2024 yılının ilk aylarında bu konuda kapsamlı bir değerlendirme raporu hazırlanmış olacak.
Raporda; Türkiye’de dijital dünyada çocuk istismarına dair hukuki çerçeve, yaşanan temel sorunlar, sosyal medya platformlarından Facebook, Instagram ve TikTok’un hangi noktalarda Türkiye özelinde önleyici politikalar geliştirebileceğine dair somut öneriler yer alacak.
Projeye, Antalya Barosu Çocuk Hakları Merkezi başkanı Serap Ertuğrul da danışmanlık yapıyor.
Meta Türkiye ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu izinsiz paylaşılan mahrem görüntüler dahil olmak üzere, zararlı içeriklerin yayılmasını engellemek ve mağdurları güçlendirmek için küresel düzeyde hizmet veren StopNCII.org’u geçtiğimiz yıl Türkiye’de hayata geçirmişti.
Dolayısıyla, bu alanda bir süredir TKDF’nin değerli bir bilgi ve deneyim birikimi söz konusu oldu. Ancak bu spesifik incelemeyi çocuklar özelinde yapmak için pilot illerdeki baroların çocuk hakları merkezlerine ulaşan başvurular, şikayetler, gözlemler, hukuki deneyimler ve uluslararası iyi uygulama örnekleri, Türkiye’de sosyal medyanın böylesine kritik bir alanda doğru, etkin ve hızlı şekilde önleyici politikalar geliştirmesini, hızlı önleme araçlarını sivil toplumun angajmanıyla devreye sokmasını sağlamaya yönelik.
Canan Güllü, TKDF’nin yıllardır büyük bir başarıyla sürdürdüğü Ev İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’na son dönemde kız çocukların ve kadınların dijital cinsel istismar kaynaklı şikayetlerinin arttığını belirtiyor ve Meta ile daha önce yaptığı kurumsal toplantılarda, şirketten, “Türkiye özelinde bu alandaki sorunları siz bize söyleyin, biz hemen önlemleri alalım” şeklinde olumlu geri dönüşler aldığı bilgisini paylaşıyor.
Her ne kadar sosyal medya platformları da ticari amaçlarla hareket etse ve müşteri kaybının önüne geçmeyi hedeflese de, bu platformlara cep telefonu üzerinden yapılan girişlerde korsanların WhatsApp başta olmak üzere telefondaki fotoğraflara kadar ulaşabilmesi gibi riskler karşısında önleyici bir sistem şart.
Sosyal ağ Mastodon'un çocuk cinsel istismarı materyaliyle (CSAM) dolu olduğu yönünde geçtiğimiz günlerde açıklanan veriler ciddi. Sadece iki gün içerisinde bu platformdaki 325 bin gönderide 112 CSAM örneği tespit edilirken, çevrimiçi çocuk cinsel istismarı grupları tarafından sıklıkla kullanılan hashtag ve anahtar kelimelerle eşleşen 554 içerik de cabası…
Canan Güllü’nün bu noktada bir önerisi de var: Yapay zekanın bu denli geliştiği çağımızda, kullanıcıların yaşlarını büyüterek çocuklara dijital istismarda bulunmasının önüne geçmek için kullanıcıların yaşının yapay zeka ve telefon/bilgisayar kamerasıyla tespit edilerek, belli bir yaş altındaki kullanıcıların sosyal medya platformlarında hesap açmalarının, yani “arka kapıdan girişlerin” önlenmesi.
Örneğin geçtiğimiz günlerde Fransa, 15 yaşından küçüklerin sosyal medya kullanımında ebeveyn iznini zorunlu kıldı ve en son Senato’nun da kabul ettiği yasada çocukların sosyal medyaya erişimleri zorlaştırıldı.
Yasaya öncülük eden milletvekili Laurent Marcangeli çocukların çevrimiçi güvenliğine ilişkin endişelerin sırf bu yasayla sona ermeyeceğinin farkında olduklarını belirterek, “çevrimiçi yaş doğrulama teknolojisinde ilerlemeler kaydedilmesi ve ebeveynler, çocuklar ve öğretmenler için dijital eğitime yoğun yatırım yapılması” çağrısında bulunmuştu.
