Enerji ve doğalgazda neler oluyor ve olmalı?
2021 sonunda BOTAŞ’ın vergi yükümlülükleri silinmiştir. Konut, sanayi ve hatta elektrik sektörü farklı oranlarda sübvansiyon ile doğalgaz tüketse bile vergi mükellefleri vergileriyle bunu ödemektedir.
Ali Arif Aktürk*
Doğalgaz kesintilerinin yaşandığı Ocak 2022’ye kadar yetkililer tarafından, “BOTAŞ’ın iletim sisteminde giriş noktaları olarak tanımlanan iletim boru hatları, LNG terminalleri ve yeraltı depolarının giriş noktalarını alt alta toplayıp çıkan rakamı Türkiye’nin puant talebi ile kıyaslayarak artık arz sıkıntımız kalmadı” diyerek değerlendirmeler yapıldı. Ancak kış şartlarının artması ve üzerine de İran’dan tedarikte kesinti olunca bir anda BOTAŞ’ın gaz tedarik yaptığı bütün müşterilerinin ve dağıtım şirketlerinin elektrik ve sanayi müşterisinin doğalgazı sırasına göre kesilmeye başlandı. Hemen her kış İran kaynaklı günlük 28,6 m3 doğalgaz miktarında (yani kışın günlük talebin yüzde 10’u) yaşanabilecek bir kesintinin tüm enerji sistemini neredeyse çöküş noktasına getirmesinin gerçek nedenlerini kamuoyu da tam anlamı ile öğrenemedi. Riskler doğru değerlendirilmeden risk yönetimi yapılmadı ve sonrasında ise bilgi karartmaları ile kriz yönetimi de yapılamadı. Bu da çok fazla bilgi kirliliği ve komplo teorisinin oluşturulmasına neden oldu.
Normalde 2001 yılında yürürlüğe giren ve üzerinden 20 yıl geçen Doğalgaz Piyasası Kanunu’na göre aslında uygulanabilseydi, tedarikçiler, ithalatçılar, BOTAŞ’ın dışında başkaları da olsaydı belki de o tedarikçilerin gazı kesilmeyebilirdi. Ama olmadı. Niçin olmadı, olamadı?
Mesela liberal bir piyasa yapısının, fiyat sinyalinin pazarın arz talep dengesini yansıttığı bir sistem tesis edilebilmiş olsaydı zaten arz açığında gazın fiyatı da artacağı için belki sanayici, elektrik üreticisi ya da kesintili gaz kategorisinden gaz kullanan müşteriler gönüllü olarak, polisiye tedbir olmadan gaz tüketimini azaltacaktı. Belki BOTAŞ’ın sübvanse edilmiş fiyatlandırması piyasayı yıkıcı şekilde bozmasa, rekabet tesis edilebilecek ve BOTAŞ’ın dışında başka bir tedarikçiden (mesela Rus gazı ya da LNG ithal eden) gaz alan ve gazın kesilmesine tahammülü olmayan gaz tüketicisinin gazı kesilmeyecekti.
Ama ben bunu dediğimde okuyanların aklına hemen 'fiyat artacaktı ve bunu kim karşılayacaktı' sorusu geliyor. BOTAŞ gazı özel bir tarifeden ucuz ithal etmiyor. Uzun vadeli kontratları petrol ürünlerine endeksli, petrol artınca artıyor. Kış döneminde neredeyse dünyanın en büyük 3-4 alıcısı, Avrupa fiyatlarından hem de sürprimli alıyor. Zaten BOTAŞ’ın ithalat maliyeti ile satış fiyatı arasındaki fark sübvanse ediliyor ve BOTAŞ’ın bilançosundan karşılanmaktadır. Oluşan bu zarar BOTAŞ’ın sahibi bulunan Türkiye Varlık Fonu’nun BOTAŞ’a sermaye artışları ile karşılanmaktadır. Bunun yanında 2021 sonunda bir yasa ile BOTAŞ’ın vergi yükümlülükleri de silinmiş ve hazine tarafından karşılanmıştır. Sonuç itibari ile aslında konut, sanayi ve hatta elektrik sektörü farklı oranlarda sübvansiyon ile doğalgazı tüketse bile vergi mükellefleri, doğrudan ya da dolaylı vergileriyle bunu ödemektedir.
Daha çarpıcı bir örnek olması açısından şöyle de diyebiliriz. 4250 TL asgari ücret olan bir vatandaş, maaşının hepsini faturalı harcadığını varsayarsak 4250 TL harcaması sonucu 647 TL KDV ödeyecektir. BOTAŞ’ın alım fiyatı Avrupa’daki TTF olsa bunun TL karşılığı 1,12 TL/kwh’dır. Şu anda BOTAŞ tarifesinde gazın en yüksek fiyatı (iletim, dağıtım bedellerini göz ardı ediyorum. Sadece ham olarak gaz fiyatlarını karşılaştırıyorum) 0,589 TL/kwh. Aradaki fark 0,531 TL/kwh’dır. Asgari ücretli vatandaşımız aradaki farkı ödediği 647 TL vergi ile sübvanse etmektedir. Yani her ay 115 m3 gazı kendi ödediği vergisi ile sübvanse etmektedir. Böylece şu anki fiyatlarla neredeyse evinde ucuz tükettiği gaza aslında ödediği vergi ile normal bedelini ödemiş olmaktadır.
Peki sadece İran’ın kesilmesi ile elektrik santralleri ve sanayide kesilen enerjinin sonucunda üretim yapamayan ekonominin katma değerinin, gayrisafi milli hasıla kaybının maliyeti kimden çıkıyor? Bu bedel de bu ülkenin ekonomisinden, kişi başı milli gelirin düşmesinden, bunun sonucu vergi kaybından, gelir kaybından çıkmaktadır. Ama ülkede doğalgaz kesik iken ülkemiz topraklarından transit olarak geçip giden Türk Akım 2 ve TANAP projesinden, kesilmiş bulunan İran’ın miktarının 2,5 katı her gün akıp Avrupa’ya gitti. Hem de bizim ihtiyacımızın olduğu bir dönem de. Belki de akıp giden gazın bedelinin çok daha fazlasını ödemeyi istesek de akıp giden gaza ulaşamadık. Bu gaz topraklarımızdan akıp Avrupa’ya gitti. Sanki Avrupa’nın arz güvenliği ve arz çeşitlendirmesi bizlerden daha önemliymiş gibi. Belki Avrupa’ya gazını götüren de kendi açısından haklıydı. Avrupa’da öngörülebilir, müdahale edilmeyen, tahmin edilebilir ve likit bir pazar vardı. Götürdüğü malını en azından çeşitli parametrelerini hesaplayıp, satış fiyatını öngörebildiği ve en azından istediği an satabileceği bir pazar vardı. Türkiye gibi “serbestmiş” gibi görünen ama fiyat oluşumunun herkes tarafından çok da iyi bilindiği, bir yıl önce 48 milyar m3 tüketiliyor iken bir yıl sonra yüzde 28 büyüyebildiği bir öngörülemeyen pazarda kendi gazını değerlendirmek istemedi. Türkiye topraklarında, Türk pazarına hiç uğramadan by-pass geçip gitmek istedi. Ülkemizin topraklarından özel hukuku ile, imtiyazı ile, vergi teşviki ile by-pass geçip gitti. Sırf Avrupa’nın dördüncü ana giriş güzergahı, yeni arz kaynağı olmak, arz ve güzergâh çeşitlendirmesini sağlamak için.
Elektrikte kurulu güç 100.000 MW olmuş iken, doğalgazda giriş noktalarımızın giriş kapasitelerini artırıp, yeraltı depolarımızı yaptığımızı söylerken gazımız ve enerjimiz kesikti. Ülkemizden transit akıp giden gazın farkına şimdi vardık. Lütfen 2012 yılında TANAP, 2016’da Türk Akım’ın TBMM görüşmelerinin komisyon ve genel kurul tutanaklarını internetten indirip inceleyin. Bunları inceledikten sonra, kaç milletvekilinin katılımı ve kabul oyu verdiğine de bakın ve gaz kesintileri ile yargınızı ondan sonra oluşturun.
*Enerji uzmanı