Bu açıdan yapay zeka hem dijital çağın “karanlık yüzü”, hem de birçok kolaylığı elinde bulunduran bir yardımcı. Yapay zeka ile çalışan araçların çevrimiçi ortamda çocukların istismarını tespit edip insanlara göre daha doğru bir şekilde ortadan kaldırabileceği, yapay zeka algoritmalarının çocuklar için potansiyel olarak zararlı dijital materyalleri daha hızlı bir şekilde -hatta bir insanın günlerce, haftalarca yapacağını birkaç saat veya en fazla bir gün içerisinde- analiz edebileceği öngörülüyor.
Çevrimiçi davranış ve iletişim alışkanlıklarını analiz ettiği kullanıcıların kimliğini ve yerini daha net bir şekilde tespit etmeye yardımcı olan yapay zeka algoritmaları, bu noktada da ön plana çıkıyor ve bu sistemlerin giderek sosyal medya uygulamaları tarafından kullanılması, çocukları dijital ortamda istismar eden kişilere yönelik hem caydırıcılık sağlıyor, hem de cinsel içerikli çocuk istismarı materyallerinin hızlı şekilde tespiti, arşivden kaldırılması ve yasa uygulayıcılara geri bildirimde bulunarak cezai prosedürlerin başlatılmasında bir araç oluyor.
Tüm bu hedefler ütopik de değil.
Yaklaşık üç yıldır Birleşmiş Milletler ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında Daha Güvenli Çocuklar için Yapay Zeka (AI4SC) isimli girişimde, tam da bu şekilde yeni teknolojik çözümler üzerinden dijital çocuk istismarına yönelik önalıcı adımlar atılıyor, analizler yapılıyor, çözüm geliştiriliyor.
Ancak yapay zekanın iki ucu keskin bir bıçak olduğu da malum.
Uzmanlar son dönemde yapay zeka ile birlikte yetişkinlerin çocuklara dair gerçekle birebir örtüşen görüntüleri saniyeler içerisinde ürettiğini, söz konusu imaj ve videoların dijital gruplarda ve dark web’de yaygın şekilde paylaşıldığını, bunun da pedofiliyi normalleştirme gibi bir “radikalleştirici” etki doğurup, gerçek yaşamda çocuklara yönelik cinsel suçların sayısında artışa yol açabileceğini söylüyor.
OpenAI’in görüntü yaratma platformu DALL-E’nin, çocukları içeren çıplaklık, cinsel saldırılar ve cinsel dürtüleri harekete geçirmeye yönelik içeriği yasaklaması bu açıdan önemli.
Ancak, yapay zekayla üretilen sahte çocuk görselleri ile gerçek anlamda polisiye araştırmaları gerektiren gerçek çocuk kurbanlar arasında bir ayrıma gidilmesi ve hızlı adli müdahalede bulunması giderek zorlaşıyor.
Almanya ve Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde çocukların sosyal medya üzerinden görüntülerinin paylaşılmasının kimlik hırsızlığı, çocuk istismarı, pedofili gibi ciddi risklere kapı araladığı konusunda artan bir bilinçlendirme kampanyasının olduğu bu günlerde, Türkiye’nin de toksik ve boğucu gündemini bir yana bırakarak bu alandaki dil, söylem ve uygulamalarına acilen odaklanması gerekiyor.
Çocukların insan haklarının korunması “çocuklar geleceğimiz” demekle olmuyor. Sahada bizzat modern çağın sınamalarına ve zorluklarına karşı harekete geçecek bir irade ve sivil toplum desteğiyle büyüyen bir bilinçlendirme akımı gerekiyor.
Resmi verilere göre son 20 yılda 15 yaşından küçük tam 1673 çocuk çeşitli nedenlerle yaşamına son vermişse, bu nedenlerin arasında istismarın ve alt bileşen olarak da dijital dünyadan kaynaklı istismarın, tehditlerin ve şantajların da önemli bir yer tuttuğu gözden kaçırılmamalı.
Artık dijital çağda dijital çözümlerle bu istismarın önüne geçecek, ön alacak adımlar atılmalı.
Çünkü Amin Maalouf’a da kulak verirsek, bir toplum en güçsüz bireyini yalnız bıraktığı anda dağılmaya başlar.